
Ana, Anneler Günü ve Senede Bir Gün
Nihat KURTOĞLU
1900’lü yıllarda ABD’de ortaya çıkmış olan ve her yıl mayıs ayının 2. pazar günü kutlanan anneler gününün, birçok Hıristiyan Batı kültürünün psikososyal uzantısı olan gün ve kutlamaları gibi, ya ABD’de ya da Avrupa’da ortaya çıktığı bilinmektedir. Yani hemen hemen bütün bu günler Batı kültürünün ürünü olup, Batı kültürünün itikadi ve sosyolojik ihtiyaçları ve tarihi seyri doğrultusunda ortaya çık(arıl)mıştır. Dolayısıyla Hıristiyanlığın ve Hıristiyan düşünce yapısının, mantalitesinin ve onun semeresi olan Batı kültürünün, doğal sonucu ve ürünüdür. Batı kültürü içinde belki anlamlı ve tutarlı olabilecek olan bu özel gün ve dini kutlamaların İslam dünyasında yayılması, neşv-ü nema bulması ve gittikçe bu kültüre aidiyet hisseden Müslümanların veya onların çocuklarının sayısının artması Müslümanlar olarak bizleri derinden üzmekte ve endişelendirmektedir.
Yüzlerce yıl devam eden İslam hakimiyeti altında yaşadıktan sonra tamamen kaybettiğimiz Endülüs İslam Devleti’nden geriye birkaç tarihi ve turistik yapı kalmıştır. 1000 yıllık Müslüman Türk’ün yurdu olan Anadolu ve İstanbul’un aynı akıbete uğramaması için bir taraftan dua ederken, diğer taraftan da fiili duanın gereğini yapmalı, yani Endülüs’ün akıbetine düçâr olmaması için bize düşen gayret ve çabayı eksik etmemeliyiz.
Ne garip bir tecellidir ki, Osmanlı devletinin yıkılmasından sonra kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde bir kısım devlet adamları, Osmanlı Devletini yıkmak ve milletimizi tarihten silmek veya Hıristiyanlaştırmak için çok büyük çaba sarf eden Batı devletlerine ve kültürüne yönünü çevirmiş, bel bağlamış, gelişmenin, ilerlemenin, çağdaş, muasır medeniyetler ve devletler seviyesine çıkabilmenin ancak ve ancak Batı kültürüne ve onun değerlerine tabi olmakla mümkün olabileceği düşüncesiyle hareket etmişler ve buna dair plan ve projeleri devreye koymuşlardır.
Zamanımızdaki “Gün” kavramı ve mantalitesi ile geçmişimizden bugüne, kültürümüzde tek bir günlük anma ve hatırlama veya sevdiğini ifade eden hediyelerle kutlama arasında çok büyük bir fark bulunur. Bugünün senede bir kere elleri öpülüp, hatırları sorulup, gönülleri alınıp, 364 gün ihmal edilebilen anne, baba ve diğer büyüklere karşı olan görev ve sorumluluklarımızı, zamanın ve hayatın bütününe yayarak, ölümlerine kadar onların yanlarında olmak, maddi ve manevi her türlü ihtiyaçlarını gidermek bizim itikadımız ve İslam referanslı kültürümüzün olmazsa olmaz vecibelerindendir.
Bugün gelinen noktada, Batı kültürünün bir etkisi veya sonucu olarak hayatımızda yer etmiştir. Öyle ki, bugün birçok Müslümana, Anneler gününü, babalar gününü, sevgililer gününü vb. sorsak, genellikle cevap ne yazık ki: “Aman canım, ne var bunda, bunun neresi kötü?” türünden olacaktır.
24 saatten oluşan kısacık bir zaman dilimi İslam kültüründe son derece önemli bir yeri olan anne, babaya ve diğer sevdiklerimize sevgi saygı ve iyi muamele noktasında hiç yeterli olabilir mi? Bir insana değer verilmesi gerekiyorsa, ona sadece senede bir gün yetmez. Rabbimiz: “Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara öf bile deme, onlara güzel sözlerle hitap et!” diyor ve en ufak bir azarlama veya tersleme olayına bile izin vermiyorsa, karşımızda “Yalnızca Allah’a ibadetten sonra anaya babaya iyilik tavsiye ediliyorsa (Ayette Allah’a ibadetten hemen sonra geliyor. Lütfen sıralamaya dikkat edelim) bir Müslüman için daha söylenecek ne kalır geriye? Allah’ın elçisi bu konuda: “Her kimin anası veya babası kendi yanında yaşlanır da cenneti kazanamazsa burnu sürtülsün.” buyuruyor. Rivayette “burnu sürtülsün” ifadesinin üç kere tekrar edildiği de söylenmektedir.
Yüzlerce yıl boyunca bütün Müslümanların hedefindeki cenneti anaların ayakları altına koyan bir inanç sistemine, kültür ve medeniyete sahip olan bizler, eski Türk filmlerinden aşina olduğumuz “Beklerim yolunu aylar boyunca, yeter ki gel bana senede bir gün.” teraneleriyle avunuyor veya avutuluyor bir konuma gelmişsek durup düşünmenin zamanı gelmiş de geçiyor demektir.
Batı kültürünü körü körüne takip ve taklit etmenin toplumumuzu getirdiği yeri ve verdiği zararları abarttığımı düşünenler, boş bir zamanda ailesinin çocuk ve gelinlerinin yanlarına sığmayan, bir türlü yakış(tırıla)mayan o yaşlı ve gözleri yaşlı ana ve babaların, adına huzurevi(!) denen mekanlarda kalan ömürlerini hangi ruh haliyle ve nasıl yaşadıklarını, daha doğrusu yaşamaya çalıştıklarını bir görsünler.
Ha, sonuç itibariyle artık bir zaruret ve ihtiyaç halini almış bulunan bu müesseseler bu muazzam değişimin bir sonucu olarak çekirdek aileye geçmiş olmakla birlikte, İslam Kültürü ve değer yargılarımızın birçoğunu kaybetmiş olmamızdan kaynaklanan bir sorunu yüklenmiş bulunuyorlar. Onlara da ancak teşekkür etmek gerekir.
Sözün özü ve kısası, ya bu millet ve genelde bütün Müslüman toplumlar İslam’a dayalı kendi öz kültür ve değerlerine yeniden bir şekilde dönecekler, ya da Batı kültürü altında asimile olacaklar. Sadece dinlerini ve öz kültürlerini kaybetmekle kalmayacaklar, aynı zamanda ve daha kötüsü kimliklerini ve tarihteki varlıklarını da sona erdirmiş olacaklardır. Allah muhafaza! Vesselam.
ANNELER GÜNÜ
Yüce Yaradan’ın sonsuz hikmeti,
Ayağının altına koymuş Cennet’i,
Saydım parmağımla onca nimeti,
Elim saymaya yetmez kardaşım!
Zamaneler saygı nedir bilmiyorlar,
“Aman sen de, ne var bunda” diyorlar,
Bu cahiller sermayeden yiyorlar,
Kuru sözler fayda etmez kardaşım!
Anaya, babaya, büyüğe bir gün,
Gül bülbüle, bülbül güle dargın,
Yeter mi sanırsın, senede bir gün,
Bu şekilde ömür geçmez kardaşım!
İslam kulum, bekleyemem gül için,
Bütün yıl sormayıp, bir gün gel için,
Geçin be kardaşım, bunları geçin,
Analara bir gün yetmez kardaşım!
İslam GÜLİSTANLI
(Nihat KURTOĞLU)