Teknoloji çok hızlı ilerliyor, Mobil Telefonları, Mobil Bilgisayarlar artık hayatımızda vazgeçilmez bir yer aldılar. Sürekli iletişim halindeyiz. Sürekli haber alıyor, sürekli takip ediyoruz.
Bu teknolojik birikim, bir zamanlar aklımızın almadığı bütün gerçeklerin, artık akıl alır ve uygulanabilir şeyler olduğunu ispat etmeye başladı. Verilerimiz küçük bir komut ile dünyanın bir ucuna anında iletilir oldu, uçaklar, otomobiller akıllandı, yıllar önce Uzay Yolu filminde hayretle seyrettiğimiz görüntülü konuşma artık her birimizin tercihi halinde ulaşabileceği bir imkân haline geldi.
Bütün bunlar olurken, bu kargaşa ve sevinç içinde yaşadığımız gelişmelerin ne anlama geldiğini düşünüyor muyuz? Vakit ayırıp, daha birkaç sene evvel mümkün değil dediğimiz birçok yeni icadın ve gelişmenin bizden uzak laboratuvarlarda, yer altında keşfedilip nasıl bir pazarlama ve satış tekniği ile bizlere sunulmak üzere bekletildiğini, bir kısmının da Vatikan’dan insanlığın yararına sunulmak üzere izin beklediğini biliyor muyuz?
İslam Dininin mucizeleri arasında yer alan Miraç hadisesini kendilerine örnek hedef alarak çalışmalarını sürdüren CERN, artık insanın ve tabiatın sadece enerji liflerinden oluştuğunu ve bu enerjinin aklımızın alamayacağı bir hızla bir yerden başka bir yere transferinin mümkün olduğunu buldu. Artık onlar da ölüm ’ün gerçek bir son olmadığını ve ölümden sonra hayatın da var olduğunu kabul ediyorlar.
Vücudumuzun %85 inin sudan oluştuğunu artık biliyoruz, su ve suyun mucizeleri de artık Japon ve Fransız bilim insanları tarafından keşfedildi. Suyun hafızası olduğu, yaşanılan her şeyin su molekülleri tarafından kaydedildiği ve kaybolmadığı gerçeği dinimizin suya verdiği önem ve mucizeleri açığa çıkartıyor. Bir gün hesaba çekileceğimiz gerçeğini sokaklara konulan MOBESE’ler bize hatırlatmıyor mu?
Hızır Aleyhisselamın mucizelerini araştıran birçok bilim adamı şu anda dini kaynaklarımız ve âlimlerimizin kitaplarını ezberlerken bizler teknolojinin nimetlerinden sadece günlük keyif, zevk ve gösteriş merakımızı gidermek için istifade ediyoruz.
Matrix isimli filme konu olan bu doğaüstü olaylarda anlatılan şeyler, sadece bir kısmına ulaşmış oldukları ve hala nasıl yönetip nasıl hükmedeceklerini bilmedikleri sırlı bir dünyaya anahtar uydurmaya çalıştıklarının resmiydi. Fakat dikkat çeken ise şuydu, bunu kendi dini inanışları görselinde Papaz kıyafeti giydirdikleri sözde kurtarıcı İsa figürü ile bizlere yutturdular. Ne nafile bir çabadır.
Bu gün Yahudi’lerin Mescid-i Aksa’nın altında her an bulacağız umudu ile dini ritüel kıyafetlerini giyerek yaptıkları hem korkulu hem umutlu kazılarda aradıkları, Hz Musa’nın Ahit Sandığı gerçekten vardır. Bu sandıkta, dünyaya hükmetmeyi ona sahip olana sağlayacak metafiziksel sırlar ve gizemler saklı. O sandığa ulaşmayı hak eden yegâne millet bizler değil miyiz?
Faklı görsel ve söylemler ile her ne kadar kafa karışıklığı ile gizlemeye çalışsalar da tüm dünyada yaşanılan savaşların sebebi Dinler savaşı. Bütün inanışların ortak çıkış noktası orta doğu. Enerji, özgürlükler, diller, sınıflar, sınırlar kimin umurunda. Paranoyak birkaç kafadan yürütülen dinler savaşında, ortak düşman İslam ve onun yılmaz savunucuları bizleriz. Öyle bizim saf beyinlerimizin hayal ettiği tozpembe dünya onlar için yok, -Canım ne var ki, barış ve huzur içinde yaşayalım işte! hayali hiçbir zaman hükümran olmadı gerçek dünyada. Artan nüfus ve kıt kaynakların kendilerine özel paylaşımı sorunu her zaman dünyanın kendilerinden uzak noktalarında birilerinin, ama en çok Müslümanların herhangi bir oluşturulmuş sebeple ölmeleri demekti. Tarihi iyi okuyan ve yakın tarihi yorumlayan bir insan bu gerçeği apaçık görecektir.
