Gönül NART

Çocuklar bizden ne ister?

Gönül NART

 
Her gün haber kanallarında çocuklarla ilgili üzüntülü bir olay duyduğumda irkiliyorum, geriliyorum, düşünüyorum. Serviste unutulan çocuklar… Okul lavabosunu hangi çocuğun batırdığını bulabilmek için, tuvalette, en mahram yerleri temizlik görevlisi tarafından control edilen çocuklar… Eve geç gelip yaramazlık yaptığı için amcası tarafından ceza olarak ayakları zincire vurulan çocuk… Harfleri yanlış yazdığı için öğretmeni tarafından itilip-kalkılan, aşağılanan çocuk… Üvey annesi tarafından işkenceye tabi tutulan, şiddet gören, istismara uğrayan çocuklar… Daha sayayım mı? Yüreğiniz kaldırmıyor değil mi?
Şu çocuk denilen küçük, munis, sevimli varlığa karşı acaba biz büyükler nasıl davranıyoruz? Çocuklara bakış açımız aslında meselenin omurgasını belirliyor. Çocuklar bizim için; “insan neslinin ufak bir prototipi” mi? Yoksa başlı başına bir varlık, bir ruh, bir yaratılış mucizesi mi? Fıtratında neler barındırıyor?
Peki çocuklara karşı sorumluluk taşıyanlar kimler acaba? Sadece anne-babalar ve eğitimciler mi? Yoksa; ilahiyatçılar, psikolojik danışmanlar, siyasiler, modacılar, dedeler, babaanneler, akrabalar, komşular, hatta modacılar, hatta esnaflar, ve hatta servis şöförleri bile mi?!.. Yani kısaca büyük büyük laflar ettiğimiz “çocuklar bizim geleceğimiz” diye ahkam kestiğimiz sözler kocaman balonlardan ibaret mi? Hadi o zaman çocuklardan sorumlu olan tüm “yetişkinler” olarak kendimize bir bakalım.
Size sözümün tam da burasında şirin bir test öneriyorum: “Ç T T” testi. Yani açılımı “ÇOCUKLARA TAHAMMÜL TESTİ”. Bu testle birlikte, gelin, çocuklarla olan iletişim durumumuza bir göz atalım.
Çocuklarla ilgili tüm olumsuz olayların, dramatik durumların altında yatan sebep; onların ihmal ve istismarıyla ilgili. Son zamanlarda çocuk istismarı (cinsel istismar) üzerinde çok duruluyor. Çünkü yaşanan olaylar bizi buna zorluyor. Fakat en çok unutulan konulardan biri ise çocukların ihmal edilmesi durumu. İkincisi ise çocuklarla muhatap olan yetişkinlerin psikolojik durumları. Yani “kurda kuzu mu emanet ediyoruz?” durumu. Biz çocukları sözde yüce Rabbimizin emaneti olarak söylüyoruz ama gerçekte emanetlere iyi bakıyor muyuz? Çocukların sahibi miyiz, hizmetçisi miyiz?
Peki çocuklar bizden ne ister?

