
Okul kapısı
Gönül NART
Okulların çokça olduğu bir bölgede oturuyorum. Bu yüzden okul, servis, öğretmenler, öğrencilerle bolca haşır neşir olurum ve gözlem yapma fırsatı bulurum. Okullar açıldığından beri önce bir güzel “İstiklal Marşı”mızla uyanır, gururla dinler, dikkat kesilirim. O güzelim marşımızın ardından duygu yoğunluğumu adeta delercesine; gürültülü ve kulak tırmalayıcı bir ses duyarım: “Uzat kolları!”. Bundan sonraki mikrofondaki sesler genellikle okul müdürlerinin ve sorumlu idarecilerin sesleridir. Yine buyurgan, bağırgan, sert, yukarıdan ve itici bir uyarı silsilesi başlar. Bizim eğitim sistemimizin en önemli misyonlarından biri olarak algıladıklarından mıdır bilinmez “öğrencileri hizaya sokmak” işine adeta baş koyarlar, idareci ve sevgili öğretmenlerimiz!
Kendimi okul sıralarında mini mini bir çocuk olarak düşünsem, işin içinden çıkamam. Okula yeni başlayan bir çocuk için okul nasıl bir yerdir acaba? Onun gözünden, gönlünden hiç düşündük mü? Bu konuyu yazının ilerleyen bölümlerinde biraz daha düşünelim isterseniz.
Evet, okullar açılalı 2. hafta dolmak üzere. 1. sınıfların ve anaokullarının erken başlamasıyla, miniklerin heyecanlarıyla açıldı. Daha sonra büyük medya kanallarının çeşitli eğitim haberleriyle günümüze geldik. Servisçi cinayetlerinden tutun da kırtasiye malzemelerinin sağlıklı olup olmadığından dem vuran yüzlerce haber. Yine eğitim sisteminin ve siyasilerin son dakika haberi olarak verdiği “TEOG kaldırıldı” gibi konularla gündemimizi oluşturan yığınla mesele var. Burada eğitim sistemi ile ilgili eleştiri ve aksaklıklar konusuna girmeyeceğim. Lakin bu çok yönlü, derin bir mevzu. Ben daha çok mesleğim gereği işin duygu ve psikolojik yanlarından birkaç meseleye değinmek isterim. Aynı zamanda eğitim danışmanı olmam nedeniyle TEOG meselesini çok su götürür bir konu olarak görüyorum. Sınavlar, sınavlar, sınavlar... Sınavsız hayat yok. Hepimiz şu hayatta büyük sınavlar veriyoruz. Ben bu yazıyı hazırlarken dahi sınav içindeyim. Dolayısıyla sınavsız hayat ve öğrencilik yok. Tabii ki gerekli düzenlemeler bir an önce yapılıp, aksaklıklar giderilmelidir. “Bizim eğitim sistemimiz kadar değişken, çalkantılı ve tartışmalı bir sistem var mıdır?” cümlesini ben de söyleyerek biraz olsun kaygımı dindirmek istiyorum.
Okullar açılırken 3 kesim çok telaşlı, heyecanlı, kaygılı olur. Anne-babalar, öğrenciler, eğitimciler. Çünkü; elini taşın altına koymak zorunda olanlar onlardır. Hele hele 1. sınıf, anasınıfını okutacak öğretmenler için beklediği bir grup çocuk vardır ki; onlar da okulların “sorunlu, uyumsuz öğrenci” diye nitelediği çocuklardır. Bu çocukların kendileri de, aileleri de çok kaygılı, heyecanlı bir bekleyiş içindedirler. Çünkü, biz biliriz ki akademik ve gelişimsel sorunları olan çocuklar için okul kapısı, sorunların da başladığı yerdir. Adeta son durak gibidir. O zamana kadar; okulöncesi yaşlarda es geçilen, görmezden gelinen sorunlar, su yüzüne çıkar. Çünkü; okul kapısından girildikten sonra okul ortamı, adeta “er meydanı” gibidir. Bu çocukları, ailelerini ve eğitimcileri zorlu, uzun bir yolculuk beklemektedir. Allah bu tür sorunları olan çocuklara, ailelerine ve eğitimcilere yardımcı olsun. Yoğun bir psikolojik destek, rehberlik alması gereken bir gruptur malesef.
