Doç. Dr. Can Deveci TYB Enderun Mektebi'nde Konuştu

Enderun Mektebi'nde konuşan Erciyes Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Can Deveci: 'KENDİ KAVRAMINIZ YOKSA SÖMÜRGECİLERİN KAVRAMLARINI KULLANIRSINIZ' dedi.

Türkiye Yazarlar Birliği Kayseri Şubesi tarafından düzenlenen 'Enderun Mektebi' Programları devam ediyor.

Bu hafta Enderun Mektebi programında 'İcat Edilmiş Ortadoğu'da İsrail Sorunu' başlığı ile İslam coğrafyasının meseleleri ele alındı. Konuyu Erciyes Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Can Deveci anlattı.

Program Kayseri Büyükşehir Belediyesi Sivil Toplum Kuruluşları Merkezi Konferans Salonunda gerçekleştirildi. Doç. Dr. Can Deveci öncelikle 'Ortadoğu' kavramının tarihi süreç içerisinde ne zaman ve kimler tarafından kullanılmaya başlandığını anlattı. Ortadoğu kavramını tanımlarken bu kavramın ne zaman başladığını araştırmak gerektiğini ifade etti. Bugün bu kavramla ifade edilen bölgelerin kavramsal olarak bu isimle anılmadığını ve bu kavramın bize ait olmadığını vurguladı. Böylesi bir değişiklik için de bir güç iradesi olması gerektiğini bu iradenin de o dönemde İngiltere olduğunu belirtti. Temelde ise bu kavramın ortaya çıkış hikayesinin Hindistan'a giden ticari yolu tanımlamak olduğunu ifade etti.

Doç. Dr. Can Deveci kavramların kullanımının çok önemli olduğunu belirterek şunları ifade etti: 'Eğer kendi kavramınız yoksa sömürge kavramını kullanıyorsunuz demektir'. Bu Ortadoğu kavramının da başlangıçta İngiltere devleti tarafından kendi açısından coğrafyayı tanımlamak için ortaya atıldığını ifade etti.

Ortadoğu kavramını ilk defa kullandıktan sonra bu ifadeyi yerleştirmek için İslam coğrafyasında birçok seyyah görünümlü istihbarat görevlisinin görev yaptığını belirtti. Özellikle 1896'lı yıllarda David Hogard gibi bazı istihbarat elemanları vasıtasıyla bölgenin çok detaylı bir şekilde araştırılmasının sağlandığını ve bu araştırmalar sonucunda İngiltere'nin bu bölgelerle ilgili çok detaylı bir bilgi akışına sahip olduğunun altını çizdi. David Hogard'ın yazmış olduğu Near East (Yakın Doğu) isimli kitabında o dönem bölgede yaşayan hanedanlardan hangilerinin Osmanlıya sadık hangilerinin işbirliği yapılabilir olduğu ile ilgili bilgileri aktardığını ifade etti. Bu bölgelerdeki izlenimlerini Times Dergisinde de yayınladığını bu bilgilerden çok daha fazlasını ise dönemin İngiliz idaresine verdiğini anlattı. David Hoğard İngiltere'nin bu bölgelerde başarılı olabilmesi için çok iyi bir bilgi ağına sahip olması gerektiğini daha o zamandan bildirdiğini anlattı.

İkinci olarak Ortadoğu kavramını dile getiren kişinin ise Valentino Şiro isimli bir İngiliz görevlisinin olduğunu anlattı. Bu şahsın yazdığı kitapta ikinci defa bu bölgelerle ilgili bilgilere yer verdiğini ve kitabının adının 'Hindistan Savunmasında Ortadoğu Problemi' olduğunu vurguladı. Kitabının isminin bile asıl hedeflenen şeyin ne olduğu konusunda ipuçları verdiğinin altını çizdi. Bu kitabı yazmak için birçok yazı dizisi kaleme aldığını ve bölgeyi bizzat gezerek yazdığını ifade etti. Bu gezileri esnasında bu bölgelerin aynı zamanda analizini de yaparak yazdığını belirtti.

