Prof. Dr. Tuncay DİLCİ

Covid-19 sonrası ortaya çıkan sorunlar

Prof. Dr. Tuncay DİLCİ

Küresel anlamda popüler kültür aracılığıyla COVID-19 öncesi başarılı olmayan bir çok alana hitap eden yeni yaşam biçimi ve alışkanlıkları adeta ivme kazanmıştır. Amaç itibari ile uneix yani birbirine benzeyen insan tipi yetiştirme, örtük mesajların arkasında cinsiyet sorunları, değer ve inançlarıma, mensubiyet ve aidiyet duygusundan uzaklaşmış yeni nesli hedef alan uygulamalar adeta COVID-19’la beraber karşılık bulmaya başladı.

Bu şekilde hayata yaygınlaşan dijitist  yaşam biçimi her bir insanda farklı duygular besleyerek, duygusal kaotik bir yaşamı beraberinde getirdi. Bu bağlamda yeni Dünya düzeni ve dijital çağın getirileri ile ilgili farklı gruplarda farklı konular ele alınmakta beraber, mensubu bulunduğumuz toplumun geçmişi ile günümüzü birbirinden ayrıştıran ve birbirinden tamamen uzaklaştıran uygulamalara maruz kaldığımızı söyleyebiliriz. Bununla beraber gelecek tasavvurunun yetersiz olduğu, kaygı ve endişeleri de beraberinde geldiği yeni düzleşen dünyaya ilişkin algılarımız da giderek varlığımızı ve düşüncelerimizi tırmalayan, tehtid eden bir noktaya gelmiştir. 

Tüm toplumlar COVID-19'la birlikte, adeta dünyayı düzleştiren uzaklardan iş takip etme, COVID-19'la beraber evlerden okullaşma, ticaret yoluyla, dünya yaşadık. Aniden gelen bu zorunlu değişim yaşam koşulları elbetteki eğitim sistemini ve diğer üretim mekanizmalarına doğrudan etkiledi. Yaklaşık yüzde seksen’lere varan nitel teknoloji kullanımı Türkiye’de ciddi boyutlara ulaşırken mevcut bu oranın %70’i internet üzerinden yaşamını destekleme ve adeta yeni bir pencere boyutuna ulaştı.

Yoğunluklu olarak dijital mecraların başta WhatsApp olmak üzere, sonda ise Twitter kullanıldığı araştırma sonuçlarına yansımaktadır. Dijital mecraların Türkiye’nin önemli bir yaşam biçimi haline dönüşmesi ile beraber tabii ki de bu durum artıların yanında eksileri ile de yaşantı alanlarına sirayet etmeye başladı.

Gündelik hayata bu denli hızlı giriş yapan dijital teknolojilerin kullanım alışkanlığının ötesine geçerek yeni bir kullanım bozukluğu ve davranış bozukluğuna erişmesi tabii ki de çok zaman almadı. COVID-19 dönemi öncesine göre yaklaşık %135'lik bir artışla yüksek bir oranda erişen bir problem şeklinde erişerek bireylerin gündelik hayatını aksatmalarına, düşünce üretimine, iletişim ve paylaşım sorunlarına dönüşerek adeta yaşamı sekteye uğratacak noktaya ulaşmıştır.

Bu bağlamda DSM- V kapsamda Dünya Sağlık Örgütü tarafından açıklanan yeni bir psikiyatrik bir problem gibi ifade edilen söz konusu davranışsal bozukluk, başlangıçta pedagojik problemler ve eğitimsel program ve problemlere bağlı olarak kendini göstermektedir. Zaman içerisinde normal standart da bir davranış sapması ve kullanım bozukluğu gibi kendini gösteren bu durum, nüks etme, yoksunluk sendromuna dönüşme ve artan şekilde yaşamın bütününü kuşatacak düşünce ve kaygı bozukluklarina eşlik eden depresyon durumuna doğru evrilmektedir.

