Kasım OKUT

Toprak, su ve havayı yok etmek…

Kasım OKUT

Mümbit toprakları yok etmek haramdır. Suyu ve havayı kirletmek kesinlikle haramdır. Çocukluk yıllarımdan beri mahsul veren toprakların altından farklı olmadığını düşünürdüm. Özellikle Gültepe’de oturmanın bana verdiği ilhamdı.
Eski Verem Hastanesi çevresindeki bahçelerde Türkiye’ye örnek derecede yetiştirilen sebzelerin ne kadar kıymetli olduğunu görüyordum.
Toprak, su ve hava Allah’ın en büyük nimetidir. Sonsuz kudretinin, azamet ve kibriyasının eseridir. Bu maddeler insan hayatının temel unsurlarıdır. Nitekim insanın topraktan yaratıldığını kerim kitabında defaatle açıklıyor. Kainatta var olan her şey kullar için yaratıldı ve kullara emanet edildi.
Ben Kayserimizin 300 bin nüfuslu dönemlerini çok iyi hatırlıyorum. Marul, ıspanak, pırasa, lahana, kırmızı biber ve yeşil soğan, maydanoz bahçeleri vardı.
Talas altı dolma kabak tarlaları, Ambar tatlı kavun tarlaları ve ayçiçeklerin fışkırdığı tarlalar gözlerimin önündedir. Hele bu bahçeler ve yeşil tarlalar arasında inip kalkan hacı leylek kuşlarına olan hayranlığımı söylüyorum. Şimdi iki milyona yaklaşan Kayserimizde anlattıklarımızın hiç birisini bulmak ve görmek mümkün değildir. Nasıl da yok olup kaybolup gitti o mümbit bereketli topraklar... Köşkaltı yazısı, Argıncık yazısı, Demirci yazısı, Anbar yazısı, Pervane yazısı, Talas altı toprakları, Esenyurt ve Çay Bağları toprakları... Şehir planlayıcısı gafillerin gafleti; ülkeyi yöneten hükümetlerin davasızlığı, idealsizliği ve milletin istikbalini düşünmemeleri sebebi ile ülke çapındaki ovalarımız, yaylalarımız, ekim ve dikime son derece elverişli olan topraklarımız israfa uğradı. Malumlarınız, israfın her türlüsü haramdır. 500 sene sonra gelecek nesiller biz atalarından davacı olacaklar ve ‘atalarımız bizi hiç düşünmemiş’ diyeceklerdir.
Nitekim doya doya şeftali yiyemez olduk. Çünkü Bursa ovamız yok oldu. Bugün Türkiye’miz 81 milyon oldu. 2040 yılında 100 milyon olacağımız söyleniyor. Eğer kıyamet kopmaz ise 200 yıl, 300 yıl, hatta 500 yıl sonra da milletimiz inşallah var olacaktır. ‘O dönemlerde nesillerimiz ne yiyip, ne içecekler?’ İşte asıl ileri görüşlülük, asıl vatanseverlik bunları düşünmek ve planlamaktır. Asıl milletin ve devletin bekasını istemek ve düşünmek; toprağımızı, suyumuzu ve havamızı korumak ve kaybetmemektir.
300 bin nüfuslu Kayserimiz dönemindeki eski mahallelerimizi hayal ediyorum. Mahalle fırınlarında pişen misk kokulu ekmekleri, baklavaları, börekleri hatırlıyorum. Dabaklar önü mahallesi gençleriyle, Hunat mahalle gençlerinin sonbahar ve kış mevsimlerinde yaptıkları taş dövüşlerininin, sapan dövüşlerinin düşmanla savaş ve cihat eğitimi olduğunu düşünüyorum. O tarihte bir sokakta yaşayan komşular sanki bir ailenin fertleri gibiydiler. Aynı sokakta ve aynı mahallede yaşayanlar kesinlikle kederlerini ve sevinçlerini paylaşırlardı. Mahallede evlilik yaşına gelen kızların ve delikanlıların evlenmeleri ve bir yuva kurmaları için seferber olurlardı. Büyükler ziyaret edilirdi. Yaşlı hanımlar, sokağın ve mahallenin eli öpülen, duası alınan hacı anneleri idi. Hele bayramlarda mutlaka komşulara gelinir, bayramlaşılır ikramlarda bulunulurdu. Edepli olmak, terbiyeli olmak, efendi olmak, hanım efendi olmak yegane imtiyaz sebebiydi. Küsler barıştırılırdı. Sokakların ve mahallerin iffet ve namusunu korumak ve yaşatmak, herkesin namus ve şerefini koruması gibi idi. Mahallenin imamı ve öğretmeni saygıdeğer şahısları idi.
