
Endürlük Talas'ın incisidir
Kasım OKUT
Bu cümleyi özellikle ifade ediyorum. 18. asırdan itibaren "küçük mısır", “küçük şehir” diye anılmaya başlanmıştır. Çünkü şehirde olan her şey Endürlük’te vardı. Eczane, nalbant, Rahibe Okulu, sarraf, değirmenler, fırınlar, su mahzenleri, kilise, cami, ilkokul, devamlı su bulunan mahalle çeşmeleri, bütün sokaklar, taş döşemeli kaldırımlar, emniyeti sağlayan karakol, dağ yolları, bağ yolları, taş döşeme ile kaplı onlarca konaklar, onlarca soğuk depo görevi yapan yeraltı mahzenleri, devamlı akan pınarlar, hilali andıran köy sınırları içerisinde binlerce ceviz ağaçları ve yemyeşil bir vadi.
Karşıda ilham kaynağı olabilecek ve meşe ormanı diyebileceğimiz Ali Dağı, Tekir Yaylasından gelen iki ayrı sulama suyu sayesinde yemyeşil bir köy .
17 ve 18. asırda hatta Cumhuriyeti n kuruluş öncesine kadar çevre köylerin hepsinden daha çok devlete vergi ödeyen bir köy. Özellikle Rum tüccarlarının yaşadığı yegane sayfiye köyü. Nitekim Osmanlının son dönemi, Cumhuriyetin ilk dönemi valilerinden olan Vali Muammer Paşa hayatının son günlerini Endürlük’te yaşamayı tercih ediyor ve orada vefat ediyor. Kayserililer merhumu Endürlük’ten alıp on beş kilometrelik yolda omuzlarında taşıyarak Seyyid Burhaneddin Mezarlığına, türbenin hemen sol tarafına defnediyorlar. Endürlük yiğitlerin ve efelerin yetiştiği bir köydür. Hayatının son yıllarında itfaiyede çalışmış olan Kadir Efe Kayseri’de ve çevrede nam yapmış, şerefli bir kişiydi.
Endürlük 1.Dünya savaşında iki evladını Yemen’e göndermiş, merhumlar 12 yıl askerlik yapmışlar ve gazi olarak köye dönmüşler. Ne yazık ki cumhuriyet hükümetimiz bu iki gazimize sahip çıkmamış, her ikisi de hayatlarının sonunu köy çobanlığı yaparak geçirmişlerdi. Merhum gazi Hacı Ahmet Çoban ile merhum gazi Ali Çavuş’u çocukluk yıllarımda çok iyi biliyorum. Onlara minnet ve şükran borcumuzun ifadesi olarak yapılmasına sebep olduğum çiftlik bölgesindeki mescide “Gazi Ali Çavuş Takva Mescidi ”ismini şerefle koymuş olduk.
Endürlük köyünün son 60 yılını her boyutuyla yaşadım. Hayırlı hizmetleriyle dua alan muhtarlarımız olduğu gibi hiçbir işe önder olamayan muhtarlarımız da geçip gittiler. Gençlik yıllarımızda (1955-1965-1970) Köy Kalkındırma Derneği kurduk. Medar-ı iftiharımız ağabeyim üstat Şaban Okut dernek başkanımızdı. Halen hayatta olan Hacı Ali Yıldırım, İbrahim Aygün, Fuat Kaya, merhum Kani Baykuş, Muhtar Mahmut Baş, karayollarından emekli Fehmi Öztürk, İstanbul’da işadamı Mustafa Aykın, İbrahim Fazlıoğlu, Kemal Topsakal ve bendeniz hep birlikte köy yolunun genişlemesi, yayladan suyun boruyla gelmesi, köyün elektriğe kavuşması, köye bir otobüs alınması, köy caminin yıkılıp yapılması konularında çalışmalar yapıp faydalı sonuçlar elde ettik. Bu vesile ile Endürlük’e içme suyunun kazandırılması konusunda yıllarca mücadele eden, yol gösteren, sonuç elde eden muhtar merhum Yunus Sidar ve Mahmut Baş’ı şükranla, minnetle yad ediyorum. Endürlük ile Kıranardı ve Hisarcık yolu güzergahı için tarihi diyebileceğim mücadeleyi yürüterek bu işe rehber olan, bu işi başaran Muhtar Fehmi Öztürk’ü rahmet ve saygıyla anıyorum.
Dere üzerine köprüler yapılmasını, köy içi yollarının açılmasını başaran Muhtar merhum Salih Yıldırım’ı şükran ve dua ile anıyorum. 1932’lerde inşa edilmiş olan Endürlük Kilisesi İstanbul’daki Ayasofya’nın bir küçüğüdür. Muhteşem bir eserdi. Çam kulesi Avrupa kiliselerinde bile görülemeyecek derecede bir mimari değer ifade ediyordu.70 yıl önceki halini hatırlayabiliyorum. Bir zamanlar düğün evi olarak kullanılıyordu.
Bir dönem Cuma ve bayram namazları burada kılınmış, Endürlük’te görev yapan hoca efendilerden birinin gayretiyle kilisenin güney duvarına bir mihrap yapılmış, buna rağmen kilise harap olmaya terkedilmiş, kumarbazların ve ayyaşların mekânı haline gelmiş, sonuçta bu tarihi eser göz göre göre tamir edilmez hale gelmiştir. Bir ara gönül dostum İbrahim Aygün hoca söylemişti. Bu kiliseyi yakından görmek ve araştırmak için Ortodoksların dini lideri İstanbul’daki patrik Bartholomeos Endürlük’e geliyor. Kiliseyi görüyor. Manzara karşısında gözyaşları akıtıyor. “Tamiratını düşünemeyiz. Çünkü çok zor, büyük masraf ister” diyor. İbrahim beyle sohbet edip gidiyor.
