BAŞBAKAN NEDEN YENİLMİYOR?
TÜM YAZILARI
SON GÜNCELLEME: 16 Şubat 2014 12:50
Yakın bir arkadaşımın ağzından dinlemiştim. Konuşmasına bir iç çekerek başlamıştı.
'Başbakanın İstanbul Belediye Başkanlığı dönemini hatırlayalım. Dört yıl gibi kısa bir sürede kimsenin hayal dahi edemeyeceği başarılara imza atmıştı. Kasımpaşalı yürüyüşü, ses tonu, bakışları tüm ülkeyi etkilemişti. Durup dururken bir şiir masalı tutturup içeri attıklarında kız kardeşim 'Allah Tayyip'i hapse atanlara cennet yüzü göstermesin' diye seslenirken duasındaki ses tonu ve haykırışı o kadar yoğun ve içtendi ki etkilenmemek mümkün değildi.
Vesayet tüm kesimi etkisi altına almış, erkek ,ürkek tartışmaları başlamış, bir kesim ürkeklikle suçlamış buna inanan vatandaşlarımızda erkeklere oy vermişti. Çok geçmeden erkeklerin yönetimi bir hayal kırıklığı ile sonuçlanınca toplum kendine yeni bir çıkış yolu aradı. Bu da önünde muhtar bile olamazsın denilen, Recep Tayyip Erdoğan'dan başkası değildi.
Yazar kasaları başbakanlık önünde yere çalan esnaf bir toplumun öfkesini, Ecevit'in şaşkın bakışları arasında tüm ülkeye göstermişti.
Erkeklerin kuruduğu hükümet bir kadına meclisi dar etmiş, 'Burası devlete meydan okuma yeri değildir 'diyerek erkekçe gürlemişlerdi. Biz erkeklerde o kadının ürkek bakışlarını, buğulu gözlerini elimizde sıcak çaylarla oturma odamızda izlemiştik.
Topumun heyecanı ve öfkesi zirveleri zorluyordu. Toplumu o zamana kadar hiç bu kadar heyecanlı görmemiştim. Tayyip Erdoğan partisini kurunca heyecan daha da yukarılara çıktı.
Siyaset bazen insanların gözünü kör ediyor. Özal rahmetli bu ülke için çırpınırken, şimdi olduğu gibi muhafazakar kesimde şimdi Tayyip'e yaptığı muhalefet gibi acımasızca yükleniyordu. Tanıdığım bir çok insan Özal'ı yerden yere vuruyordu. Alışamadık t-shortleri , bilmem kaç rakımlı tepe v.b. Rahmetlinin kalbi daha fazla dayanamadı 93 yılının nisan ayında durdu.Bu günlere geldiğimizde anladık ki Özal ne büyük bir lidermiş.Ancak yeni anlayabildik.
Başbakanın partisi kuruldu, seçim üzerine seçimler kazandı, halk nezdinde ki desteği artarak devam etti.Bu toplum bir başbakanına Recep Tayyip Erdoğan kadar güvenmedi.Seveni kadar sevmeyeni de oldu.Ama doğallığı, samimiyetini hiç kaybetmedi.Kızdığı, hırçınlaştığı zaman bile destek gördü.Koyu bir MHP'li olan öz ağbim bile one minute çıkışında muhalif olmasına rağmen 'yine çok oy alacak bu adam 'demişti.Öyle de olmuştu.Toki evleri garibanlara bir buçuk yıl içerisinde kira öder gibi ev sahibi yapmış, sağlıkta sigortasız kişi nerdeyse kalmamış, garip gureba, özürlü vatandaş, ailesi hepsi devletin sıcak yüzünü görmüştü.Vergiler hızla düşmüş, saçma sapan devletin bu derneğine bağış şu derneğine bağışlar son bulmuştu.Hiç unutamam araba alım satımı için ödediğim 3000 mark vergiyi.Bu gün 101 TL ödeyerek aldığım arabayı görünce içim cız etti.3000 markı alanlar ülkeyi batırmış, 101 TL araç alım satım vergisi alan kişi ülkeye yeni bir çehre getirmişi.Konut kredileri o kadar cazip hale gelmişti ki az bir sabit geliri olan insan ev alabiliyordu.Vatandaş bunu görüyordu.Elbette en büyük kriterimiz mazot fiyatları yükseliyordu ama daha sayılamayacak hizmetler yapmıştı başbakan.Okullar açıldığında aylarca parayla dahi bulunamayan ders kitapları okulun ilk günü öğrencilerin eline veriliyordu.Aslında devlet vatandaşından angarya olarak aldığı ne varsa hepsiden vazgeçiyordu., Muhalefet 'vatanı sattın, PKK'lılara taviz veriyorsun' diye eleştirilerde bulunuyor başbakan ülke ülke gezip çalışıyordu.O, ülkenin her kesimini muhatap alıyor alevisinden, romanına kadar muhatap kabul edip sorunlarını dinliyordu.Kimsenin cesaret edemediği Kürt sorununun ülkenin sırtındaki en büyük yük olduğunu görüyor ve bu yükten kurtulmak için her türlü riski göze alıyordu.
Elbette vatandaş bunu görüyor ve takdir ediyordu. İlk defa böyle bir başbakan görüyordu millet. Kimseye eyvallahı yoktu. Büyük Abi ABD'nin bile isteklerine Irak savaşında cephe açmayarak hayır diyebiliyordu. Kimileri korkuyla 'eyvah yandık, Amerika bizi affetmez' korkuları sarmış fakat başbakanın dik duruşu ülkemizin onurunu yükseltmişti.
Bir gün, bir gecekonduda diz çöküp gariban bir ailenin çayını içiyor, bir akşam hasta bir arkadaşını ziyaret ediyor, geçmiş olsun dileklerini iletiyordu. Bunu da gizliden yapıyordu. Bazen bir taziyede kendi sesiyle Kur'an okuyor, dinleyenleri mesh ediyordu. Başörtüsü yasağını tüm devlet dairelerinde serbest bırakıyordu. Her bayram ve her fırsatta annesinin ve babasının mezarını ziyaret ediyor bizlere insani olarak ne yapmamız gerektiğini hatırlatıyordu.
Beklentiler çok yüksekti belki, her kesime istediği refah hayatı yakalatamamıştı ama bu millet daha az gelirli fakat onurlu bir ülkede yaşamak istiyordu.
En önemlisi de sadece kendi halkının değil tüm dünyanın duasını alıyor ve uzun adam iki yıla ölür dedikodusunu çıkaranlara inat o yoğun tempoya rağmen zımba gibi ayakta duruyordu.
Arkadaşım son cümlesini de derin bir nefesle tamamladı.'Anladınız mı başbakan neden yenilmiyor?'
Benim ağzımdan da şu cümle düştü yazının sonuna, Allah doğruların yar ve yardımcısı olsun.