AKP, Kültür, Trend
TÜM YAZILARI
SON GÜNCELLEME: 01 Mayıs 2014 17:31
Türkiye'de siyaset, hl kavramlarla değil sloganlarla yürütülüyor. Bu eleştiriyi yönelttiğiniz bir siyasî, kendini, meydanlarda seslenilen halkın siyaset ufkunun yetersizliğiyle savunursa şaşmayın. CHP lideri Kılıçdaroğlu, ne vakit dara düştü İzmir'de bir boyoz festivali tertip ederek moral buluyor. Böylelikle İzmir'in siyaset ufku, boyozun, üstü baharatlanmış haşlanmış yumurtanın düzeylerinde seyrediyor. Sadece bir tespit için söylüyorum bunu. Uzatıp her parti için benzer bir örnek vermek mümkün yoksa. Siyasîler, meydanların siyaset ufkunu tahrik ederek seviyece düşürüyorlar. Sonra da siyaseti kavramlar üzerinden değil de sloganlar üzerinden yürüttüklerine dair bir eleştiri aldıklarında, kendilerini seçmenlerin siyaset ufkuyla sınırlıyorlar.
Peki, bu böyle gider mi?
CHP, MHP, BDP için gider ama AK Parti için gitmez. Çünkü AKP'nin, içi henüz pişmemiş olsa da, değil Türkiye'yi tüm Müslümanları kuşatan bir söylemi, iddiası vardır. Bu söylem ve iddia, dünya siyasetinin geleceği için fevkalade önemlidir. Olgunlaşmadığı, yanıyla yöresiyle geliştirilemediği görülmektedir. Ama küçük adımları bile dünya siyasetinin zemininde büyüklü küçüklü sarsıntılar meydana getirebilmektedir. Bu bakımdan siyaseti, sloganlarıyla değil kavramlarıyla yürütmenin zamanı daha fazla kaçırılmamalıdır. Şu saatten sonra farklı seslere sahip danışma meclisleriyle, ortaya dökülen fırsatçıların, spekülatörlerin önünü tıkayacak akil adamlarla, sonuna kadar her aşaması takip edilip neticelendirecek türlü alanlardaki projelerle toplumumuz sükûnetle içindeki çalışmasına döndürülmelidir. Aksi halde bozguncuların her çeşidine fırsatlar verilmiş olur. Türkiye Teoman Duralı, Mustafa Merter gibi sadece kendi alanlarına değil dünyada olup biten nice hususa hakkıyla vakıf isimlerden istifade edilmek yerine kendi egoları için kalemşorluk yapan köşe yazarlarıyla varılabilecek bir yer varsa bile, bunun Müslümanlara uygun olduğu söylenemez. Ne yazık ki AKP'nin seçim başarısından güç bulan kimi isimleri görüyoruz. Bu başarı Başbakan'ın ya da gerçekten halka hizmet Hakka hizmettir şiarıyla çalışanların değil de kendilerininmiş gibi davranabiliyorlar. Yüz kırk karakterlik twitlerle elde edilen bir başarı var sanki ortada. Unutulan nokta şudur: Başarı, ağır bir sorumluğun yüklenmesi anlamına gelir. Böylesi bir sorumluluk için, sadece çalışmak yetmeyecektir bu saatten sonra. Bu bakımdan seçilenler, kendilerini makamlarına kapatıp bir güzel tefekkür etmelidirler. Mücadele tamam. Ama ne için, nasıl, ne yordamla ve tabii kime karşı, kimlerle.
