Ali DURSUN

Tek ve Tenha

Ali DURSUN

Tek ve Tenha

Sezai Karakoç, Nuri Pakdil ve Mehmet Akif İnan’ın aziz hatıralarına…

Bu yazıda yer alan şiir alıntıları, Merhum Mehmet Akif İnan’ın “Mescid-i Aksa” adlı şiirinden alınmıştır.
Kudüs’e ilk kez değilmiş gibi vardım.
Çünkü Kudüs insana sonradan gelmez.
O çoktan içimize yerleşmiştir.
Kalbin kenarına sinmiş bir dua gibi.
Unutulmaz.
Unutturulamaz.
Kudüs bir hafızadır.
Kudüs bir vicdandır.
Kudüs bir emanettir.
Ve Kudüs bir rüyadır.
Ama görülmekle kalmayan, sorumluluğa dönüşen bir rüya…

“Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde / Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu.”

Evet, ağlıyordu.
Taşlar ağlıyordu.
Duvarlar susuyordu.
Ama o suskunluk öyle derindi ki,
bir ümmetin unuttuğu secde gibi susturulmuştu.
Alnımı koydum eşiğine.
Kendi alnıma dokunur gibi.
Sanki yer altından bir hakikat çağlıyordu içime:

“Varıp eşiğine alnımı koydum / Sanki bir yer altı nehri çağlıyordu.”
İçimdeki çağrı ile Mescid’in ağlayışı birleşti.

Zaman silindi.
Sanki Mi’rac gecesinin bir ucundaydım.
Sanki hâlâ oradaydı Burak.
Sanki secdeler hâlâ göğe dokunuyordu.
Ama Kudüs soruyordu:

“Gözlerim yollarda bekler dururum / Nerede kardeşlerim, diyordu bir ses.”
“İlk Kıblesi benim Ulu Nebi’nin / Unuttu mu bunu acaba herkes?”

Evet, unuttuk.
Ve unutmak, ihanettir.
Unutmak, direnişin düşmesidir.
Unutmak, kendini kaybetmektir.
Sezai Karakoç der ki:
“Diriliş, unutulmuş hakikatlerin yeniden hatırlanmasıdır.”
Kudüs, o hatırlamanın adıdır.
Kudüs, dirilişin başladığı yerdir.
Kudüs, kaybedilen yönün kalpte yeniden doğduğu andır.
Nuri Pakdil’in sesi gibi yükseliyor içimde:
“Kudüs, imtihandır!”
“Kudüs, namustur!”
“Kudüs’ü sevmek, Kudüs’ü korumaktır!”
Ama şimdi Mescid-i Aksa, yalnız.
Mescid-i Aksa, öksüz.
Mescid-i Aksa, sessiz.
Ve biz, sesin yerini gürültüyle karıştırmış bir nesiliz.
Oysa Kudüs bir çığlık değildir.
Kudüs bir çağrıdır.
İçeriden gelir.
“Şimdi kimsecikler varmaz yanıma / Müminden yoksunum, tek ve tenhayım”
“Rüzgarlar silemez gözyaşlarımı / Çöllerde kayıp bir yetim vâhayım”
Ve ben duydum.
Kudüs fısıldıyordu:
“Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde / Götür Müslümana selam diyordu”
“Dayanamıyorum bu ayrılığa / Kucaklasın beni İslâm diyordu.”
Bu sadece bir şiir değil.
Bu sadece bir ağıt değil.
Bu bir çağrıdır.
Bir kıyamdır.
Bir hatırlatmadır.
Sezai Karakoç’un gölgesinde yürüyorum şimdi:
“Mescid-i Aksa’ya özgürlük gelmeden hiçbir yer özgür değildir.”
Kudüs bana şunu öğretti:
Medeniyet, sadece taşla değil, şuurla kurulur.
Kubbelerle değil, bilinçle yükselir.
Kudüs’ü unutanlar, sadece yönünü değil, ruhunu kaybeder.
Ey kardeşim,
Kudüs’e doğru yürü.
Çünkü Kudüs, seni bekliyor.
Çünkü Kudüs, senin kalbinin secdeye vardığı yerdir.
Ve unutma:
Kudüs susmaz.
Kudüs sabreder.
Kudüs, sonunda konuşur.
 

Yazarın Diğer Yazıları