Bu Ortadoğu kavramını o dönemde üçüncü olarak kullanan kişinin Alfred Mahan olduğunu ifade ederek bu şahsın aynı zamanda İngiltere'nin bu bölgelerle ilgili stratejisini o dönemde ilk defa kuran ve İngiltere'nin Ortadoğu'daki politikalarının da fikir babası olduğunu ifade etti. Alfred Mahan'ın o dönemde yazmış olduğu kitabın ve onun stratejisinin İngiltere kraliyeti tarafından benimsenerek o bölgede görev yapan bütün görevlilerin Londra'ya çağrılarak onun ortaya koyduğu stratejinin anlatıldığını ve hepsine de bu strateji doğrultusunda hareket etmeleri tavsiyesinde bulunulduğunu ifade etti. Onun görüşlerine göre, Uluslararası sistemi kontrol etmenin tek yolunun deniz ticaretine hakim olmak olduğunu, Onun yazılı metinlerinde de Ortadoğu kavramının o dönem kullanılmaya başlandığını ifade etti. Bugün artık tüm dünyada bu kavramın bir şekilde yerleştiğini ve dünyanın neresinde olursa olsun herkesin bu kavramı yani 'Ortadoğu' kavramını kullandığını belirterek bu durumun ne bizim tarafımızdan ne de dünya tarafından hiç sorgulanmadan kabul edildiğini belirtti. Bu kavrama benzer bir kavramın da 'Ortaasya' olduğunu bu kavramın da sonradan üretildiğini belirtti. Oysa Ortaasya diye bir coğrafyanın olmadığını o bölgenin 'Türkistan' olduğunun altını çizdi. Türkiye'de 'Ortadoğu' kavramının uzun yıllar kullanılmadığını ve ancak 1990'lı yıllardan sonra kullanılmaya başlandığını ve Türk diplomasisinin bu kavramı çok fazla benimsemediğini ifade etti. Bu benimsememenin de önemli olduğunu belirterek adını bizim koymadığımız bir coğrafya adlandırmasının olduğunu Osmanlı döneminde ne Irak diye, ne Suriye diye bir bölgenin olmadığını bunların sonradan icat edilmiş bölgeler ve kavramlar olduğunu vurguladı.

Ortadoğu diye adlandırılan ülkelerin ve bölgelerin tamamen Londra'nın bakış açısıyla ortaya çıkarıldığını ve bu kavrama uygun ulus devletler inşa edildiğini ifade etti. Bu kavramsal alt yapının ardından Balfour Bildirgesi ile İngiltere siyasetini ellerine geçiren Hristiyan Siyonistler tarafından İsrail'in kuruluşuna kadar giden sürecin ortaya çıktığını ve Birinci Dünya Savaşı'na ABD'nin girmesine sebep olanların özellikle ABD'de etkili olan Hristiyan Siyonistler olduğunu altını çizdi. O dönemde lobi faaliyetlerinin gücü ile siyonistlerin ABD devletini savaşa sokacak kadar güçlü olduklarını ifade ederek, Balfour Bildirgesi ile kaybedenin Osmanlıya ihanet eden Şerif Hüseyin olduğunu vurguladı. Balfour Bildirgesi'nin içerisinde bölgede yaşayan hiçbir nüfusun olmadığı şeklinde bir kabulün olduğunu oysa o dönemde bölgede 600 binden fazla Arap nüfusun 40 bin civarında da Yahudi nüfusun bulunduğunu belirtti. İngiltere'nin bundaki amaçlarından birisinin de bu bölgede olmasını istediklerinin kendileri gibi batılı değerleri benimsemiş olanlar olduğunu bu yüzden de bu bölgeye batıdan yahudi göçlerinin yolunu açtıklarını vurguladı. Aynı zamanda kendi kontrollerinde sınırlar çizerek ülkeler ortaya çıkardıklarını bugün bölgede ortada olan bütün ülkelerin İngiltere tarafından kurgulanan suni devletler olduğunun altını çizdi. Ortadoğu denen bölgede önce ismini kurgulayıp sonra, inançları, etnik yapıları hiçbir şekilde dikkate almadan kendi istedikleri bir coğrafi yapı ortaya çıkarmak için üstten, halkın hiçbir şekilde görüşlerini dikkate almadan bir düzen ve devlet yapısı kurduklarını vurguladı. Stratejinin ana hedefinin daha çok bölünme olması olduğunu ve asıl amacın böl, parçala ve yönet politikası olduğunun altını çizdi.

Doç. Dr. Can Develi son olarak bölgede söz sahibi olabilmek için üretilen kavramları kullanmak değil, kendi medeniyetimiz doğrultusunda kavramlar üretir hale gelmemiz gerektiğini bunun ardından ise askeri hamlelerin gelebileceğini ifade etti. Bilgi üretimi konusunda bizim ülkemizde Türkiye ile birlikte bütün İslam dünyasının da birlikte hareket etmesinin önemli olduğunu ifade etti. Ayrıca Şerif Hüseyin ve Mac Mahon'un görüşme metinlerini, Sykes Picot antlaşmasının orijinal metinlerini ve o dönem bölgeyle ilgili çizilen haritalardan örnekler göstererek özellikle İngiltere'nin nasıl bir bölge düşündüğünün bu haritalarda görüldüğünü ortaya koydu. Ayrıca Sykes Picot antlaşmasına kaynaklık eden harita çalışmalarından da örnekler gösterdi. Doç. Dr. Can Deveci konu ile ilgili dinleyicilerin çeşitli sorularını yanıtlayarak programı tamamladı.

Haber Merkezi

Bakmadan Geçme