Mehmet AYMAN

HAYAT –UYKU VE ÖLÜM

Mehmet AYMAN

Hz Peygamber her sabah vakti uykusundan uyandığında “Öldüren ve sonrada dirilten Allah’a hamd olsun” diye dua edermiş. Böylece; uykunun bir nevi ölüm olduğunu ve insanların dünyadayken uykudan nasıl uyanıyorlarsa, öldükten sonra da ona benzer bir şekilde diriltilmelerinin mümkün olacağına dikkat çekermiş.
Uyku ölüm benzeri bir şeydir. Ölümün hakikatini anlamak çok kolay bir şey olmadığı için uykuyu ölüme benzetmek ve misal göstermek de ilim geleneğimizde çokça başvurulan bir örneklemedir. Bu sebeple de mü’min bir kimse sabahın seher vaktinde  ins’ü- cin uykudayken namaz için uyandığı her seferde ölümden sonra dirilmenin bir nevi provasını yaparak tatlı uykusundan uyanıyor ve namaza durup Rabbinin huzuruna çıkıyor.
Uyku insan nefsinin fazlaca hoşlandığı bir şey ama ölüm öyle değil. Çünkü ölüm kendilerine hatırlatıldığında ondan korkmayan ve kalbi ürpermeyen bir kimsenin olduğunu sanmıyorum. İstisnalar var elbette. Ölümün hakikatini anlamayan cahiller ve inançsızlarla ölümü bir kavuşma/vuslat vesilesi gibi gören irfan ehli. Zamanımızda, birinci sırada söylediğimiz cahil ve inançsız zümrenin ondukça çok sayıda olduğunu bilmekle beraber, ariflerin de az da olsa var olduğunu söyleyebiliriz.
           Ölüm,Hakikatte Ruhun bir nevi emanetçi olarak durduğu bedenden yani cesetten ayrılıp kendi asli mekanına dönmesinden  başka bir şey değildir. Ama ruh, bedenle ve bu sayede de dünya ve dünyadakilerle o kadar ünsiyet peyda etmiş ve sıkı fıkı olmuş ki beklenmedik bir anda ruh bedenden ayrılıp gidince geride kalanlar bu ayrılığın kendilerine verdiği acı ve hüzünle ağlayıp sızlanıyorlar. Bu anlamda ölümün kendisi mi bizatihi acı ve acı verici yoksa ölüm sonucu oluşan boşluk ve firak/ayrılık mı acı verici bunu kimse düşünmüyor.
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak,
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında (Cahit Sıtkı Tarancı)
 
Ölüm bizatihi tecrübe edilen bir şey değildir. Yani insanın bir veya birkaç defa tecrübe ettikten sonra kabul veya red edeceği bir hakikat değil. Her canlının yaşarken başına gelebilecek ve ihtimal hesapları dışında tutulması gereken tek şey. Hiç kimsenin, küçük de olsa, ölmemek diye bir ihtimali yok. Bu dünya fani ve ölüm onun yegâne hakikati. Ölüm’ün kime, ne zaman, kaç yaşında, nerede ve nasıl geleceğini de kimse bilemiyor. Ölüm meleği gelince kimi zaman yeni doğmuş bebeği, kimi zaman genç bir fidanı, kimi zamanda bir pir-i faniyi alıp götürüyor yanında. Bunların içinde tahammülü en zor olanı çocuk ve genç ölümleridir. “Bu dünyada bir nesneye, Yanar içim göynür özüm,Yiğit iken ölenlere Gök ekini biçmiş gibi (Yunus Emre) diye yanıp yakılıyor Yunus Emre gençken ölenler için.
Giderken’de geride kalanlara bir mesaj bırakıyor.Ey insanoğlu diyor.Aldanma şu fani dünyanın tuzaklarına. Bırak oyunu oynaşı da yaratılış amacına dön diye. Ama kimse dinlemek istemez onu. Çünkü dünyanın süsü saltanatı herkese çekici gelir. Dünya ile ilgili hesapları ve planları vardır. Geleceğini planlar, sayıp toplayıp biriktirir. Sonra çocuklarının sonra da torunlarının geleceği ile planlar yapar. Hiç ölmeyecekmiş gibi. Ama ölümden kim kaçıp kurtulmuş ki.
Kaçıp kurtulmak mümkün olmadığına göre onurluca yaşamak ve yine onurluca ölmek en hayırlısı değil mi? Peki kim nasıl yaşarsa onurlu bir hayat yaşamış olur. İslam bunun yolunu yordamını anlatıyor insana. İnsan zaten nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse öyle haşr olunurmuş. O zaman insana iyi ölüm nasip olması iyi bir yaşamın nasip olması gerekiyor. Hayırlı ömürler. 

Yazarın Diğer Yazıları