Geçmişten günümüze Kayseri siyaseti ve düşündürdükleri
En son geçen haftaki yazımda paralel yapı veya dostmodern darbe girişimi üzerinde durmuş ve bu süreçte yapılmak istenen şeyin direk Başbakanı hedef aldığından bahsetmiştim. Bu yazıda biraz geçmişten günümüze Kayseri siyaseti üzerinde durmak istiyorum. Yani kısa bir turu yapmak biraz yüzeysel de olsa Kayseri'yi ele almak istiyorum.
Kişiler ve dönemlere damgasını vuran aktörler değil ama Kayseri'de siyaset denince hangi dönemde ne anlaşıldı kısaca bunu ele almak istiyorum. Biliyorum bu konuların her birisi ayrı bir akademik çalışma veya kitap olacak kadar önemli ve detaylı konular, bu konuları küçük bir köşe yazısına sığdırmak o kadar kolay değildir. Ancak benim amacım da zaten genel düşünceler üzerinde durmak ve insanların ilk ağızdan bahsettikleri konuları detaylarına inmeden irdelemeye çalışmak. Belki bu konuları daha ilerleyen zamanlarda çok konuşacağız ama bugün geldiğimiz noktada ülkenin geçtiği kritik noktaya bir de Kayseri'den parmak basmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
Kayseri siyasi süreçte çok ilginç deneyimler yaşadı. CHP çizgisinden ANAP çizgisine ve oradan da Refah Partisine çizgisine atlayan yılları yaşadık. Refah Partisi belediyeleri kazandığında iktidarda hepimizin bildiği gibi CHP bir belediye başkanı vardı. Yani çok değil 20 yıl önce bu şehri bir CHP'li belediye başkanı yönetiyordu. Yani çeyrek asır bile olmamış o günlerden bugünlere gelinceye kadar. Refah Partisi iktidara geldiğinde de öyle Refahlı bir hava yoktu doğrusu şehirde. Zaten bayağı bir sürpriz olmuştu o yıllarda. Zaman zaman yazılarımda hatırlatıyorum yine yeri geldi. O yıllarda çalıştığım gazetelerde de Refah Partisinin milletvekilliği seçimlerdeki başarısı tam bir sürpriz olmuş hatta herkes birbirine takunyalarını hazırlama esprileri yapmaya başlamıştı. Yani Refah Partisi'ni takunyalı olarak görecek bir zihniyete sahip insanların olduğu dönemlerden bahsediyorum. CHP'nin şehrin her yerinde iktidar emarelerinin devam ettiği yıllardı onlar. 80'li yıllar ANAP belediyeciliğinin ve Hüsamettin Çetinbulut'un başkanlığı döneminin yaşandığı yıllardı. Başkan Çetinbulut Anavatan Partisi'nin yaptıklarına kurban gitmişti. Normalde ikinci defa kazanması beklenirken CHP'li bir isim Niyazi Bahçecioğlu ipi göğüslemiş ve 70'li yıllardaki başkanlığının ardından bir kez daha şehri yönetme hakkı elde etmişti. Ama 1989'dan 1994 yılına kadar süren iktidarı döneminde şehre çok şey kattığı söylenemez. Tramvay çalışmaları başlamış olsa da bir ilerleme sağlanamadan gelen raylar olduğu gibi Konya'ya gitmiş ve Konya bu sayede bizden yıllar önce tramvaya kavuşmuştu. Zaman zaman yapılan ihalelerle dolmuş satmak, ufak tefek yatırım denemeyecek kadar önemsiz işler ve Kayseri'ye şehircilik anlamında çok fazla bir şey katamadan görevini Refahlı Şükrü Karatepe'ye devretmişti.
Söylediğim gibi bu dönemler aslında her biri bir doktora tezi olabilecek kadar geniş konular.
Umarım bu dönemleri bir gün gelir birileri çeşitli çalışmaları ile daha derinden ele alırlar ve bizim elimize de geçmişle ilgili doğru bilgilerin ve araştırmaların olduğu dökümanlar bırakırlar.
Yüzeysel olarak belirttiğim 80'li ve 90'lı yıllar şunu gösterdi ki, Kayseri her tür siyasete açık olabiliyor. Nitekim halk arasında yaygın olan kanaat şudur; Kayserililer bir oğlunu bir partiden bir diğer oğlunu da bir başka partiden üye yapar ki hangisi gelirse gelsin yine kazanan kendisi olsun. Bu, genel anlamda gelişmelere baktığımızda belli bir dönem doğru olarak değerlendirilebilir. Ancak son 20 yılı düşündüğümüzde bu durumun son 20 yılda böyle olmadığını gördük. Hele ki son 10 yılda Kayseri'de ezici bir AK Parti üstünlüğü vardı. Bunun bir nedeni de belediyecilikte gelinen başarılı noktaydı. Belediyecilik konusunda Şükrü Karatepe'nin bıraktığı yerden Başkan Özhaseki'nin yaptıkları Kayserililer tarafından takdirle karşılandı. Fazilet Partisi döneminde tüm Türkiye genelinde Fazilet partisi hiçbir varlık gösteremezken belediye seçimlerinde Kayseri yine merkezdeki 3 belediyeyi birden kazanmayı başarıyordu. Hatta 1999 seçimlerinde o dönemin seçim çalışmaları için çıkarılan seçim gazetesini Abdullah Gül görünce eleştirmiş ve bu gazeteyi belediye bültenine çevirmişsiniz diye kızgınlığını belirtmişti. Tabi 1999 seçimleri ilginç ve ibretlik bir seçimdi. Kayseri'de belediye seçimlerinde Fazilet partisi kazanırken, genel seçimlerde ise büyük bir başarısızlık yaşamış ve Kayseri'den sadece 2 milletvekili gönderebilmişti. Bunlarda Abdullah Gül ve Salih Kapusuz olmuştu. Bu fark belediye seçimlerinin ve genel seçimin birlikte yapılması dolayısıyla bariz bir şekilde ortaya çıkmıştı. O dönemde Fazilet Partisi genel merkezinin yaptığı hatalar ve adeta 28 Şubat'tan sonra partiyi küçültme stratejisi izlemesi, Erbakan hocanın siyasi hataları bu başarısızlığa zemin hazırlamıştı.
