Toplumu ayakta tutan en temel yapı taşı ailedir.
Aile, sadece kan bağından ibaret değildir; inançların, değerlerin, kültürün yeni nesillere aktarıldığı canlı bir ocaktır.
İşte bu yüzden, küresel projelerin ilk hedefi her zaman aile yapısı olmuştur.
Toplumsal cinsiyet ideolojileri bugün özgürlük kılıfı altında pazarlanıyor. "Bireysel ifade özgürlüğü", "kendin ol" sloganları ile çocuklarımızın zihinleri, geleneksel aile tanımından uzaklaştırılıyor. Anne-baba kavramı, "ebeveyn 1 - ebeveyn 2" gibi nötr tanımlamalara indirgeniyor.
Bu sadece bir dil değişikliği değil, değerlerin bilinçli bir şekilde silinmesi operasyonudur.
Anne-Baba Rollerini Zayıflatmak: Yeni Nesil Hedef
Anne, baba ve evlat… Bu kutsal zincirin her halkası bugün sorgulanıyor. Aile içi roller küçümseniyor, evlilik kurumu hafifletiliyor, sadakat değersizleştiriliyor.
Sözde özgürlük adına sorumluluklar unutturuluyor. "Kimse kimseye bağlı kalmak zorunda değil" sloganları, bireylerin yalnızlaştığı, köksüzleştiği bir dünya düzenini inşa ediyor.
Çünkü yalnız kalan birey, kolayca yönlendirilir.
Ailesiyle, inancıyla, vatanıyla bağı zayıf olan birey, tüketim kültürünün, ideolojik projelerin en kolay hedefidir.
Direniş: Aileyi Yeniden İnşa Etmek
Bu saldırıya karşı en büyük savunmamız; güçlü ailelerdir.
Çocuklarımıza cinsiyetini değil, karakterini; özgürlüğü değil, sorumluluğu öğretmeliyiz.
Aile sadece bir kan bağı değil; bir inanç ve sadakat zinciridir.
Neslimizi korumak istiyorsak;
- Anne ve babayı sadece bir figür olarak değil, karakter ve şefkat lideri olarak yeniden konumlandırmalıyız.
- Çocuklarımıza sadece başarıyı değil, aidiyeti ve vefa duygusunu öğretmeliyiz.
- Aileyi modern dünyanın değil, kendi değerlerimizin penceresinden tanıtmalıyız.
Aile çökerse, toplum da çöker.
Toplum çökerse, millet de çöker.
İzlemeye devam et…
ama bu kez gözün ailenin üstünde olsun.