Bu gün Ülkemizde yaşanılan Terör olaylarının benzerleri tüm Türk coğrafyasında yaşanılıyor biliyor musunuz? Bizlerin başımızı kaldırıp dünyaya bakmamızı istemeyen güçler hep birlikte bizlere terör ve kargaşa üretiyorlar. Ne zaman biz Türkler, birbirimiz ile yakınlaşsak, her yerde terör azıyor, ayrılıkçılar çıkıyor, özgürlükçüler, asiler ve sözde daha çok demokrasi isteyen gruplar köklerimize keser vuruyor, kanımızı emiyor.
Hz. Musa’ya gelen kutsal Kitaba İnanan Yahudiler, Hz. İsa’ya ve Hz Muhammed’e gelen kitaba neden inanmazlar. Peki ya Hz. İsa’ya gelen Kitaba inanan Hristiyan âlemi, Kendinden sonra gelecek Ahmed’i işaret eden kendi Peygamberleri İsa dahil Hz. Muhammed (S.A.V.)’e ve onun tebliğ ettiği Kur’an-ı Kerim’e neden inanmazlar, inkar ederler. Gerçek gerekçeleri nedir? Bir ticarethane haline getirdikleri Kilise ve Din sistemleri ile menfaat şebekeleri zarar görsün istemiyorlar. Bilimin eninde sonunda kabul ettiği İslam gerçeği onların yüzüne her gün tokat attıkça daha bir hırçınlaşan bu savaş tedarikçileri, öyle medya yoluyla bizlere verilen narkoz iğneleri ile uyanan dünyayı daha fazla uyutamayacaklarını anladılar.
Yüzyıllarca Bilim İnsanlarını yok sayan Kilise, artık gücü ve müsaadesi oranınca gelişmeleri takip edip, menfaatine kullanmaya çalışıyor. Ama gelişen İslam İlmi ve Kardeşliği ile tüm bunlara önderlik eden Türk Milleti tahmin edemediğimiz bir ilmi, fenni ve askeri gelişme ile tüm zamanların en korkulan odağı haline geldi. Artık biz de üretebiliyor, biz de kullanabiliyoruz. Artık bize siz şeftali üretin, biz size sizin mal edeceğinizden daha ucuza veririz, tarım daha karlı diyemiyorlar.
Gizli gerçekler yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Dinimizin mucizeleri ve İslam’ın Kılıcı Türkler uykuları kaçırmaya devam ediyor. Hiç görülmemiş bir şekilde karşımızda tüm düşman kardeşler birleşiyor, harici ve dâhili tüm bedbaht birimler feryat ediyor. Bilim artık bize hizmet ediyor. Mühendislerimiz korunuyor, gerçek din adamlarımız ve hükumetlerimiz ortak çalışıyor. Geçmişini ve geleceğini bilen, buna inanan nesiller yetişiyor.
Genç yaşlı herkes bunu görmeli. Biz’e inanmalıyız. 2023 hızla yaklaşıyor. Bu rakamlar boş değil, bu yıllar boş değil. 2023’te Birlik ile güce ulaşacağız. Ben inanıyorum. Sorun buna inanmayan bizde. Bize Yurt dışından korku ile bakan yabancıları görmüyor musunuz? Seçim sonuçlarını yakından takip eden, birliğimizin dağılmasını uman çıkar gruplarını, sermaye baronlarını görmüyor musunuz? Bize hep birlikte saldırdıklarının farkında değil misiniz? Bu patlayan bombalar niye? Sizi rahat bırakmayız diyorlar. Hiçbir zaman rahat bırakmadık diyorlar. Vazgeçin diyorlar. Vazgeçin emellerinizden, rahatlayın.
Hayır diyorum. Vazgeçmeyeceğiz. KOCAMAN BİR HAYIR! Gizli gerçekleri biliyorum. Bir Müslüman Türk olarak görevimi biliyorum. Korkmadan söylüyorum. Ben Gelecek Bizimdir, ben Kayaların Oğluyum.
Sözlerimi Barış Manço’nun 1975 ‘te yazdığı bir şiirin son mısraları ile bitirmek istiyorum. Bu da Gizli sırlarımızdan, Gizli Gerçeklerimizden birisi değil mi, siz karar verin.
Sahi Barış Manço nasıl ölmüştü?
KAYALARIN OĞLU
2023'ün ılık bir ekim sabahında,
Bacaklarımda hafif bir uyuşma ile uyandım,
Ve sanki yüz yıllık ulu bir çınar gibi,
Kök salmaya başladım o sabah,
Ve ilk kez sağımda solumda asırlardır,
Durmakta olan diğer çınarları fark ettim,
Doğudan hafif bir seher yeli yükseldi,
Ve asırlık çınarlar beni de aralarına aldılar,
Ve 2023'ün ılık bir ekim sabahında,
Yeni bir kayaların oğlunun doğuşunu,
Beraberce seyre koyulduk...''
Barış Manço