Eski Rektör Prof. Dr. Mehmet Şahin, Demir Karamancı ailesinin geçmişini anlattı

Geçtiğimiz günlerde vefat eden Demir Karamancı, Kayserili iş adamı olarak Türk iş dünyasında önemli bir iz bıraktı. Erciyes Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Mehmet Şahin, Demir Bey'in hayatını ve iş dünyasındaki etkisini Medeniyetin İzleri Program Yapımcısı Osman Gerçek'e TvKayseri'de anlattı.

Demir Karamancı, Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde yetişen iş adamlarından biri olarak, mütevazı yaşam tarzı ve titiz çalışma prensipleriyle dikkat çekiyordu. Prof. Şahin, Demir Bey'in zenginliğini asla öne çıkarmadığını, gösterişten ve israftan uzak bir yaşam sürdüğünü vurguladı. Özellikle devletle iş yapmaktan titizlikle kaçınmasının, onun değerini artıran bir özellik olduğunu belirtti.

Demir Bey'in ailesinin zenginliklerinin asıl kaynağı, 1923 yılında Mersin'e dayandığını ifade eden Prof. Dr. Mehmet Şahin şunları anlattı: 'Esas bunları Mersin'e sürükleyen de Mustafa Gazioğlu'dur. H. Mustafa Gazioğlu 1. Cihan harbinde esir düşmüş. Gitmeden önce abisi Şıhkı Gazioğlu var. Şıkı beyle beraber saç soba ticareti yapıyorlar. Soba, kaşağı, kürek vesaire gibi bir şeyler yapıyorlar. Şiremenli'de yani Merkez Bankası'nın hemen arkasında bir yerde dükkanları varmış. Atölyeleri demir dövmek suretiyle bu işi yaparken sacı bir Ermeni'den alıyorlar. Ermeni de sacı Mersin'deki bir başka Ermeni'den satın alıyor. Mersin'deki Ermeni ithalatçıymış. Benim öğrendiğime göre tabii.

Hemen şunu da söyleyeyim. Çok üzüntü verici, çok esef verici durum şudur. Türkiye'de yazma geleneği yoktur. Onun için bütün bunlar maalesef yaşlı genç, hepimiz bundan sorumluyuz. okumuş, okumamış herkes bunun vebali altındadır. Bu tür hikayeleri kağıda dökmemişlerdir. Onun için anlatacağım bilgiler hep şifai bilgilerdir. Yani bir kısmı Demir Bey'den bizzat dinlediklerim, bir kısmı Kayseri'nin eski yaşlı insanlarından dinlediklerim. Onun için ufak tefek tarih hataları özellikle olabilir.

Malum Dünya Harbi sırasında Ermeni tehciri dolayısıyla Ermenilerin önemli bir kısmı %70 kadarı, tehcire tabi olup memleketi terk ediyorlar. Bu Mustafa Gazioğlu da askere gidiyor. Abisi Şıhkı galiba ayağında bir problemi varmış. Onun için o burada kalıyor. Mustafa Gazioğlu da orada esir düşüyor. Hatta galiba Kutdül Amare Savaşı'nda esir düşüyor. Fakat esir kampından bir Hintli Müslüman marifetiyle kurtuluyor. Kaçıyor ya daha doğrusu kurtuluyor veya kaçıyor. O biraz göz yummuş sanıyorum. Neyse aradan uzun zaman geçiyor buraya geliyor. Harp bitiyor. 1922'de bunlar Arif Molu'yla da aşağı yukarı akran olan insanlar. Önce bu Mustafa Gazioğlu ve Arif Molu Samsun üzerinde bir takım ticaret yapmaya çalışıyorlar. Neden daha önce yapmadılar da askerden gelince yaptılar veya daha önce Samsun üzerinden ticaret yapan başka biri var mıydı diye düşünülebilir.

Şunu söyleyeyim. Hemen hemen bütün uluslararası ticaret gayrimüslimlerin elindedir. Osmanlı döneminde tümü. Bakü petrolleri yine batılı şirketler tarafından rafine ediliyor. Batum'a geliyor. Gaz yağı. Özellikle gaz yağı. O zaman için Türkiye'de Osmanlı coğrafyasında gaz yağı önemli. Aydınlatmada kullanılıyor çünkü ve oldukça da lüks. Buradan gayrimüslimler gidiyor. Rumlar, Ermeniler Samsun'a varıyorlar. Samsun'dan bir firmayla herhalde anlaşmaları var. Bakü'ye gidip gemicilik firmasıyla Batum'dan Bakü'de üretilmiş olan petrolden üretilen gaz yağını tenekeler halinde üzerinde Camel yazan yani deve figürü bulunan gaz tenekeleri vardı. Gaz yağ tenekeleri. O tenekelerle gazları Samsun'a getiriyorlar gemiyle. Samsun'dan da katırlar, develer vesaireyle Anadolu'ya getiriyorlar. Kayseri'ye getiriyorlar. Sivas'a, Ankara'ya vesaire götürüyorlar. Bu ticareti yapanlar hep gayrimüslimler.