AKP'yi yönetenler şunu bir iyice anlamalıdırlar ki kendilerine oy versin vermesin Türkiye coğrafyasının ekimi, dikimi, harmanı hasadı kendilerine emanet edilmiştir ve bu ekim, dikim, hasat işleri bu saatten sonra daha da güçleşmiştir ve bugüne kadar geldiği şekliyle gitmez… Kendilerine gayet güzel gidiyor gibi geliyorsa bile fazlasıyla septik olmalı ve 'Evet, bu böyle gitmez' demelidirler. İyi niyetli eleştirilere açık olmalıdırlar. Goygoyculuk yapanlara prim vermemeli ve kendileri için gerektiğinde 'sahra yatağı' gibi olan düşüncelere itibar etmelidirler. Nietzsche böyle der: 'Dostu kişinin gerektiğince bir sahra yatağı gibi olmalıdır.' Oysa bugün, ne yazık ki, gazete köşelerinde AKP için 'kuş tüyü' yataklar hazırlayanlar, tüm Türkiye'ye, giderek Müslümanlara ve dünyaya yayılan bir yararı değil sadece kendi yararlarını gözeterek pejmürde lafları artarda sıralamaktadırlar. O kadar… Denilebilir ki: 'Bunu CHP de gazetelerinde, televizyonlarında yapıyor.' Elbette yapıyor. Başka ne yapacaktı ki? Aynı şey MHP, BDP ve diğerleri için de geçerli olabilir. Bu, AKP'nin diğerleriyle kendini artması anlamına gelmez. Bu tutum, bir benzeşmeyi getirir. Ben bir ayrıma işaret ediyorum. Goygoycuların da işe yaradığından söz edilebilir. Seçim öncesinde daha çok işe yararlar belki de. Ama asıl olan, onlara mı itibar etmektir yoksa 'sahra yatakları' gibi olanlara. Ayrım buradadır.
Evet, AKP için bu böyle gitmez… Gitmeyecek olanı bir kez daha açıklıkla vurgulayalım: AKP Türkiye tarlasını gereğince tanımışa benziyor. Bu toprakların toprak yapısı nedir; buralarda vaktiyle neler doğmuş, batmıştır; insanının mayası neyle nasıl karılmıştır; bu insanların yaşamlarını adayarak anlamlı hale getirdikleri şeyler nelerdir… AKP, bu ve benzeri soruları çoğaltıp sormuşa benziyor. Hatta soruların cevaplarını vermiş gibi. Çoğumuz bu cevapları da biliyoruz; dile getiriliyor çünkü. Ancak cevapların tarlada bir karşılığı hl yok. Tohumlar ekilmişse de gübrelenmemiş. Fidanlar dikilmişse de ayrık otları yolunmamış. Gelmekte olan nesil, avamileşiyor, hazzından başka bir şey istemiyor. Bu neslin hazzı tehlikeye girdiği an, idealler uğruna bir yaşama adanmadığı için, derhal bulunduğu yeri terk edeceği aşikardır: Bu nesil, kültürü, yani ekilip biçilmeyi, sorumluluklar üstlenmeyi değil zamanın baskın trendini, yani rahatını sürmeyi istiyor. Her bakımdan sorunlu bir durumdur bu. Sadece AKP için değil üstelik hepimiz için. AKP, bunu görmezden gelme eğiliminde. İçinden doğduğu Milli Görüş çizgisinin partilerinden birinin adını siyasi bir vaat olarak veriyor hl: Refah. Müslümanlar bir parti kurduklarında adının 'Refah' olması ilginçtir. 'Milli selamet Partisi'nin adındaki 'selamet' ya da Fazilet Partisi'nin adındaki 'fazilet' kelimeleri ile 'refah' kelimesi, semantik açıdan taban tabana zıttır. Refah Partisi'nin kuranlar elbette bunu bilmez değildir. Modern zamanlarda insanların günlük hayatlarındaki refahı, rahatlılığı vaat etmeyen bir partinin iktidar olmasına müsaade etmeyeceklerini görmüşlerdir. Nitekim Refah Partisi'nin yükselişi belediyelerdeki çalışkanlığıyla gerçekleşmiştir. Dikkat edilecek olursa Adalet ve Kalkınma Partisi, daha adıyla hem refahı hem de fazileti, selameti beraberce vaat etmektedir. Fakat bu iki vaat ile ilgili ince bir hesap vardır.
