Kasım OKUT

Sündürmeli ezandan vazgeçin (1)

Kasım OKUT

Ezan-ı Muhammedi dinimiz İslam’ın en önemli ve en ihtişamlı sembolüdür. Dünyanın neresinde Müslümanlar yaşıyorsa orada ezan sesini duymak mümkündür.
Ezan-ı Muhammedî manası itibarıyla Allah’ın en büyük olduğunu, O’ndan başka asla bir ilahın, bir mabudun olmadığını, Hz. Muhammed’in Allah’ın peygamberi olduğunu insanlığa ilan etmekte,  müminleri namaza ve kurtuluşa çağırmaktadır.
İslam’da şaşmaz prensiplerden biri şudur; Bir yere eğer üç Müslüman aile yerleşmiş ise onların ilk fırsatta bir mescit inşa etmeleri üzerlerine farz olur. Çünkü onları birleştirecek, kaynaştıracak, Allah’a kulluk yapmalarını sağlayacak mekan mescittir. İşte bu esastan hareket eden Müslümanlar camiler ve mescitler inşa etmede yarışmışlardır. İslam ümmetinin özellikle de atalarımızın bizlere bıraktıkları medarı iftiharımız olan camilerimiz çok yönlü hizmetlere vesile olmaktadır. Bir camide ezan okunmazsa o binanın mabet olduğu nasıl anlaşılabilir?
Kur’an’ı vahiy meleği Cebrail nasıl okumuşsa Resul-ü Ekrem efendimiz de aynen öyle öğrendi ve öyle okudu. Ashabı Kiram da öyle okudular. Yüzyıllardır da aynı şekilde okunuyor. Gerçek şu ki; müezzinlerin piri ilk müezzin sahabe Bilali Habeşi’nin ezan okuma üslubuyla ezan okumamız gerekiyor. Ölçü odur.    Tüm dünya Müslümanları bu üslubu takip etmek zorundadır. Yoksa her kafadan bir ses çıkacaktır. Bu konuda İslam kıraat âlimlerinin mütalaaları ve kesin görüş beyanları var. Onlar şöyle açıkladılar: “Kur’an’da bazı ayetler dört elif miktarı çekilerek okunur. Daha fazlası tegannidir. Öyleyse ezan da dört elif miktarı çekilerek okunmalıdır. Doğrusu budur. Bununla birlikte ezan bir davet sesidir. Kerahetle birlikte altı elif miktarı uzatılabilir. Ancak fazlası tegannidir.
Uzatmalı ezan manayı ifsat ediyor
Merkezi ezan sistemiyle başlayan uzatmalı ezan okuma hem sünneti seniyyeye, hem de bin beş yüz yıllık İslam geleneğimize aykırıdır. Şu anda merkezde okunan ezanların birçoğu otuz kırk elif miktarı uzatılarak okunuyor. Bu durum, ezanı gazel okumaya, şarkı ve türküye benzetiyor. Yapmayın, ezanımızı başka şeylere benzetmeyin.  Gereksiz uzatılarak okunan ezan, manasını anlaşılmaz hale getiriyor. Ezanın ruhunda var olan manayı şöylece ifade edebiliriz.
Allah en büyük, Allah en büyük
Şahadet ederim ki Allah’tan başka mabut yoktur.
Şahadet ederim ki, Hz. Muhammed Allah’ın peygamberidir.
Müminler namaza buyurun
Müminler kurtuluşa buyurun
Allah en büyük, Allah en büyük
Allahtan başka mabut (tapılacak) yoktur. 
İşte ezan okurken bu manaları pekiştirecek farzda ve üslupta okumalıyız. Sündürmeli ezan gerçekten sesle mana arzusundaki birlikteliği yok ediyor. İnsanlar manayı hissetmek yerine ezanı bir gazel dinler gibi dinliyorlar. Bu makamlı ezanlar acaba cemaatleri çoğalttı mı? İmanın nurunu artırdı mı? Siz söyleyin.
28 Şubat baskısının eseri: Merkezi sistem
Merkezi ezan ile merkezi vaaz sistemi 28 Şubat baskısının eseridir. Böyle bir sisteme öncülük yapan, şöhreti, makamı ve zenginliği hedef seçen bir takım müftüler büyük günah işlemişlerdir. Müezzini olduğu camisinde bile ezan okuyamayan bir müezzinin haleti ruhiyyesini hiç düşündünüz mü? İmamların ve müezzinlerin hitap etme ve ezan okuma vazifelerini ellerinden alınca onları meskenete sevk ettiniz. Diğer taraftan ezan okuma kabiliyeti olan, ezan okumaya iştiyak duyan insanımızın ezan okuma şansını elinden aldınız. Ezanın manasını anlaşılmaz hale getirdiniz.
Değerli dava arkadaşımız ,eğitimci ve ilahiyatçı il müftümüz Şahin Güven beyin merkezi ezan ve merkezi vaaz sistemini sonlandırmasını ümit etmekteyiz. Bir vaizin bir camide konuşup yüzlerce camide dinlenmesi ancak fetret devrinde olabilir. Bir şehirde vaaz ve irşada muktedir hiçbir kimse mevcut değilse diğer camiler geçici olarak merkeze bağlanabilir.
Sayın müftüm; hiç olmazsa müezzini olan camilerden merkezi ezanı engelleyin. Merkezi vaaz sistemi ve merkezi ezan sistemini koyan ideoloji mensupların asıl amacı bu her iki meslek erbabını azaltmak ve bitirmektir. Dolayısıyla bu sistemle mensuplarına en büyük darbe vurulmuştur. Ne acıdır ki, din görevlileri bu konuda rehavetleri sebebiyle gaflet içindedirler.
1957-58 yıllarında Kayseri İmam-Hatip Okulu mevcudu bin beş yüz öğrenci idi. Merhum Cemal Cebeci okul müdürümüz ve Türkçe öğretmenimizdi. İlm-i Kelam hocamız cennetmekân olsun Abdullah Saraçoğlu idi. Öğrenciler içerisinde yirmi beş kişi seçilmiştik. Ramazan ayında hayırsever beş zatın taksilerine binip şehrin mücavir köylerinde ikindi namazını müteakip her birimiz vaaz ediyorduk. Böylece bu yirmi beş öğrenci geleceğin hatipleri olmak üzere yetiştirilmiş oluyor, hem de öğrencilerimizin durumunu halkımız tanımış oluyordu.
Siz İslam’ın kal’ası makarr-ı ulema diyarı, evliya şerefini hak etmiş bir şehrin yüzlerce camii kürsüsünü bir vaize teslim edeceksiniz. Öyleyse neden on binlerce vatan evladını İmam Hatip Okullarında okutuyoruz. Binlerce talebeyi İlahiyat Fakültelerine gönderiyoruz. Vaiz ve hatip, tabiatıyla sanayide yetişmez. Çarşı pazarda yetişmez. Çiftlikte yetişmez. Politika dünyasında yetişmez. Hatta sadece İslam okullarında okumakla da yetişmez. Bir kimse çeyrek asır, yarım asır minberde, mihrapta ve kürsüde hizmet vermeden, buralarda saçlarını ağartmadan bu makamlara layık olamaz. İnsanımıza İslam’ı sevdiremez. İslam davasına gönül veremez.

Yazarın Diğer Yazıları