Söz konusu bu bağımlılık ile birlikte sanal pornografi, sohbet odaları ile birlikte sanal arkadaşlık ve ilişki bağımlılığı, dijital kumar ve skor gibi sanalizm eşliğinde kumar, beynin adrenaline bağlı üretmiş olduğu Dopamine Seratonin hormonu’nun en üst seviyeye çıkarak bu noktada haz odaklı yeni bir yaşam biçimi ile beraber madde bağımlılığına bile evrile bilmektedir.

Bu bağlamda dijital nesneler karşısında daha uzun zaman diliminde meşgul olma her türlü  ekran karşısında ihtiyaç dışı meşguliyet ve yoğunlaşmaya bağlı olarak dijital körlük, duyarsızlaşma, benlik kaygısı ve kesintiye uğramış kimlik gelişimi gibi sorunlara da sebebiyet vermektedir

DİYARGED şirketimiz tarafından yapılan bir araştırmaya göre; COVID-19 dönemi sonrasında bireylerde en çok yoksunluk sendromu, dürtüsel ya da hiperaktivite bozukluğu, sosyal İzalasyon ve iletişim bozukluğu, çocuklarda dil becerisi ve okuma alışkanlıklarında zayıflıkla beraber yeni nesil çocuk ve gençlerde kültürel yabancılaşma, kültür boşluğu gibi ileride de toplumsal sorun haline gelebilecek yeni bir beka durumuyla karşı karşıyayız.

Yukarıda söylenenler için daha dijital nesnelere karşı, bilinçli ve duyarlı olunmamanın getirmiş olduğu, halk üzerinde adeta haşlanmış kurbağa misali ya da farkında olamadığı yeni bir kölelik anlayışını da ifade edebiliriz.

Ailelerin özellikle yanlış rol model olmalarından kaynaklı çocukların karşı konulmaz bir şekilde dijital teknolojiler yönelmesine sebebiyet vermektedir. Söz konusu bu durum hem bedensel, hem psikososyal sorunlara dönüşürken yeni kimlik arayışları ve karakter zafiyetleriyle beraber kültürel anlamda yozlaşma yabancılaşma ve yalnızlaşmaya dönüşmektedir.

Bu yönde başlıca rahatsızlıklara bakıldığında: Dünya Sağlık Örgütü'nünde raporladığı gibi miyopi  göz kusurları, siber kolik düşünme ve yaşam biçimi, benlik değişimi, egosantrik ya da narsist kişilik, üstünlük kompleksi, kısa adı FOMO olan ilgiyi kaçırma korkusu, sosyal anlamda yetersizliğin getirmiş olduğu kaygı bozuklukları, ortopedik problemler ve hijyen eksikliği bozuklukları gibi sorunlara dikkat çekilmekte.

Sağlıklı iletişim kurulamamanın getirmiş olduğu gerginlikle beraber, yetişkin ve genç kuşaklar arasında kopukluk, iletişim sorunları ve kodlarla yapay zeka işleminde kimlik ve karakteristik sapmalara dönüşmektedir.

Dijital mecralarda verilen mesajların yeterli şekilde ölçülememesi nedeniyle, insanlarda büyük nitelikli denebilecek düşünce formatlama, zihinsel işgal ve yeni nesil fenomenler aracılığıyla kültürel tahribatlar hızlanmıştır.

Bu bağlamda elektromanyetik etki ile beraber vücudun sar değer miktarını artıran dijital temas alışkanlığı, gece uykusu esnasında melamin etkisini azaltan mavi ışık sendromu ile uyku düzensizlikleri ve bilinç bulanıklığılarına sebebiyet vermektedir.

İnternet fenomenlerinin gençleri nasıl etkilediği bilinmemekle beraber; kurgulanmış subliminal mesajlar yoluyla ya da ürün yerleştirmeler aracılığıyla ilişki bulanıklığına bağlı odaklanma problemi ile beraber, yeni uyum problemleri ortaya çıkmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları