Osman GERÇEK

Kayseri'nin coğrafik altyapısı

Osman GERÇEK

6 bin yıllık Kayseri’de değişik dönemlerde var olmuş farklı medeniyetler, Anadolu coğrafyasında yolların kavşak noktasında bulunan bu kenti kendilerine mesken tutmuşlardır.

Bu tarihi süreci üzerinde barındıran coğrafik alt yapıyı ortaya çıkaran iki önemli etkenden birincisi elbette ki 3916 metre yüksekliğindeki, yılın oniki ayı karlı olan Erciyes Dağı’dır.

Kayseri kenti için Erciyes, tarih öncesinde mitolojik, hatta pagan inancına göre kutsal/tanrısal bir özellik taşımakta olduğuna inanılmaktadır. 

Kayseri kentine, rengini, iklimini, suyunu ve bereketini veren görkemli Erciyes Dağı, Hitit ve Asur dönemlerinde birçok farklı isimle (Tapala, Masku, Harki, Aşkaşipa, Harhara) anılmış olsa da Kapadokya Döneminde Ariadne Dağı olarak isimlendirilmekteydi. Helenistik Roma Döneminde ise ak-ışıltılı, gümüş renkli dağ anlamına da gelen ‘Argaios’ deniliyordu. 

Pagan Roma zulmünün İsevî müminleri kuşattığı Miladi III. Yüzyılda, efsaneye göre Kayseri/Kapadokya bölgesinde yaşayan ve Romalı bir askerken İsa a.s.’ın inanırları arasına katılan ve ordu komutanlığı görevini bırakan Georgios azizler sınıfına katılarak, İmparator Diocletianus'a karşı çıkar. Bu itirazının ardından hapsedilerek işkence gören Georgios'un inancından vaz geçmeyince 23 Nisan 303 tarihinde Filistin'de kafası kesilerek idam edilir. İşte Erciyes’in ismi, Grekçe Argaios bağlantısından çok, Aziz Georgios (Aziz Corciyus)’a izafeten ses benzerliği ile Erciyes ismini alır. 

Sönmüş volkanik bir yapısı olması hasebiyle şu anda uyuyan güzeli andıran, görkemli Erciyes Dağı, onbinlerce yıl önce, etrafına püskürttüğü lavların tesiriyle, bu kentin yeraltı ve yerüstü coğrafyasını şekillendirmiştir. Kentin birçok yerinde hala gözlemlenebilen farklı renklerdeki toprak, kum, kaya ve taş yapısı kademe kademe her bir dönemden coğrafik izler taşımaktadır. Hatta 7 milyon yıl önce Erkilet’in arka sırtlarında ortaya çıkan oluşumlarda her geçen gün yeni bir fosilin çıkması, bu kentin coğrafik oluşumuyla ilgili önemli bulgular ortaya çıkarmaktadır.

Erciyes Dağı’nı merkeze aldığımızda etrafına çizeceğimiz yaklaşık 100 kilometrelik dairesel alan neredeyse tamamen, Erciyes’in değişik dönemlerde püskürttüğü lavların eseridir. Bu anlamıyla bu alanda ortaya çıkan engebeli coğrafik yüzey şekilleri ve yeraltı kaynakları tamamen Erciyes’in eseridir.

Henüz 2 bin yıl öncesine kadar etrafının sıradağlarla çevrili olduğu düz ova içindeki şu anki Kayseri kent merkezi öbek öbek sazlık ve bataklıklarla kaplıydı. Yaşayan insanlar için yaşam alanı daha çok bu bataklık ovanın kenarında bulunan dağlardaki yerleşim yerleriydi. Kayseri kenti Mazaka/Eusabia olarak biliniyor ve bugünkü Beştepeler/Eskişehir bölgesi diye bilinen kenarı surlarla çevrili bir tepe kale içinde bulunuyordu. Kayseri ovasında bulunan bataklıkların zaman içinde peyder pey küresel ısınmaya bağlı olarak kuruması ve ıslah edilmesiyle kent ovası tarımsal araziye ve yaşama elverişli hale getiriliyordu. 

Ova içinde faaliyet yürüten ve tarımsal işlerle uğraşan insanların korkulu rüyası, Erciyes’in eriyen kar kütlelerinin bahar yağmurlarıyla birleşerek kent ovasını sular altında bırakmasıydı. Zaman içinde bu selin önünü beri alabilmek için farklı dönemlerde, kent merkezinin dört bir yönüne büyük uğraşlarla yapay kanallar açılarak, sel sularının kente zarar vermesinin önüne geçilmeye çalışılmıştı ki hâlâ bu kanalların bir kısmı günümüze kadar varlığını sürdürmektedir.

Eriyen kar sularının yağmurla buluşarak verdiği olumsuz tesir bir yana Erciyes aynı zamanda Kayseri kenti için içilebilir temiz suyun da yegane kaynağıdır. Çoğu kente nasip olmayan musluğundan içilebilir suyu akan bu kent için bu su, ilahi bir lütuf olarak Erciyes’ten gelmektedir.

Aynı zamanda tarihi süreç içinde Erciyes’in püskürttüğü tüflerden oluşan kaya tabakası bu kentte ortaya çıkan medeniyetler için binlerce yıl mağaradan oyma mekanlar olarak kullanılagelmiştir. Kent ovasını çevreleyen tepeleri neredeyse tamamen kuşatan bu tüf tabakanın en kalın tabakası Kapadokya bölgesine kadar uzanmaktadır ki bu bölgede sayısız mağara evler yer kürenin derinliklerinde taaccüple varlığını korumaktadır.

Kayseri’nin tarihi medeniyetler için yaşanabilir cazibe merkezi olmasının bir diğer ögesi de kentin kuzey doğusundan kent sınırlarına giren kıvrılarak 128 kilometre mesafe kateden Kızılırmak suyudur. Bu ırmağın geçtiği her bir alan hem medeniyetler için yaşanabilir bir mekan olmuş, hem de sulanabilir verimli arazileriyle insanları kendisine çekmiştir. Bu ırmağa ilaveten bu ırmağın bir kolu olarak kentin güney bölgesini kıvrılarak dolanan yaklaşık 250 kilometrelik Zamantı Nehri de ayrı bir yaşam alanı ve cazibe merkezi oluşturmuştur. 

Erciyes ve Kızılırmak suyu bu kente bir menbaı hayat yani ilahi bir lütuf/armağan olarak bahşedilmiştir. Fark etsek de fark etmesek de tüm kent sınırları içinde yaşayan insanların anbe an karşılarında gördükleri görkemli yapısıyla bu dağ, bu kentte yaşayan insanlara bu lütfu armağan eden Yüce Allah’a  sonsuz şükretmemizin gerekliliğini hatırlatmaktadır.  
 

Yorumlar 2
MS 03 Ekim 2022 21:59

Bilgilendirici bir yazı. Ellerinize sağlık. Kayseri gerek tarihi yapısıyla gerekse de doğal kaynak su zenginliğiyle yaşanılası bir şehirdir.

İbrahim Oğuz 03 Ekim 2022 16:15

Allah bir şey ol dedimi tamamdır..Allah insanların faydalanacağı nimetleri sunmuştur,fakat insanlar nankör dur.. Güzelim Kayseri ovası beton evlerle dolmuş tasmistir..dağ eteklerinde verimsiz yerler varken.....

Yazarın Diğer Yazıları