
Milli ve yerli bir Anayasa
Kasım OKUT
Geçen yıllarda gazetemiz Kayseri Gündem’de bu konuda önemli bir yazı yazmıştım. Milletimizin ve devletimizin bekası ve hükümranlığı için en önemli hatta kutsal diyebileceğimiz mesele milli ve yerli anayasanın hazırlanması ve kabul edilmesidir. Şöyle de ifade edebilirim. Hiç olmazsa Müslümanca bir anayasa olması Müslüman bir milletin temel haklarındandır. Cumhuriyetçiler, bu millete çalıntı, kopyalanmış, Avrupa ülkelerinden tercüme edilmiş milli olmayan, yerli olmayan bir anayasa ile yüzyıldan beri milletimizi oyaladılar, avuttular. Düşünün Belçika’dan, Hollanda’dan, Almanya’dan, Fransa’dan, İtalya’dan anayasamıza alıntılar yapmışız. Bir ülke kendi anayasasını yapamıyorsa veya yapacak ilim ve fikir adamı yetiştiremiyorsa o ülke milli kültürünü koruyamaz, yaşayamaz ve yaşatamaz. Anayasa yaparken ilham kaynağımız çok önemlidir. Referansınız çok önemlidir. Tarih boyunca birbirleri ile boğuşan derebeylik ülkelerinin anayasalarını örnek alan hatta aynen kopyalayan zihniyet bu yüce millete hakaret etmiş, ihanet etmiştir.
Bu vesileyle Ahmet Cevdet Paşa’nın önderliğindeki ilim ve fikir heyetine (1839 Sultan Abdülmecid dönemi) şükran-ı medyunum. Cenab-ı Hak’tan rahmet ve mağfiret diliyorum. Gerçekten büyük gayretle, derin bir itina ve titizlikle hazırladıkları “Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye” ismiyle şanlı devlete yakışan bir anayasa gerçekleşmiş oldular. Bu anayasa cihan devletinin ruhuna, himayesi altında bulunan milletin kültürüne hizmet etmekteydi. Daha açık ifadeyle Kur’an’ın ve sünnetin özüyle bağdaşıyordu.
Bu konuda İslami İlimler Araştırma Vakfı neşriyatından Dr. Osman Öztürk’ün “Osmanlı Hukuk Tarihinde Mecelle” kitabını yeni anayasa hazırlayacakların görmelerini ve okumalarını tavsiye ediyorum.
Elbette bizim için ilim, teknoloji ve sanat kaybolmuş malımız gibidir. Nerede bulursak onu alırız. Fakat anayasa bir milletin hayat tarzını, ahlakını, örfünü, mutlak değer ölçülerini, inancını, ibadet hayatını, iş hayatını, geleceğini, eğitim hayatını, aile ve toplum hayatını tanzim eden, koruyan ve ülkede mutlak adaleti sağlayacak olan kanunlar mecmuasıdır.
Uğurlu, hayırlı ve bereketli bir anayasa olan Mecelle nice devletlerin anayasasına da ilham kaynağı oldu.
Ne acıdır ki Islahat Fermanı’yla birlikte (1856) ve bu tarihten sonra hazırlanan değişik konulardaki kanunlar Avrupa kaynaklı olup özellikle Fransa’nın kanunlarından alıntılardır. Tarihi bir gerçek olmak üzere ifade ediyorum. Eğer yeni hazırlanan Anayasamız milletimizin kutsal kitabından ilham alınmadan, şerefli tarihimiz referans edilmeden, milletimizin iman ve İslam hayatı göz önünde bulundurulmadan hazırlanıyorsa çürüktür, bereketsizdir, hayırsızdır, temelsizdir. Eğer anayasamız, milli inancımıza, ahlakımıza, hayat mefkûremize ve tarihimizin ruhuna uygun olsaydı ülkede bu kadar soysuz türeyemezdi. Bu kadar hırsız hain ve zalim olmayacaktı. Bu kadar vatan ve millet hainleri doğmayacaktı. Zalimler, katiller, sapıklar ve mütecavizler derhal yok edileceklerdi.
