
YAŞADIĞI ÇAĞA TANIKLIK EDEN ŞAHİTLER
Celalettin SİPAHİOĞLU
Bir şey var; bütün kitapların ortak çağrısı insanı kemale taşıyan, insanı çağlar ötesine taşıyan ve ölümsüz kılan. Hikayesini dinleyenlere can olan, şahit olan, ŞEHADET.
Şehadet, Kur’an diyarının iklimini teneffüs eden selam yurdunun sakinlerinin Rablerinin kelamında gördükleri, beşerin dünya adına ulaşabileceği en değerli ve şerefli makamdır.
Şehidler Allaha karşı yerine getirilmesi gereken birincil, insanlık gereği, kulluğun en baş alameti, canını sahibine onun rızası adına vermek suretiyle, insanlığın kıvancı olmuş çağlarının şahitleridir.
Her bir şehid bir bayraktır, her bir şehid, küfrün kalesine dikilmiş bir sancaktır.
Canlarını kendilerine lutfeden Rablerine, canlarını vermeyi şeref bilenlerin şahidi Allahtır.
Kendi zamanlarının tanığı olan Allahın şahitlerinin Rablerinden bir tek dilekleri vardır, şehid olmak, yeniden dirilmek, yeniden şehid olmak, yeniden dirilip yeniden şehid olmak….
Şehidler, adanmışlığın en güzel örnekleridirler, onlar Allaha verdikleri sözü yerine getiren ve alışverişin en karlısına talip olarak, ölümsüzlüğe ermiş olanlardır.
Yüreğinde dünyalık prangalar olanların Allah adına adım atacak mecali olmaz. Dünyalıklar insanların ayaklarını ağırlaştırır, yüreğine kasvet verir.
Bakın Abdullah bin Revaha ya mute savaşında Allahın Rasulü tarafından üçüncü komutan olarak tayin edilmiş. Onun önündeki Zeyd b. Harise; Allah Rasulünün azaldı kölesi onu şehadetten alıkoyacak bir manisi yok dünyalık olarak. Aksine kendisini azad eden efendisi Muhammede aşkı var. Ailesi onu almaya geldiğinde efendisini ailesine tercih etti ve ailesiyle birlikte dönmedi. Şehadet şerbetini içti ve Rabbine kavuştu. Ardından kollarını Rabbine feda eden, cennette kanatlanmaya aday Cafer aldı sancağı. Düşmanın her sadmesini kollarıyla savuşturdu İslam sancağını yere düşürmemek için. Nihayet Abdullah sancağı aldı lakin bir ağırlık vardı kollarında, yüreğinde, ayaklarında. Onun ne olduğunu bilmişti, şeytan Medinedeki hurmalıklarıyla onu alıkoyuyordu. İçinden bir volkan gibi fışkıran, şeytana direnç haykırışıyla kurtuldu prangalarından. O zaman içti şehadet şerbetini.
Şimdi düşünmek lazım, neden zihinsel prangaların altında eziliyoruz. Dünya sevgisi ölüm korkusu bizi neden kuşatabiliyor. Cevap gayet açık, bir hadisi peygamberide ifade edildiği gibi; eşya bağımlılığı, dünya perestlik. Algı dünyasını, inşa edicilerin en mükemmelinden başkalarına teslim ederek yanlış değerlere bağlanmak.
Şehadetin sermayesi bir can ve bir de Allaha sonsuz teslimiyet gösterebilecek yaşadığı çağa tanıklık, şahitlik edebilecek bir yürektir.
Bakın, tarihe damga vurmuş, kendi çağının tanıkları şehidlere, hiçbir dünyalık sermaye ile şehid olma zorunluluğu olmamıştır onların. Her birinin hayat hikayesinden bize yansıyan, yaşadıkları çağın müstekbirlerine karşı verdikleri kutlu mücadeledir. Hiç biri meslekleriyle, mallarıyla, fizikleriyle şöhret bulmadılar, lakin dünyayı ardına bırakabilecek, kendisine hayat sermayesi bahşeden Rablerine bedenlerini kurban edebilecek yürekleriyle şöhret buldular.
Onlardan yankılanıp kalan seslere baktığımızda, Allaha teslimiyyetin sonsuz bahtiyarlığı içinde Allaha karşı büyüklenenlere verdikleri cevaplar, ufkumuzu aydınlatmakta gelecek hayatımıza dair bize nur olmaktadır. O güzel insanlarda dünyaya rağbet edenlerin asla anlayamayacakları derinlikte iman örneği ve teslimiyet şahikası vardır.
Ey Rabbimizin yaşadığımız çağın pisliklerinden murdarlıklarından arınmak istiyoruz, senin şahitlerin olarak sana kavuşmak istiyoruz. Bu dileğimizi katında kabul buyur, duasına icabet edilen şerefli kulların arasına al bizi. Amin.