İşte okullar açıldığından beri, kapıdan ilk girdiği andan itibaren; hatta daha okula gitmeden korku, kaygı yaşayan, ayakları geri geri giden miniklerden de bahsetmek isterim. “Okul fobisi” diye tanımladığımız meselenin çok yönlü ele alınması gerekir. Bu çocuklar için okul çok farklı anlamlar taşır.
Okullar açıldığından beri, yine beli bükülen, dertli bir grup var: öğrenci velileri. Dün çocuğum için gereken bir “anlaşmalı kitap”ı, fellik fellik ararken kırtasiye dükkanında bir konuşmaya tanık oldum. Bunalmış, terlemiş, yorulmuş bir beyefendi o kadar dertlendi ki kırtasiyeci çocuğa derdini döktü: “...şu kadar masraf yaptım... daha iki çocuğa şunlar şunlar alınacak...” yollu şikayetlerini çaresizce kasadaki çocuğa anlatıyordu. Dükkan sahibi de nezaketen gülümseyerek anlıyormuş gibi yaptı. Acaba gerçekten anladı mı bu ekonomik sıkıntı çeken babayı? İşin trajikomik tarafı da, masraflardan şikayetçi olan baba, o masraflarla ihya olmayı bekleyen ve de olan kitapevi arzuhalci oluyor!.. Bu da ayrı bir dert. İki hafta geçmesine rağmen bulunamayan kitaplar, müfredat kaygısı ile ve korkusuyla ilk günden hızla ödev maratonuna başlayan öğretmenler..
Şimdi bu kadar sorun denizinden okula yeni başlayan çocuğa geri döneyim. Bilmediğimiz bir şehir, bir aileye misafir oldunuz diyelim. Orada size çok iyi davranıyorlar, çok iyi ağırlıyorlar, çok güler yüzlü, candan, sevecen davranıyorlar. Bir ihtiyacınız olduğunda yardımcı olmak için, oraya alışmanız için seferber oluyorlar. Yalnız kalmayın diye arkadaşlar ayarlamaya çalışıyorlar. İşte böyle bir yerde artık ne kadar rahatlar, acemiliğinizi atar ve çok güzel duygular beslersiniz değil mi? İşte çocukların da okula başladıkları andan itibaren iyi bir okul ortamı, iyi bir öğretmen yaklaşımı ve bilinçli anne babalara ihtiyacı vardır. Belki de kaygılı bir çocuk için her gün yukarıda bahsettiğim megafondan bağıran bir müdür bile korkutucudur.. Çocuklarımız okul kapısından girdikleri andan itibaren iyi ellere emanet edilebilseler keşke. Okul konusu açıldığında; eğitim sisteminin en önemli “öznesi” olması gereken çocuklar; diğer gündemler yüzünden en değersiz “nesnesi” durumuna düşüyor.
Hani bildik bir okul şarkısı vardır ya: “Okul yolu düz gider, okul yolu düz gider. Öğretmenler olmasa, emekler boşa gider.” diye. Düz, güzel, neşeli, eğlenceli ve hikmetli geçmesi gereken okul yollarının; çağraşık, sorunlu gitmemesi gerekir.
Hepimiz ilk okul anılarımızı çok özel bir yerlerde saklarız. İyi de kötü de unutulmaz. İlk öğretmenler, olumsuz anılar da kalbimize kazınır. Okul hayatı çocuğun aileden sonra ilk girdiği yeni bir sosyal hayattır. Sosyal hayatın yeni bir arenasıdır. Anaokulundan üniversiteye kadar en az 15-16 yılını verdiği bir alandır. Hepimiz okul aracılığıyla ya da hayat okulunu okuyarak eğitimimize başladık, kişisel gelişimimize bir şekilde devam ediyoruz.
Çocuklarımızın, neşe ve coşkuyla girdikleri “okul kapısı”ndan mutlu, gelişmiş bireyler olarak ayrılabilmesi için sorumluluğu olan her kesimin azami incelik göstermesi gerekir.
Dertsiz, tasasız, bereketli ve başarılı bir eğitim yılı diliyorum.