  • Çocuklar bizden masum sorularına cevap vermemizi ister; bizse “kes sesini!”, “sus artık!”, “saçmalama!” deriz.
  • Çocuklar neşelenir, hoplar, zıplar; biz: “içinde kurt mu var senin?”, “ne yedin, ne içtin, dur artık!” deriz.
  • Çocuklar görülmek ister, duyulmak ister, paylaşmak ister; bizse “işim var, şimdi bakamam” deriz.
  • Çocuklar oyun oynamak ister, bizimle birlikte olmak ister; bizse “yorgunum, şimdi olmaz” deriz.
  • Çocuklar bize bir şeyler anlatır, bizse “ne çok konuştun!” deriz.
  • Çocuklar hayal kurar, bizse “saçmalama!”, “olur mu öyle şey?” deriz.
  • Çocuklar korkar, tedirgin olur, ağlar, bizse “bunda korkacak ne var?”, “ağlama!”, “bağırma!” deriz.
  • Çocuklar şiddet gösterir, kardeşine vurur, bizse “seni döverim!”, “ceza veririm!” der şiddet gösteririz.
Acaba neden böyle olur? Neden onları görmezden geliriz? Çünkü; yeterince içimizdeki çocuğu büyütememiş, adam yerine koyamamış, yeterli bir yetişkin olamamışızdır. Kendimizin değeri olmadığı için, çocuklara da değer vermiyoruzdur. Ya da o kadar meşgul yetişkinlerizdir ki bir türlü vakit ayıramıyoruzdur.
Şimdi şu ünlü testimizi uygulayalım mı? Hani şu “Ç T T” testini:
  • Kendimizi şu sözleri söylerken mi buluyoruz: “kes sesini”, “sus artık”, “hayır”, “yapma”, “yapamam”, “alamam”, “yasak”, “ceza veririm”, “döverim”, “sana kaç kere dedim”, “aynı annesi”, “aynı halası”, “aynı dayısı” vs.
  • Eve geldiğimizde bir baba olarak elimize kumandayı aldıktan sonra ilk duyduğumuz çocuk sesinde “sustur şu çocuğu”, “çocuklar hala uyumadı mı?”, “beni rahatsız etmeyin”, “yorgunum” gibi sesler söyleyerek eşinize ve çocuklarınıza çıkışıyor muyuz?
  • Çocuk görünce ne hissediyoruz? Kızgınlık mı, neşe mi, bıkkınlık mı, onunla konuşma, sevme isteği mi?
  • Çocuklarla sohbet etmek, oynamak, onları dinlemek, onlara bir şeyler almak, vakit geçirmek, bize öfke mi veriyor, zevk mi?
  • Hareketli, yaramaz bir çocuk gördüğümüzde öfkemizi kontrol etmekte güçlük mü çekiyoruz? Kaşlarımızı hemen çatıyor muyuz? Yoksa şirin bir tebessümle bakıyor, izliyor muyuz?
  • Bir sohbete, konsere, etkinliğe, camiiye gittiğimizde çocuk seslerine ve hareketlerine nasıl tepkiler veriyoruz?
  • Üst komşudan çocuk sesleri geldiğinde hemen sinirlenip, yukarı çıkıp, uyarıyor, hatta kavga ediyor muyuz?
Evet, bu “Ç T T” testine daha bir çok soru ekleyebiliriz. Artık kendinizi siz değerlendirin. Haa, bu arada bu test anne-babalara değil, sadece genel olarak biz yetişkinlere ait. Yoksa anne-babalar ve eğitimciler için daha zorlu testler ve etaplar onları bekliyor! Tabii ki bu teste “çete” haline gelen, yaramazlıktan çok davranış problemleri patolojik düzeye gelen çocukları ve engelli grupları dahil etmiyorum.
Şimdi kendi geliştirdiğim “Ç T T” testi bir yana şöyle acımasız bir gerçek var ki, çocuklarla asla bir araya gelmemesi gereken riskli bir “grup” söz konusu. Peki kim bunlar? Hani yukarıda değindiğim “kurt-kuzu-ot” meselesi gibi. Şiddet eğilimi gösteren, psikolojik-psikiyatrik sorunları olan ebeveynler; sinirli, gergin, agresif yetişkinler; sevgisiz, ilgisiz, sorunlu büyümüş yetişkinler; madde bağımlısı; ahlaki ve dini değerleri zayıf yetişkinler; fiziksel hastalıkları olan güçsüz yetişkinler... Böyle yetişkinlerle yaşamak zorunda olan çocukların vay haline. Bunun sonucunda en hafif durum ihmal edilen, sevgi görmeyen çocukların yetişmesi. Diğer riskleri siz hesap edin.
Evet, çocuklar bizden ne ister? Çocuklar; sevilmek, onaylanmak, görülmek ister. İhtiyaçlarının zamanında ve yerinde karşılanmasını ister. Düşüncelerine, kişiliğine, varlığına saygı duyulsun ister. Neşe ister, oyun ister, hayaller kurmak ister... Peki biz onlara ne veririz? Bu soruyu sadece anne-babalar, eğitimciler değil; çocuklarla muhatap olan tüm yetişkinlere sormalı. Hani bir mizahçının güzel bir hatırlatması vardı ya: “Gülümsemeyi bilmeyen dükkan açmasın!” diye... Şimdi ne alakası var diyeceksiniz. Ben de diyorum ki; “Gülümsemeyi bilmeyen, çocukları sevmeyen, çocuklara tahammül edemeyen yetişkinler lütfen çocuklara zarar vermesin! En azından onlardan uzak dursun!”. Yoksa çocuklar büyüyüp bizden hesap sorduklarında sınavımız ve davamız pek çetin geçeceğe benzer.
 
 

Yazarın Diğer Yazıları