Ve 2002 ve sonrası AK Parti iktidarları döneminde yine belediyecilikte Kayseri birçok şehre fark attı. Şehircilik konusunda çeşitli çevrelerden farklı eleştiriler gelse de Kayseri'nin yaşanabilir bir ortama kavuşmasında hiç şüphesiz bu şehre 20 yıldır emek veren başkanların yaptıkları inkar edilemez.
Evet şehircilik de eleştiriler yapılabilir ama maalesef bizim Cumhuriyet döneminin zaten bir şehircilik politikası yoktu ki onun üzerine bir şey konabilsin. Modernizmin etkisiyle batıdan aldığımız şeyleri bizler de şehirlerimize uyguladık. Bu insanların hayatlarını kolaylaştırdı elbette ama sonuçta şehirlerimizin geldiği betonlaşma boyutu ve insan ilişkilerimize verdiği zararlar bütün bunlar önümüzdeki on yıllarda önümüze çıkacak olumsuzluklar olacak. Bu konularda ben belediyecileri eleştirmiyorum. Onlara yol gösterecek bizim değerlerimizle yoğrulmuş ne bir tek mimar ne bir tek mühendis yetiştirebildik. Bu konuda da yazıklar olsun bize demekten kendimi alamıyorum. Hepi topu bir tek dünyaca ünlü mimarımız Turgut Cansever ve ondan da yeterince yararlanamadan aramızdan ayrıldı maalesef.
Yıllarca mimar ve mühendis odalarımız maalesef beton binalar ürettiler. Zaman zaman siyasi alana da girdiler ama keşke bunun yerine kendi işlerini adam akıllı yapsalardı. Belki onlara da suç bulamayız. Bakın şu küçük yazıda bahsettiğim hususların her biri sayfalar dolusu kitaplara konu olabilecek şeyler. Ama maalesef bunlar üzerinde kafa yoran yok.
Son olarak sözü şöyle bağlamak istiyorum. Benim gördüğüm kadarıyla geçmişten gelen bir refleksle Kayseri son yaşanan olaylarda bekle gör politikasını tercih ediyor. Fakat söz konusu olan bu şehir için 10 yıl boyunca her tülü imkanı seferber etmiş bir partinin genel başkanı olunca bu kadar bekle gör politikasının doğru olup olmadığını kendi kendime sorguluyorum. Ben en azından AK Parti gençliğinden Başbakana sahip çıkan, açık açık desteğini gösteren birtakım etkinlikler beklerdim. Ne bileyim bir basın açıklaması, Kayseri gençliği seninle pankartları ile yürüyüşler gibi etkinlikleri anlamlı olabilirdi. Hala da olabilir. Burada belirttiklerim sadece benim düşüncelerim, kendileri de fikirler üretebilirler. Ve eğer yapıldı da benim haberim yoksa da haber verirlerse bu köşede seve seve yer verebilirim.
Unutmayalım ki Kayseri'deki hizmetlerin kalitesinin ve imkanlarının artmasının en önemli sebebi 2002'den sonraki dönemdir. Birçok büyük yatırım bu dönemden sonra gerçekleşti. 1994-2002 arası dönem rutin belediyecilik hizmetlerinin iyi yapıldığı ama büyük yatırımların söz konusu olmadığı bir dönemdi. Herkes iyi hatırlıyordur, 'Büyükşehir' yasası ile çevre ilçelerin merkeze bağlanması ve son çıkan yine 'Büyükşehir' yasası ile bütün ilçelerin Büyükşehir'e bağlanması bütün bunlar daha önce hayal bile edilemeyecek şeylerdi. Ama şu anda hepsi yapıldı ve ilçeler Büyükşehir'e bağlanmaktan dolayı da memnundurlar sanırım. Artık dolaylı yollardan birilerini araya koyarak Büyükşehir'in yani Başkan Özhaseki'nin kapısını çalarak yardım istemeyecekler. Bu zaten Büyükşehir Belediyesi'nin görevleri arasına girmiş oldu.
Bu anlamda bütün bu hizmetlerin önünün açılmasında Başbakana vefa borcumuz olduğunu düşünüyorum. Bu vefa borcunu da alenen göstermekten, ifade etmekten çekinmek ne anlama gelir bilemiyorum. Yani kamuoyu biraz dişe dokunur açıklamalar beklemekte çok mu şey istiyor. Etrafta dolaşan onlarca saçma sapan haberden birisine göre, Başbakanın 15 Mart'ta ülkeyi terk edeceği gibi bir haber pompalanıyor. Bu sessizlik dolaylı yoldan bu tür yalan haberlere itibar edildiğini gösteren bir emare olmaz mı? Bunu herkesin kendi takdirine bırakıyorum. Vesselam…
Vedat Önal yazdı...