Mahallenin olgun ve yaşlı insanları mescidde, akşam, yatsı ve sabah namazlarında bir araya gelmenin mutluluğunu yaşarlar ve musafaha ederlerdi. Sokakta ve mahallede işsiz ve aşsızlara el altından yardım yapılır, hastalar mutlaka ziyaret edilirdi. Toplumda İslami hayat kültürü her hali ile gözükürdü.
 O tarihlerde Gültepe mahallesinde hapishane yanında Numune Fidanlığı isminde fidan üreten bir kurum vardı. Şehir halkı oradan her türlü fidan ihtiyacını karşılıyordu. Gerçekten halkın örnek aldığı fidan üreten bir merkezdi. Halen orası Özel İdare Binası oldu.
Şehirde çocukların pazarlarda sırtlarında ve ellerinde taşıyarak göbekli marul, maydanoz, yeşil soğan, küncülü simit satmaları adetti. Çocuklar daha küçük yaşta ticareti öğreniyorlardı.
Her ailenin çocuklarına herhangi bir sanat öğretmesi kökleşmiş bir düşünceydi. Çünkü Kayserinin denizi, ormanı yoktu. Tüm bunlardan dolayı Kayseri İslam’ın kalesiydi. Makarr-ı Ulema idi. Diyar- ı Evliya idi. Hayır ve iyilikte yarışan bir örnek şehirdi. İstanbul tüccarlarının tam anlamı ile güvendikleri erbabı ticaret Kayserililerdi. Kayseri tüccarları, Ankara, Bursa, Adana, İzmir ve İstanbul’dan senetsiz veresiye mal alabiliyorlardı. O tarihlerde esnafın iyisi de, kötüsü de ölçü ve tartılarda asla hile yapmazlardı. Ölçüye ve tartıya titrercesine dikkat ederlerdi. Gelelim şimdi asıl meselemize; toprağımızı, havamızı ve suyumuzu muhafaza etmeye.
Geçenlerde bir toplantıda Çevre ve Şehircilik Bakanımız Mehmet Özhaseki ile görüştüm ve şu önemli tarihi izahta bulundum. “Değerli Bakan; şu anda 81 milyon olduk. İnşallah ileride 100 milyon olacağız. Daha ileride 200-300-500 milyon olacağız. Eğer siz milletin ve gelecek nesillerin şükran dualarını almak istiyorsanız hiç vakit geçirmeden verimli toprakları ve tarım alanı olan arazileri koruyacak kanunları çıkarmalısınız. Müteahhitler kar edecek diye Allah’ın emaneti olan ve atalarımızdan miras kalan bu toprakları hiçbir şeye feda etmemeliyiz. İkinci olarak şehrimizin her yerine şehrimizin havasına uygun meyve ağaçları dikmeliyiz. Meyvesiz ağaç dikmek yasaklanmalıdır. Bendeniz İtalya’da iki defa baştan başa yolculuk yaptım. Bazı şehirlerin bütün parkları, cadde kenarları, apartman bahçeleri zeytin ağaçları ile ağaçlandırılmıştır. Ceviz ağaçlarıyla, badem, fındık, kestane ve zeytin ağaçları ile şehrimizi zenginleştirebiliriz.” dedim. Mehmet Özhaseki Bey memnun oldu. “Biz bakanlık olarak aynı düşüncedeyiz. Hocam inşallah bu konuya ağırlık verelim.” dedi.  Ben şimdi bir kere daha teyit ederek yazıyorum. Tarihe mal olsun diye yazıyorum. Ey yüz yıllarca sonra Türkiye topraklarında yaşayacak olan torunlarımız; ben sizleri çok düşündüm. Kendi çapımda uğraşıp durdum. Gücümün yettiği kadar uğraştım. Meseleyi hükümet yetkililerine anlattım. Ben yüksek makam ve servet sahibi olmadığım için daha fazla bir şey yapamadım. Sizlere dua ediyorum. Cenab-ı Hak sizleri vatansız etmesin. Sizler açlık, kıtlık ve yoksulluk görmeyin.
Dedeleriniz bu vatan için çok can verdiler. Bu vatanın her karış toprağı şehit kanları ile yoğrulmuştur. Çok çalışın, doğruluktan ayrılmayın. Atalarınıza dua edin, sizler de sizden sonra gelecek nesillerinizi düşünün. Dünyaperest, zevkperest, eğlenceperest olmayın. Allah’ın ve Rasulü’ nün yolundan ayrılmayın.
Kayserimizin imarında hizmeti geçen sivil ve siyasi yöneticilerin her birinin kademe kademe ihmalleri ve geleceği düşünmedikleri için yok olup giden topraklarımız yüzünden hata etmiş ve günahkar olmuşlardır. Yeni belediye başkanlarımızın bu konuda ciddi ve sağlam kararlar alacaklarını umuyorum. Şehirlerin planlamasını yapan Başkentteki yetkililerin büyük günah işlemekten vazgeçmelerini bekliyorum. Çalışmak ve gayret bizden bizden, başarı yüce Mevla’dandır. 
 

Yazarın Diğer Yazıları