Filtreli hayatlar, gerçek acılar: Gençlerde artan sosyal medya depresyonu
Sosyal medya, özellikle gençler için bir mutluluk vitrini haline geldi. İnsanların sosyal medya sayesinde mutluluğu bir başarı olarak gördüklerini ifade eden Psikolog Rümeysa Doğan, 'Sosyal medya mutluluğu sürekli ve kesintisiz bir durum gibi sunarken aslında hayatın doğal iniş çıkışlarını görünmez kılıyor. İnsanlar bu farkı unuttuklarında yaşadıkları zorluklar karşısında kendilerini başarısız veya eksik hissedebiliyor. Bir diğer olumsuz etki ise mutluluğun bir performans haline gelmesi. Mutlu olmak bir duygu değil de bir başarı ölçütü olarak algılandığında kişiler kendilerini mutlu hissetmeseler bile mutluymuş gibi görünmeye çalışabiliyorlar' dedi.
Sosyal medya, özellikle gençler için bir mutluluk vitrini haline geldi. Uzmanlara göre bu vitrin sayesinde kişiler yetersizlik hissinden kaynaklı depresyona girebiliyor.
İnsanların sosyal medya sayesinde mutluluğu bir başarı olarak gördüklerini ifade eden Psikolog Rümeysa Doğan, 'Sosyal medyada mutluluk çoğunlukla başarıyla eşdeğer bir kavram olarak sunuluyor. İnsanların gülümseyen fotoğrafları, keyifli anları ve hayatın parlak yönlerini paylaşması mutluluğu bir gösteri haline getiriyor. Bu durum psikolojik açıdan önemli etkiler yaratıyor. Mutluluk bireysel ve dalgalı bir duygu iken sosyal medya onu ulaşılması gereken bir hedef gibi göstermeye başlıyor. Sonuç olarak insanlar kendilerini mutlu olmak zorundaymış gibi hissediyor. Mutsuzluk veya hayal kırıklığı gibi doğal duyguları yaşadıklarında ise başarısız olduklarını düşünüyorlar. Bu da bireylerin hem kendilerine bakışını hem de toplumsal algılarını etkiliyor. Bunun yanı sıra, sosyal medyada sürekli görülen mutlu anlar ve başarı hikyeleri kişilerin kendi hayatlarını başkalarıyla kıyaslamasına neden oluyor. 'Onlar mutlu ben değilim' düşüncesi özgüvenin zedelenmesine ve yetersizlik hissinin artmasına yol açabiliyor. Bu süreç aynı zamanda gerçeklik algısını da bozuyor çünkü sosyal medya mutluluğu sürekli ve kesintisiz bir durum gibi sunarken aslında hayatın doğal iniş çıkışlarını görünmez kılıyor. İnsanlar bu farkı unuttuklarında yaşadıkları zorluklar karşısında kendilerini başarısız veya eksik hissedebiliyor. Bir diğer olumsuz etki ise mutluluğun bir performans haline gelmesi. Mutlu olmak bir duygu değil de bir başarı ölçütü olarak algılandığında kişiler kendilerini mutlu hissetmeseler bile mutluymuş gibi görünmeye çalışabiliyorlar. Bu durum kişinin kendisiyle çatışmasına ve sahte bir kimliğin ortaya çıkmasına neden oluyor. Bu gerçeklikten uzak davranış ise zamanla kişinin psikolojik sağlığını olumsuz etkileyebiliyor. Ayrıca sosyal medyada mutluluğun genellikle lüks tüketim, pahalı tatiller veya belirli yaşam tarzlarıyla ilişkilendirmesi insanlarda tüketim baskısı yaratıyor. Maddi imkanları sınırlı olan bireylerde tatminsizlik ve değersizlik hissi gelişebiliyor' ifadelerinde bulundu.
'SOSYAL MEDYAYI BİLİNÇLİ KULLANMALIYIZ'
Sosyal medyanın insanlar üzerinde bıraktığı psikolojik etkilerin nasıl düzeltilebileceği konusunda bilgiler veren Psikolog Rümeysa Doğan, 'Bu olumsuz etkilerle başa çıkabilmek için öncelikle sosyal medyada görülen mutluluk paylaşımlarının gerçeğin sadece küçük ve seçilmiş bir kısmı olduğunu hatırlamak gerekir. İnsanların her duygusunun doğal ve gerekli olduğunu kabul etmek, mutsuzluk anlarını başarısızlık olarak değil yaşamın bir parçası olarak görmek önemlidir. Ayrıca kendi hayatını başkalarıyla kıyaslamak yerine kendi hedeflerine ve ilgi alanlarına odaklanmak psikolojik dengeyi korumaya yardımcı olur. Sosyal medyayı bilinçli kullanmak, zaman zaman ara vermek ve yüz yüze ilişkileri güçlendirmek de kişinin daha sağlıklı bir duygu dünyası geliştirmesine destek olabilir' diye konuştu.