
Haramı helale çeviren ilahi anlaşma: Nikah
Kasım OKUT
Türkiye Cumhuriyeti evlenme yasalarına göre yapılan nikah İslami değildir. Efendim malumlarınız epey zamandan beri hükümet yetkilileri nikâh akitlerini çoğaltıyor. Netice-i kelam olarak resmi nikâhı yalnız belediye memurları değil mahalle muhtarları, köy muhtarı hatta müftülükler kıyabilecek. Vatandaş kimi isterse tercih edebilecek. Bu uygulamalar nikah yapmayı kolaylaştıracaksa ne diyebiliriz.
1995 yılında Kanada’nın Toronto şehrinde bir öğretim yılı tebliğ ve irşat görevinde bulundum. Kanada yasalarına göre insanlar isterse belediyede, isterse kilisede, isterse camide nikah akdi yapmaya yetkili olan kişilere nikah yaptırabiliyorlardı. Toronto’da tanıştığım papaz Kalvin, Maraş ilimizden göç etmiş Ermeni bir vatandaşımız idi. Zaman zaman beni ziyarete geldiğinde samimi düşüncelerle sohbet ediyorduk.
Kendisi emekli bir papaz olmasına rağmen nikâh kıyma yetkisi verilmiş. “Sık sık nikâh kıyarım. İlgili evrakı tanzim eder, ilgili makama bırakırım. Hatta meslek hayatında mutlak güven kazanmış bazı hakim, öğretmen ve rütbeli subaylara da nikah yetkisi verilmiştir.” diyordu.
1992 yılında Avrupa Milli Görüş genel merkezinin davetiyle Almanya’nın Fortsaym şehrinde sekiz ay görev yaptım. Cami derneğimizin mührüyle hazırladığım matbu özel nikah belgesini iki şahidin imzaları, evlenen çiftin imzaları ve nikah akidi olarak benim imzam ile hazırlayarak nikah kıydım. Alman resmi makamı bu nikahı tescil etti. Böylece gençler evlendiler.
1971 öğretim yılında Ankara’da Dış Münasebetler Genel Müdürlüğü’nün imtihanı sonunda Türkiye’den on üç arkadaş Bağdat Üniversitesi Yabancılar Bölümünde mastır yapmak üzere gönderildik. O yıllarda Saddam Hüseyin ihtilal sonucu Irak Başbakanı idi. Hasan Ali Bekir de Reisicumhur idi. Bizleri burada imtihana soktular. Yeterlilik durumumuza göre sınıflara yerleştirdiler. O tarihlerde Sovyet blokuna bağlı olan Irak güya sosyalist bir rejim uyguluyordu. Ülkede hem İslam hukuku hem de idarenin hukuku icra ediliyordu. Vatandaş isterse nikahını yahut mirasını İslam mahkemelerinde, isterse de rejimin mahkemelerinde yaptırabiliyordu.
Aslında Türkiye’mizde de bu böyle olmalıdır. Biliyorsunuz İngiltere’de halen Müslüman vatandaşlar için İslam mahkemeleri uygulanıyor. İngiltere’de Müslümanlar miraslarını İslam mahkemelerinde görüyorlar. Ne acıdır ki Müslüman Türkiye’de feraiz ilmine göre miras taksimini yapacak ilim adamlarımız yok denecek kadar azdır. İmam hatip liselerimizde ve ilahiyat fakültelerimizde ilmi feraiz dersi mutlaka okutulmalıdır.
Son günlerde il ve ilçe müftülüklerine de nikah kıyma yetkisinin verildiğini hem yazılı ve görsel basın hem de hükümet sözcüleri ilan ediyor. Bu elbette nikah akdini kolaylaştıran bir uygulamadır, müftülerimiz de eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin evlenme yasalarına göre nikah kıyacaklarsa ki öyledir; mütedeyyin halkımız yine İslam nikahı kıydırmaya devam edeceklerdir. Bu gerçeği yazacak ve konuşacak babayiğit müftüler, vaizler ve ilahiyatçılar neredeler? Evet bir kere daha tekrar etmekteyim. Nikâh haramı helale çeviren ilahi bir anlaşmadır. Kuran’ın, sünnet-i seniyye’nin, mensup olduğumuz mezhebimizin içtihatlarının özüne ve ruhuna uygun olmadıkça yapılan akit olsa olsa nüfus kaydıdır. Daha doğrusu nikâh, Allah ve resulü adına icra edilir. Nikâhın muhtevası değişmedikçe İslami ve dini bir özellik kazanamaz.