İnce hesap şudur: İnsanların refahı, mutluluğu sürgit sağlanamaz. On yıl süren bir rahatı on yıl süren bir keder bekler. Kişisel hayatımızdan da bunu biliriz. Türkiye'yi zor günler beklemektedir. Türlü yollarla köşeye sıkıştırılacağımız apaçık ortadadır. Ülkenin refahında belirgin azalmalar olabilir. Böyle bir durum olduğunda, AKP için sonuç kötü olacaktır. Çünkü kendisine refahı, mutluluğu hesap ederek oy verenler ile refah, mutluluk olmasa da oy verenler arasında büyük bir uçurum vardır. Dikkat edilsin başka hiçbir partide bu uçurum yoktur. CHP, MHP, BDP'nin seçmeni her durumda pozisyonundan vazgeçmez. Sözgelimi İzmir çöplüğe döner ama CHP seçmeni pozisyonunu değiştirmez. Kritik soruyu sormanın yeri burasıdır: 1990'lı yıllara kadar sağ ağırlıklı bir seçmene sahip olan İzmir, neden CHP'nin belediye hizmetlerinden muaf tutmasına rağmen bugün böyledir? Sorunun cevabı, 'CHP ile kültür' bahsine bir açıklık getirir. CHP, yirmi yıldır İzmir'de bir ekip biçme faaliyeti yürütmüştür. Hemen her belediyesi, kültürel faaliyetlerle insanlara bir kimlik aşılar. Bunun neticesi de bugünkü gibi olur. Belediye hizmetlerini alamayan halk, kimliği adına desteğini sürdürür. Belediyeler bir kimlik inşa etmiştir, belediye hizmeti vermeseler de. Anormal bir durum. Farkındayım. Fakat oldukça öğretici.
Peki, AKP gelmekte olan nesiller için kültür ile (Türkiye tarlasını ekip biçme ile) arasına nasıl bir mesafe koymaktadır? Buna bakmak gerekir. AKP'nin etkili olduğu yerlerden Ankara'ya, Kayseri'ye bir bakalım. Bu iki şehirde de gençlerin hedonizme, rahata batmadan bir ideal alabilmelerine yönelik kültürel faaliyetlerin sayısı ve niteliği, İzmir'in Konak ilçesiyle bile kıyaslanamaz. Alınan oylara bakıp bir sorun görmemek, işlerin iyi gittiğini düşünmek, son derece yanıltıcı olur. Parti açısından seçim kazanılmıştır, işler iyi gidiyor görünebilir. Ama saklı gerçek şudur: Gelmekte olan nesil, idealler için değil hazları için bir seçim yapıyor ne yazık ki. Onlara kızamayız. Yaşadığımız dünyanın trendi budur. Gayri insani, gayri İslami olabilir ama gerçek bu. AKP, bugün bu trendi sağladığı için iktidarda olmamalıdır sadece. Gençlerden başlayarak insanımızı hem maddi hem de ruhî bakımdan besleyebilmelidir.
AKP'li belediyeler hl, Batılı zenginlere işlerinin niceliğiyle övünen rahmetli Sakıp Sabancı gibi viyadükler, yollar ile övünüyorlar. Küçümsenecek şeyler değil bunlar. Ama artık rahmetli Sabancı'nın meseleyi taşıdığı nitelik boyutuna da yükselmelidirler. Nitelik, kimliktir. Kimlikli olan, sizde nicelikçe bir azalma görse bile sizi terk etmez. Bugün AKP'yi yöneten, yaşları ellinin üzerindekiler, bu dediklerimi anlayacak ve hak vereceklerdir. Kendileri çünkü bir müktesebatla yetişmişlerdir. Ne var ki arkadan gelenler için bunu söylemek pek de mümkün görünmüyor. Onlar yaşadığımız zamanın trendini AKP'nin temsil ettiğini düşünüyorlar. Bağlılıkları, işte böylesi bir pamuk ipliği…