Ahlaksızlığı, sapıklığı, hayasızlığı, ateistliği insan hakları olarak kabul eden batı ülkelerinin anayasalarından alacağımız hiçbir madde milletimiz adına hayra vesile olmayacaktır. Anayasa hazırlanırken “Bu maddeler değiştirilemez. Değiştirilmesi dahi teklif edilemez.” mantığından mutlaka vazgeçilmelidir. Milletimizin ve devletimizin selameti ve bekası için her şey yapılmalıdır. Burada tarihe mal olsun diye bir hakikati bilmemiz, katiyen unutmamamız gerekir.
Değiştirilemeyecek, değiştirilmesi teklif edilmeyecek olan Kur’an’ın hükümleridir. Allah’ın (cc) nizam ve hukukudur.
Demokrasi bazı yönleriyle bizi memnun etse de insanlığın kurtuluş reçetesi değildir. Demokrasi yalan vaatlerle halkı aldatmak ve iktidar koltuğunu kazanmaktır. Başka bir görüşle çoğunluğun azınlığa hükmetme sistemidir.
Ve yine demokrasi pek çok ülkede ve Türkiye’mizde diktatörlüğün saltanat yerine seçimle yürütülmesi, krallığın Firavunlardan Karunlara ( sömürü sermaye baronlarına) devredilmesi, mutlu ve putlu bir azınlığın demokratik köleler gibi gördükleri çoğunluğa hükmetmesi şeklinde yozlaştırılmıştır.
Demokrasi adına alkolü, uyuşturucuyu, eşcinselliği, kumarı , tüm şans oyunlarını, modaperestliği, zevkin ve eğlencenin kulluğunu medeniyet ve çağdaşlık olarak gören, inanan ve hayatın ayrılmaz gereği sayan batı toplumlarının kültürüne dayanan anayasalar asla örnek alınmamalıdır. Dünya mazlumlarına yapılan zulme seyirci kalan hatta zalimleri alkışlayan, dünyanın aç ve yoksul milletlerinin kanını emen, özellikle İslam ülkelerini işgal etmek için bin türlü fitne ve tefrika çıkartarak Afganistan’da Irak’ta, Suriye’de, Somali’de, Bosna Hersek’te, Sudan’da, Yemen’de, Libya’da, Çeçenistan’da, nihayet Mısır’da milyonlarca Müslümanın ölmesine, sakat kalmasına sebep olan Amerika, İsrail, İngiltere, Rusya ve tüm Avrupa ülkelerinin yaşayan kültürleri asla medeni değildir, insani değildir, ahlaki değildir.
Yerli ve milli anayasa Batı’dan bize bulaşan utanmaz ve ayıpsız yaşantılara hayat hakkı tanımayacaktır. Ahlaksızlığın ve hayasızlığın kaynaklarını kurutacaktır. En az elli yıldan beri tekrarladığım şu cümleleri yeniden haykırıyorum; “Milletimiz yeniden İslam olacak, devletimiz de yeniden İslamlaşacak.” Cihana hakim olmak, insanlığın önderi olmak, dünya mazlumlarının hamisi olmak ancak böylece gerçekleşebilecektir.
Milli ve yerli anayasa milli şahlanışımız demektir. Bu mesele en kutsal meseledir. İktidar mensupları ve siyasiler, hukukçular, ilim ve fikir adamları, din büyükleri, şairler ve edipler, mürşitler, yönetici kadrolar, tarihçiler, sosyologlar vs. bu vatanı seven herkes düşünce ve görüşlerini dile getirmeli, konuşmalı, yazmalı, anlatmalıdırlar. Ama konuşmuyorlar, yazmıyorlar, anlatmıyorlar. Çıkarlarını mabut edinmiş olanlar, gafletin ve vurdumduymazlığın derinliklerinde yaşayıp duruyorlar. Yeni anayasanın değişmesini “rejim değişikliğidir” diye önlemeye çalışan İslam düşmanı, tarih düşmanı gruplara ve partilere rağmen yeni anayasa süratle milletin oyuna sunulmalıdır. Haydi, ya Allah, bismillah!