Murat SERİM

Reis Bey filmindeki idam sahnesi Neden Korundu?

Murat SERİM

Reis Bey filmindeki idam sahnesi Neden Korundu?

Yönetmen ve Senarist Mesut Uçakan’la sinema üzerine söyleşimize devam ediyoruz. 

Hocam, İskilipli Atıf Hoca filminizi çekerken ya da çektikten sonra yaşadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Çekerken doğrusu biraz korktum. İki şeyden korktum. Birincisi işin hakkını verememekten, Atıf Hoca yarın ‘’Gel bakayım, sen beni anlatmışsın.’’ diye hesap soracak olursa ne yaparım diye epey düşündüm. İkincisi işin fetva kısmı. Kolay bir mesele değil. Şahs-ı muayyenleri yani bilinen dinî şahsiyetleri canlandırmak çok vebal isteyen bir iş. Ya hakkını veremezsem korkusu yoruyor insanı.

Gerçekten hassas bir konu. 

Bir endişemiz daha vardı. Filmi çekeceğimiz dönem yani 1993, malum bugüne nazaran daha netameli bir dönemdi. Birazcık yakın tarihe çattığınız zaman Masonik dernekler hemen yaygarayı koparmaya hazır bekliyorlardı. Ki yakın zamana kadar malum, medya ve çoğu kurumlar onların elindeydi, biliyorsunuz. Bu safhalar, üzerime gelirler diye çekinmedim değil ama ne gam. Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi? İmtihan dünyasındayız. Rabbim, niyetiniz temizse böyle konularda müthiş bir cesaret veriyor kuluna. Hiç korkma diyorsun, yürü. Hamdolsun Rabbim, yüzümüzü karartmadı. Filmin efsane bir sahnesi var. Sosyal medyada da çokça paylaşılan bir sahne. Sırf o sahneyi çekmiş olmak bile benim için büyük bir lütuf.      

Hangi sahne hocam?

Kel Ali namıyla maruf İstiklal Mahkemesi Reisi, önündeki fötr şapkayı göstererek Atıf Hoca’ya soruyor: ‘’Hoca Hoca! Başındaki sarık da çaput, şu şapka da! Onu çıkarıp bunu giysen ne olur?” Atıf Hoca tebessüm ediyor ve diyor ki: ‘’Reis Bey! Şu arkandaki bayrak da çaput, İngiliz bayrağı da. Onu çıkarıp bunu indirirseniz ne olur?’’ Arkadaki bayrak dediği Türk bayrağı. Bir şapka meselesini, bir başörtü meselesini bundan daha güzel izah edebilecek cümle bulmak gerçekten zor. Böyle bir sahne aslında yoktu kafamda. Biz, mahkeme sahnesini çektik. Bir zaman yanımızda çalışmış, şimdi bir gazetede köşe yazarlığı yapan bir kardeşimiz vardı. Dedi ki: ‘’Hocam, sahneyi çektin mi?’’ Ne sahnesi dedim? Sahnenin içeriğini ve önemini anlatınca dağılmış olan ekibi hemen geri topladım, derhal bütün dekorları yeniden kurun, dedim ve o sahneyi çektik hamdolsun. 

Hocam, buradan ilhamla biraz da Reis Bey filminiz üzerine konuşalım. İdama mahkum edilen genç, Reis Bey'e der ki: ‘’Siz ağlayamazsınız Reis Bey. Ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz. Rahmet kaldırılmış sizin kalbinizden.”

Evet, o cümle de efsane olanlardan. O filmde de çok vurucu laflar vardı. Ne de olsa Üstad’ın eserinden uyarlama. 

Bir de filmin sanat yönetmenliğini yapan Üstad’ın kızı Zeynep Kısakürek’in filme katkısını sormak istiyorum. 

Allah rahmet eylesin, çok hanımefendi biriydi Zeynep Hanım. Ağabeyi Mehmet Kısakürek'in, Allah ona da rahmetiyle muamele buyursun, bir anlamda benim başıma komiserlik yapsın diye verdiğini düşünüyorum. Rahmetli, Üstad’ın eserleri üzerinde hastalıklı derece titizdi çünkü. Aman dikkat et Zeynep! Mesut, yanlış bir cümle kullanmasın, diyalogları kesmesin, koparmasın, eserdeki mizansenlere dokunmasın diye onu tembihlediğini hissettim hep. Nitekim öyküdeki genç adam, idam edileceği zaman, idam sehpasına çıkar ve tabureyi tekmeler. Üstad böyle yazmış. Ben bunun yani tabureyi kendisinin tekmelemesinin zımmen intihar olabileceğine dikkat çektim. Çünkü bir nevi hidayete ermiş bir hâldeydi. Fıkhen kendini öldürmemeli diye düşündüm. 

Ya da öyle yorumlanır.

Sehpayı cellat vursun dedim. Zeynep Hanım buna karar veremedi, ağabeyine sordu. Mehmet Bey ‘’Asla ve kat’a.’’ diye karşılık vermiş tabii. Rahmetli, bir harfin noktasının bile değişmesini istemezdi. 

Peki, ne yaptınız sonra hocam? 

Mesuliyeti ona atarak istediği gibi çektim. Ondan sonra beni çok sevdi, daha sonra çok güzel ilişkilerimiz oldu ama sonra bozuldu ilişkilerimiz. Çünkü tiyatro eserlerini sinemaya uyarlarken en azından önemli şekilde mizansenler, sahneler girilmesi, değişmesi, yeniden düzenlenmesi gerekiyordu, Mehmet Ağabey bunu kabullenmedi. Uzun hikaye. Allah rahmet eylesin.

Hocam, Reis Bey filminize hayatımın eserlerinden biri olarak bakıyorsunuz. Bu filmi sizin için çok özel kılan nedir hocam?

Ben küçüklüğümden beri hep üstadın eserleriyle hemhal oldum. Onun eserlerine yoğuruldum.

Düşünce dünyanızı o şekillendirdi.

Düşünce dünyamı önemli ölçüde o şekillendirdi diyebilirim. Reis Bey kitabındaki karakter çarpıyordu beni. Para piyesi çarpıyordu, Cinnet Mustatili çarpıyordu, her okuduğum kitabı çarpıyordu. Defalarca okuyordum. Zamanla İstanbul’a gelip Milli Türk Talebe Birliğindeki sinema kulübüyle ilgilenmeye başladığımdan beri Üstadın ‘Reis Bey, Para’ gibi eserlerini filme almak heyecanı vardı. Nitekim ilk filmim olan Müjde Ar’la çektiğim Lanet filminin dışında ikinci olarak Cüneyt Arkın’la Rahmet ve Gazap isminde bir filmi çekmiştim. Orada bile Reis Bey’i henüz çekecek imkanı bulamadığım için, Reis Bey'den aparma bir sahne vardır. Ağır ceza da yargılanan tesettürlü bir hanım, kocası için diz çöküp, acımasız savcıdan merhamet dilenir. Savcının ona verdiği cevap yine Reis Bey’den alınmış bir cümledir: Merhamet, ağızların iğrenç sakızı! ...  

Reis Bey filminizi çekerken başka bir anınızı veya sonrasında yaşadığınız bir anınızı paylaşabilir misiniz?

Filmin galasını yaptığımız vakit ayakta gözyaşları içerisinde alkışlanması ve aldığım tebrikler geliyor aklıma. Mehmet (Kısakürek) Bey de sevmişti filmi. 

7. bölümün sonu
 

Yazarın Diğer Yazıları