Belediye nikahı gereklidir diyoruz. Ama bu nüfus kaydından ibarettir. Selef alimlerin hepsi bu kanaati taşımışlardır. Nitekim Kayseri’deki tüm selef üstatlarımız belediye nikâhından sonra mutlaka İslam nikahının kıyılmasını tembih etmişlerdir. Üstadım Camgöz Hacı Yusuf Eken, üstadım müftü Halil Haliloğlu, üstadım Abdullah Devellioğlu, üstadım müftü Abdullah Saraçoğlu, üstadım müftü arkadaşım İbrahim Çelik, üstadım müftü Sadık Fidancı belediye nikâhının Müslümanlar için yeterli olmadığını bir takım sağlam delillere dayanarak açıklamışlardır.
İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nde okurken (1962-1966) bu meseleyi üstadım cennet mekan Ömer Nasuhi Bilmen hocama sormuştum. Yine üstadım Ahmet Davutoğlu hocama ve yine üstadım Mahir İz hocama sormuştum. Hepsi de resmi nikahtan sonra mutlaka dini nikahın kıyılması gerektiğini ifade etmişlerdir.
Bu yüzdendir ki, tek taraflı mahkemenin boşamasını “tek talak” olarak düşündüler. Kocanın boşamadığı fakat mahkemenin boşadığı kadını bir hayız gününden sonra erkek alabilmektedir.
Çok sevdiğim yiğit ve delikanlı özelliğine sahip olan arkadaşım merhum C. Koç, Kadıköy’deki boşanma mahkemelerinde hakime hanıma söyle dedi: “Sayın hakime hanım; sen beni eşimden boşasan bile ben İslam inancına göre boşamıyorum. Haydi bu kadın Müslümansa başkasıyla nasıl evlenecek?” Hakime hanım bana öyle kızdı ki mahkeme yüzde yüz gayri adil kararla kadına aylık dört yüz lira nafaka bağladı. İşte hayat boyu nafaka, sonsuz ve ölçüsüz bir haksızlık. Adam birkaç gün evlilik yapıyor. Bazen resmi nikah yapılmış ama karı koca olunmamış anlaşamamışlar boşanıyorlar. Kadına mahkeme nafaka bağlıyor. İlim adamları, hukukçular bu konuları inceden inceye yeniden gündeme getirmeli ve adil çareler bulmalıdırlar.
Bu vesile ile bir hatıramı arz edeyim. 1962-1966 yıllarında Üsküdar’da kalıyoruz. Hem bir caminin hocasıyım, hem de yüksek okula devam ediyorum. 27 Mayıs 1960 ihtilalinin korkuları devam ediyor. İnsanımız dini nikah kıydırmak istiyorlar. Ancak Üsküdar ve çevresinde bu İslam nikahını yapacak bir tek ne müftü, ne hoca, ne hacı var!
Fakat ben bu konuda sanki meşhur oldum. Bu nikahı kim kıyıyor? Efendim Üsküdar Fevziye Hatun Camii’nin üniversite öğrencisi hocası bu işi yapıyor diyorlar. Diyebilirim ki, her hafta üç-beş tane nikah kıyıyorum. Bölgenin sanki nikah memuru oldum. Birileri de beni korkutuyorlar. Ama ben bizden olan avukatlarımıza soruyorum. “Biz nikah kıymıyoruz. Mutluluk duası yapıyoruz. Açıkçası vatandaşın beyanını esas alıyoruz” diyeceksin, hepsi o kadar. Şunu da iftiharla ifade edeyim. İhtiyacım olduğu halde nikah kıydıklarımdan asla bir kuruş almıyorum. Mesleğimin şerefini, dinimin ve inancımın şerefini baştacı etmişim. Koruyorum. Meslektaşlarıma örnek olsun istiyorum. Çünkü okuldaki üstatlarımız bu mealde ısrarla telkinde bulunuyorlardı. Cenab-ı Hak onlardan razı olsun. Gençliğimizin ve mesleğimizin bu ilk yıllarından beri nikah akidi olarak İslami nikahı özüne ve ruhuna en uygun olarak kıymaktayım. Maalesef hocalarımızın çoğunluğu bu meselenin önemini bilmez ve beceremez.