Samimi olarak söylüyorum; şahsen eğitimci ve ilahiyatçı olarak kilisenin mazisiyle bugünkü halini düşündükçe ben de ağlıyorum. Gerçek şu ki CHP’nin dinden uzaklaşmayı, din düşmanlığını ve seküler hayat tarzını medeniyet olarak dayatması ülkedeki mabetlerin harap olmalarına sebep olmuştur. Aslında CHP tarihini tamamlamıştır. Resmi ideoloji, milli bütünlüğü sağlamaktan uzaktır. Milletin devletiyle barışması, yeniden İslami ve milli kimliğimize dönmekle tam olarak gerçekleşecektir. Bugün bile CHP zihniyetini savunan gazeteler, dergiler, radyolar, televizyonlar, web siteleri milli tarihimize, milli kültürümüze amaçsızca saldırmaktadır. Demokrasi ve insan hakları sloganıyla İslami kimliğimizden uzaklaşmamızı büyük ölçüde sağlamışlardır. Yuvaların yıkılması bundandır. Boşanmaların felaket derecesine ulaşması bundandır. Anarşi ve terörün devam etmesi bundandır. Akrabalar arasındaki ilgisizliğin sebebi bundandı r. Maddeyi ön planda tutmanın, çıkarperestliğin sonucu bundandır. Adeta Müslümanlıktan çıkıyoruz, adeta kutsallarımız katlediliyor. Dinsizliğin ve imansızlığın örneklerini sunuyoruz. Öyle olmazsa sapıklar neden çoğalsın, tecavüzler neden hadsiz- hesapsız, hırsızlık ve gasp tabii hale gelmiş. Hayasızlık, ayıpsızlık toplumun vazgeçilmezi olmuş.
En büyük haram, en büyük günah zina dalga dalga yayılıyor. Ahlaksızlık insan hakkı olarak savunuluyor. Ülkenin maddi kalkınmasına karşı manen çöküyoruz, çürüyoruz. Meçhul bir uçuruma yuvarlanıyoruz. Allah cc yar ve yardımcımız olsun. Bu vesile ile Endürlük mezarlığımızı ağaçlandıran, bu ağaçların tutması ve büyümesi için ücretle adam tutup çalıştıran iş adamı, hayırsever hemşehrim Şahin sucuklarının üreticisi İbrahim Fazlıoğlu’na da mahallelim adına teşekkürü bir borç biliyorum. Sulama suyumuzu Tekir Yaylasından 9 km. boru döşeyerek yukardaki havuza akıtan, İstanbul’da iş adamı olan hemşerim Mustafa Aykın ağabeyimize teşekkür ediyorum. Cenabı Hak’tan kendisine sağlık, afiyet ve bereketli ömürler diliyorum.
Endürlük, Talas Belediye Başkanı Tomarzalı merhum Şaban Yılmaz Bey zamanında Talas’ın mahallesi oldu. Muhtar Salih Yıldırım idi. Mahallenin en önemli derdi ve meselesi belediye otobüslerinin gelip gitmesiydi. Çünkü en az 60 yıldan beri köylüyü şehire götürüp getiren bir vasıta olmadı. Şehre gelmek için tüm zahmetlere katlanarak, çoluğumuzla çocuğumuzla en az 4 km yürüyerek Hisarcık’a gelmek zorundaydık. Dönüşte de aynen Hisarcık’tan yürüyerek Endürlüğe geleceksiniz. Bu zahmetli yolculuk kışta-kıyamette, yağmurda-karda, sıcakta-soğukta yıllarca devam etmiştir. İşte bu sebepten Talas otobüslerinin hizmete başlamasıyla köylü rahat bir nefes aldı, sevinç üstüne sevinç yaşadı Merhum Başkan Şaban beyle ahbaplığım olmuştur. Kardeşi Ahmet Yılmaz beyle birlikte yıllarca aynı okulda öğretmenlik yaptım. Merhum iyi bir Türkçe öğretmeniydi. Aşırı sigara iptilası onu erken ölüme götürdü diyebiliyorum. Okulda idareci olarak başarılı hizmetlerini hatırlıyorum. Allah rahmet eylesin. Endürlük deyince son yetmiş yıl için konuşursak merhum üstat Arnavut Rifat Aygün hocayı minnetle, şükranla ve dua ile anmamak olamaz. Cumhuriyetin hemen akabinde ki mübadelede Selanik ilimizden muhacir olarak Endürlüğe hicret etmiş bir ailenin büyüğüdür. Merhum Selanik’te bulunan son Osmanlı ihtisas medresesi mezunudur. İlim ve irfan sahibidir. Edep, terbiye ve üstün ahlak timsalidir. Endürlük köy camisinde 25 yıl bila ücret fahri imam-hatiplik yapmıştır. Gönül dostumuz İbrahim Aygün beyin dedesidir.
İşte bu gibi zatların mesuliyetinde dinimiz İslam bu günlere ulaşmıştır. Merhum Rifat hoca hayatı boyunca hastalara şifa ayetlerini okuyor, okunanlar mutlaka şifa buluyordu. Komşu köylerden, şehir merkezinden hatta komşu vilayetlerden gelen nice ruhi hastalar merhumun nefesiyle sükûnete eriyorlardı.
Rahmetullahi aleyh benim gönlümde türbedarı olması gereken Allah dostlarından bir zat idi.