Kayseri'nin ticaret yolu da hem İstanbul'la hem Karadeniz'le Samsun üzerinden oluyor. Karayolu yani Boludağı yoluyla insanlar İstanbul'a gidemiyor. O kadar sıkıntılı ki kış geldiği zaman özellikle bir yerden bir yere gitmek imkansız. Neredeyse imkansız. Onun için önce bunlar bu gayrimüslimler gidince önce Ermeniler, bilahare Rumlar, büyük bir boşluk doğuyor. Her alanda. Hem sanat alanında, bakırcılık, kalaycılık, kuyumculuk, demircilik, marangozluk vesaire gibi alanlarda. Hem de ticaret alanında. Bu boşluk o dönemin genç idealist insanlarına fırsat yaratıyor.

Bunlar da önce Mustafa Gazioğlu ve Arif Molu, Karadeniz üzerinden ticaret yaparak bu boşluğu doldurmaya çalışıyorlar. Fakat oralarda çok eşkıya var. Sıkıntı çekmişler bayağı. Bir taraftan da demişler ki bizim saca ihtiyacımız var. Saç soba yapıyoruz. Tamam. Ermeni gitti, Rum gitti. Bize saç temin edecek kimse kalmadı. Hadi biz gidelim bu Mersin'e. Çünkü Mersin'den saç temin ediliyordu.

Yanlarına Kaşağacı'nın Şaban Emmi diye bir zat var. Yani Mustafa Gazioğlu, Arif Molu, Kaşağacı'nın Şaban Emmi. Bunlar üçü bir. Bir de yanlarına Mehmet Karamancı'yı alıyorlar. O da Kaşağacının Şaban emmi'nin hem yeğeni hem damadı oluyor. Beraberce gidiyorlar Mersin'e. Tarih büyük bir ihtimalle 1923 yılının yaz ayları veya sonbaharı olabilir. Çünkü 22 yılının Eylül ayında harp bitince yani Türk ordusunun İzmir'e girmesiyle, işte o geçen bir yıllık süre Karadeniz denemesi sonrasında Mersin'e gidiyorlar. Mersin'de hala bir takım gayrimüslimler var. Özellikle Yahudi gayrimüslimler devam ediyor. İşte onlardan sorarak, soruşturarak vesaire bunlar yavaş yavaş yurt dışından ithalat yapmayı öğreniyorlar, öğrenmeye başlıyorlar.

Bu yurt dışından Kayserili Türklerin ithalat yapmayı öğrenmesi son derece iktisadi tarih açısından son derece önemli bir gelişmedir. 3 yıl kadar durduktan sonra Arif Molu geri dönüyor. Çünkü eniştesi Alim Bey onu çağırıyor. Beraber demiryolu müteahitliği yapalım diye. O dönüyor. O, dolayısıyla bu hikayenin dışına çıkıyor Arif Molu. Ama diğerleri yani Mustafa Gazioğlu, Kaşacı'nın Şaban emmi ve Mehmet Karamancı orada devam ediyorlar. Önce saç ithal ediyorlar ve Kayseri'ye onu sevk ediyorlar. Soba imalatında, kaşağı vesaire, kürek gibi şeylerin imalatında kullanılacak. Ama bir bakıyorlar ki müthiş bir inşaat demiri talebi var, çimento talebi var. Hani barış gelince herkes bir şeyler yapmaya çalışıyor.

İnşaat demiri ithal ediyorlar, çimento ithal ediyorlar. Tuğla, fayans, lavabo, efendim, musluk vesaire gibi. Bunların hiçbiri tabii o günün Türkiye'sinde üretilmiyor.

Bunları ithal etmeye başlıyorlar ve getirdikleri mallar kapış kapış gidiyor. Anadolu'nun her tarafına dağılıyor. Tabii hızla bir varlık oluşturuyorlar. Bunun karşılığında oralardan gayrimenkuller alıyorlar vesaire. Kıymetli mülkler alıyorlar. Hatta öyle ki Mersin'de bir büyük arazi alıyor Mehmet Karamancı. Daha sonra devlet o araziyi kamulaştırarak Mersin Limanı inşa ediyor oraya. Başka binalar, küçük fabrikalar, tesisler vesaire de satın alıyorlar.'

1943 yılında ailesiyle birlikte İstanbul'a göç eden Demir Karamancı, eğitimine Robert Kolej'de devam etti. Yurt dışında Texas ve Philadelphia'da master yaptıktan sonra 1951'de Türkiye'ye döndü ve babasıyla birlikte ticaret hayatına atıldı.

Demir Karamancı, Orta Anadolu Mensucat Fabrikası'nın kuruluşunda yer almadı ama daha sonraki hisse devri sürecinde zaman içinde önemli derecede hisselere sahip oldu ve 1980'li yıllarda fabrika tamamen aile işletmesi şekline dönüştü. Şahin, fabrikanın modernleşmesine yaptığı katkıların yanı sıra, Türkiye'nin denim üretiminde önde gelen tesislerinden biri haline gelmesinde etkili olduğunu belirtti.

Prof. Dr. Mehmet Şahin, Demir Karamancı'nın iş dünyasındaki başarılarının yanı sıra, eğitime yaptığı katkılara da dikkat çekti. Karamancı ailesinin, Erciyes Üniversitesi'ne yaptığı bağışların ve desteklerin, üniversitenin gelişiminde önemli bir rol oynadığını ifade etti.

Demir Karamancı'nın vefatı, iş dünyasında ve çevresinde derin bir üzüntüyle karşılandı. Şahin, kendisine Allah'tan rahmet dileyerek, Demir Karamancı'nın mirasının iş dünyasında ve eğitim alanında yaşamaya devam edeceğini sözlerine ekledi.

Program:

Haber Merkezi

Bakmadan Geçme