Rasim ÖZDENÖREN

Bir İslam ülkesi rüyası

Rasim ÖZDENÖREN

Fitne ve fesat zamanlarında bir kere daha ortaya çıkıyor ve anlaşılıyor ki, halkı Müslüman olan ülkelerin birbiriyle irtibatı her ne kadar zor da görünse, zorunludur.
Ancak bu irtibatı illa formel bir çerçeve içine oturtmamız da gerekmiyor.
Halkların birbirini anlaması, birbirini kabul etmesi, birbirini anlayışla karşılaması gereken bir düzlemde yer alması yeterli bir şart olarak öngörülebilir.
Cumhuriyet döneminde gözünü dünyaya açmış nesillerin zihinleri, Cumhuriyet ilkelerinin telkin ettiği şablonlar içinde şekillendirilip o kalıplara oturtulduğundan, idraklerde köşeli bir devlet anlayışı, kireçleşmiş bir devlet kavramı oluştu. Böylece devlete kutsallık izafe edildi. Devletin bizim, yani insanın hizmetinde olacağı akla bile getirilmeden, insan devletin hizmetinde görüldü. Bu yüzden de devlet nezdindeki hizmetler kutsallaştırıldı. Dokunulmazlaştırıldı. Bu algılama tarzı sanırım biraz da İslamî kurallarla yönetilen önceki devletlerden tevarüs ettiğimiz alışkanlığın uzantısı olarak zihinlere yerleşti. Oysa İslam devletinin hareket noktası ile seküler devletin hareket noktası, dolayısıyla kavramları birbirinden farklıdır. İslam'ın cihat anlayışı seküler devletin savaşı yerine konulduğunda işin rengi ve şekli değişir. Ancak bu biçim ve öz değişikliği göz ardı edildi. İslam'ın cihat kavramı seküler devletin savaşı yerine konulduğunda bütün bir zihinsel ve fiziksel dizge allak bullak olur.
 
Devlete milliyetçi açıdan bakınca onun sınırlarının korunması, dilinin tekleştirilmesi baskın biçimde öne çıktı. Diğer bütün alanlarda (felsefe, sosyoloji, siyaset vb.) önümüzü kesen kavram kargaşası devlet algısında da karşımıza dikildi. Devletin bölünmez bütünlüğü hususundaki kanaat onun dilinin de tek tipleştirilmesine müncer oldu. Sınırlar komşu ülkelere kapalı tutulur hale geldi. Üstelik bu anlayış tarzı sanki tarih boyunca böyle gelmiş gibi algılanarak böyle gitmesi öngörüldü.
 
Şimdi, bütün kavramları yeniden tanımlamanın vakti gelmiş bulunuyor.
 
Devlet nedir, özgürlük nedir, sınır nedir sorularının cevabını yeniden vermeye hazırlanmalıyız.
 
Acaba komşumuzla işbirliği içinde mi iktisadî, ticarî, siyasî bir teşebbüste bulunacağız, yoksa tak sepeti koluna herkes kendi yoluna mı diyeceğiz?
 
Uzak, yakın, tüm komşularımızla iktisadî, ticarî, siyasî ortaklaşa bir teşebbüsü gerçekleştirirken onlarla illa federal veya konfederatif bir birleşmenin gerekmediğini hesaba katmamız gerektiği ön almaya başlıyor. İnsanların, malların ve hizmetlerin sınırlardan gümrüksüz ve vizesiz geçişini sağlayacak bir zeminde buluşmak bile yeterli sayılabilir. Dolayısıyla vaktiyle işitmekten haz duyduğumuz İslam Birliği kabilinden kafa büyütücü, fakat aynı zamanda hayalî ve kimileri nezdinde ürkütücü sayılan kavramlaştırmalardan da sıyrılmamız gerektiği dikkate alınmalıdır.
 
Bütün bunların gerçekleşmesinin zor olduğunun söyleneceğini biliyorum. Ama biz, bu ülkede yaşayan insanlar, andığım hususları bu ülkede geçtiğimiz yüzyılın başlarına kadar ve yüzlerce yıl yaşadık, uyguladık. Bu hususların yeniden yaşanılabilir kılınması için abes bir tekrarı öngörmüyorum. Fakat zihinsel bir devrim geçirmemiz gerektiğini söylüyorum. Günümüz şartlarına göre İslam ülkeleri kendi aralarında gümrüksüz ve vizesiz bir siyasî, iktisadî, ticarî bir, birarada yaşama ortamı tutturabilirler, diye düşünüyorum. En azından bir İslam ülkesi rüyamızın olması gerekmez mi, diyorum. 

Yazarın Diğer Yazıları