Çocukluğumda hava gürleyip şişekler çaktığında içimi bir ürperti alırdı. Rahmetli annem melekler öfkelendi. Birbirlerine kızıyorlar derdi. Annemin her söylediğine inanırdım. Annem ne çok şey anlatırdı bana.”
“Yerindedir yerinde
Derindedir derinde
Gece gündüz yol gider
Yine yerinde yine yerinde…”
Cevabı ırmaktı ama ırmak denince ben hep köyümüzün altında akan bulanık rengiyle, izlerken dahi beni tedirgin eden Kızılırmak gelirdi aklıma.Başka hiçbir görüntü oluşmazdı aklımda.İlkokul kitaplarımda ki “Kızılırmak nettin allı gelini” türküsü de beni daha da bir Kızılırmak’ın sessiz ve derinden gidişini zihnimde esrarengizleştirirdi.Kendi masalları kendi bilmeceleri vardı.Gözlerinin içine bakar o bilmeceleri bulmaya çalışırdım.Şimdi ne annem var ne bilmeceleri.
Annelerin çoğunlukta olduğu bir toplantıdan çıktığımda telefonumda epey birikmiş bir cevapsız aramalar vardı. Sırasıyla arayacaktım elbette.Biri beni arayıp telefonum titreşimde çığlıklar attığında karşıdaki insana saygısızlık ediyor hissi nasılsa boğuyor beni.Toplantı anında o insan gözümün önüne geliyor. O insanla karşı karşıyaymışız gibi yüzümü mahcup bir hal alıyor, açmadım diye kırıldı mı acaba diye, sualler yoruyor beni.
Telefonumu elime aldım. Sırayla aramaya başladım.Bu arada arabamın kontağını çevirdim.Müziğin son yıllarda beni etkilemediğini fark edeli, radyoları hep kapatır oldum.Oysaki arabada müzik dinlemeyi ne kadar çok severdim.Şarkıları dinlemeye başladığımda ayaklarım yerden kesilir, başka alemlerde orman yürüyüşleri yapardım.Müzik dinleme defterini kapatmasak da dinlediğimde aldığım duygu yoğunluğunu kaybettiğim gün gibi aşikardı.
Tanıdık bir kişi ısrarla beni aramıştı. Tuhaf olan şu ki ne o bana erişebiliyor ne de ben ona.Ben arıyorum o kapatıyor. Telefon çalıyor açmadan tekrar kapatıyor. Aramaktan vaz geçtim. Anlaşılan ya müsait değildi ya da benim ona dönüşüm geciktiğinden o da bana misilleme yapıyordu. Arabama bineli birkaç dakika olmuştu.Telefonum çaldı.Arayan kişi bir türlü ulaşamadığım kişiydi.Bu arada arabamla hastane caddesine girdim ve Düvenönü’ne doğru döndüm.Telefonu açtım alo derken karşımda bir polisin bana el salladığı gördüm.Kemerimi kontrol ettim, takmamışım.Rengimde bir pembeleşme oluştu.Birbirimize ulaşamadığım arkadaşıma polis çevirdi kapatıyorum dedim.Zamanlamayı öyle bir ayarlamıştı ki telefonu açmamla, polisin sağa çek, telefonla konuşuyorsun demesi sanki aynı anda oldu.Arabamda inişim sırsında kendimde bir hafifleme hissettim.Öfke pişmanlık karışımı bir duyguyla polisin yanına vardım.Klasik sorular, ehliyet,ruhsat.Uzattım elbette.Sakince bana yazılan cezayı izledim.Merakım rakamın ne olacağıydı.77 TL .Peşin ödersem %25 aşağı ödeyebilirmişim.Öyle de yaptım.Az ilerideki bankaya varıp peşin ödedim.57 TL.Çocuklarım geldi aklıma.5 TL harçlık vermekten zorlanırken, ne güzel de ödedim cezayı.
Parayı yatırdığımda üzerim de bir ünite kan vermiş bir kişinin hafifliği vardı.Her sürücü gibi o nokta bana acı bir hatıra olarak kaldı.
Trafik cezasını anlattığım arkadaşlar, tanıdık polis bulurduk, yazdırmazdık gibi lafları ederlerken ben yatırdığım makbuzun hışırtısını gömleğimin cebinde hissediyordum.
Makbuzu elime aldığımda arabalar nehir gibi akıyordu sokaklarda. Polisler görev başında. Annemin sesi kulaklarımda:
“Yerindedir yerinde
Derindedir derinde
Gece gündüz yol gider
Yine yerinde yine yerinde…”