Gönül NART

Şiddetli kelimeler

Gönül NART

Günün yorgunluğunu biraz üzerimden atayım, gündeme de bir göz atayım diye haberleri açtım. Siyasi haberler çoktan bitmişti. Ana gündemi kaçırmıştım yani. Hoş... Kaçırdığım kısımda da maalesef siyasi çekişmeler, sert cümleler, eleştiriler, savaş, saldırı, terörle mücadele, ekonomik mücadele haberleri vardı. Başka bir haber kanalına geçtim. Birden bire “kan donduran görüntüler”le karşılaştım. Bir kaza sonrası “can pazarı” yaşanıyordu. Kafa kafaya çarpışan iki aracın sürücüsünden biri “feci şekilde can vermişti”. Acı haber yakınlarını “yasa boğdu”. “Sinir krizleri geçirerek” acı görüntüler sergilediler. Yetkililer “ölü sayısının artmasından endişe ediyorlardı”. Elinde satırla hasmına saldıran saldırgan, “dehşet saçtı”. “Cinnet geçirerek” sağa sola saldırdı. Güvenlik güçleri tarafından “zorlukla zaptedildi”. “Öfkeden deliye dönen” koca karısını defalarca sokak ortasında bıçakladı. Çocuklarının gözleri önünde canına kıydı. “Mide bulandıran görüntüler”... Eğlence “felaketle bitti”. Beylik silahı ile annesini vurdu. 
Bütün bu haberler yüzünden içim ezildi, mideme kramplar girdi, gidecek, kaçacak yer aradım. Yüz kaslarım gerildi, televizyonu kapatıp, kanalı değiştirmek istedim...
Eski habercilik anlayışında bir prensip vardı. Daha doğrusu batının daha çok üçüncü dünya ülkelerine empoze ettiği bir habercilik anlayışı: “İyi haber, kötü haberdir.” diye. Gazeteciler, haberciler çok iyi anlamıştır ne demek istediğimi. Sadece dikkat çekmek, izletmek, tıklanmak ve bu yolla kendini göstermek üzere kurulmuş bir medya anlayışı hakim günümüzde de. “Reklamın iyisi kötüsü olmaz.” gibi. Sosyal medyadaki haber portallarında bile; ne kadar absürt haber ya da sert, şiddetli başlık varsa atılır.
Evet, dikkatlerimiz çekiliyor şiddetli kelimelerle, cümlelerle... Bir çığlık duysak, bir nara atılsa, bir bağırtı duysak hemen dönüp bakarız ne oluyor diye. Evet, dikkatlerimiz çekilirken içimiz de çekiliyor. Yüreğimizden bir şeyler eksiliyor, içimizin yağları eriyor. Dehşetten, şiddetten donup kalıyoruz.
Biz yetişkinler şiddet içeren durumlardan bu kadar etkilenirken çocuklar ne yaşıyor acaba? Yapılan araştırmalarda çocukların yüzde 40’ı bu görüntülerden, haberlerden, medyadaki şiddet içeriklerinden ciddi şekilde etkileniyor, ruhları zarar görüyor. Çocukların en savunmasız izleyici kitlesi olduğunu düşünürsek; onların bilinç altında hasarlar oluşuyor ama biz ne kadar fark ediyoruz?
Çocuklar, özellik haberlerde izledikleri olumsuz olay ve görüntüler sonucu; kabuslar görerek tepkiler verebiliyorlar. Gerçek hayatta da çocuklar üzerindeki en olumsuz etkisi; onların bu içerikleri dehşetle izliyor olmaları. Çocuklarda henüz yaş aralığına göre zaman kavramı ve olgular tam oturmadığı için daha çok yara alabiliyorlar. Haberlerde gördükleri olumsuz olayları tekrar tekrar gerçekleşiyormuş gibi zannedebiliyorlar. Sürekli “feedback” dediğimiz olumsuz görüntüleri tekrar tekrar hatırlayabiliyorlar. En acısı da bu içeriklerin onların dünyaya bakış açısını çarpıtması. Bu izledikleri ya da tanık oldukları şiddetin güven duygularını zedelemesi. “Dünya çok kötü bir yer”, “Dünyada çok kötü şeyler oluyor” hissini sürekli oluşturması.
Çocuklar dedim de aklıma geldi; bir danışanım eşinin sürekli “Kurtlar Vadisi”ni çocuğunun yanında izlediğinden şikayetçiydi. Düşünsenize, tam da “Kurtlar Vadisi” “pusu kurarken”, türlü türlü infaz ve işkence görüntüleri eşliğinde mafya hesaplaşırken çocuklar neler hisseder acaba? Bu görüntüler hangi yetişkin yanımızı doyuma ulaştırıyor sizce? “Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz”ken, biz hangi şiddet sahnesinden zevk alıyoruz acaba? “Allah-u Ekber” diyerek kılıç sallayan “Ertuğrul’un fedaileri”; kan sıçrata sıçrata kelle keserken acaba yanımızda, yöremizde bir çocuk bu sahneleri izliyor olabilir mi? Tam bir “Osmanlı Tokatı” aşkederken çocuğumuzla beraber, keyifle görüntüleri içselleştiriyor, milli duygularımızı mı kabartıyoruz sizce? Biz yetişkinler olarak bir komedi dizisinde türlü türlü matkaplı, mengeneli işkence sahnelerini gülerek izliyor olabiliriz. Fakat zihin yarım kalan şiddet sahnelerini hayal gücüyle tamamlıyor.
Bunlar medyadan, haberlerden görerek etkilendiğimiz, çocuklarımızı etkileyecek sahnelerden bazıları... Biz yetişkinler sadece haberlerde, dizilerde şiddet izlemiyoruz. Şiddetli sözler söylüyoruz aslında. Şiddetli kelimeler seçiyoruz birbirimizi incitmek için. Şiddetle bağırıyoruz, öfke saçıyoruz etrafımıza. Eşimizi, çocuğumuzu, yakınlarımızı paylıyoruz, rencide ediyoruz. Hakaret ediyor, aşağılıyor, küfrediyor, yok sayıyoruz. Bütün bunlar şiddetli kelimelerle başlıyor, fakat tam da burada; bilinç altımıza, çocukluğumuzdan beri yerleşen görüntüler, sesler, olaylar, anılar devreye giriyor.
Şiddetli kelimeler, şiddetli haberler, şiddetli olaylar, bizim duygu dünyamızı mahvediyor. Çocukların korkudan kaçacak delik aramasına sebep olacak etkiler oluşturuyor.
Şiddetli kelimeler duyuyoruz, şiddetli görüntüler görüyoruz, şiddetli duygular yaşıyoruz. İnce ince şiddet oyuyor içimizi, benliğimize yapışıp kalıyor. Çok basit bir olay sonucu öfkeden kudurduğumuzda, gözlerimiz belerip yüzümüz kızardığında muhatabımıza ne kadar ateş dolu gözlerle baktığımızda kendimize gelebiliyoruz belki. İşte o zaman ne kadar şiddetli kelimeler kullandığımızı anlıyoruz. Damarlarımızda dolaşan bir virüs gibi tüm bedenimize yayılan bir tümör gibi büyüyor içimizde...
Bizler farkına varmadan şiddet biriktiriyoruz. “Rüzgar eken fırtına biçer”, sonra farkına varmadan etrafa şiddet tohumları saçıyoruz. Bunu kelimelerle, haberlerle, dizilerle, yaşadığımız olaylarla pekiştiriyoruz. Kendimizi, neslimizi bu şiddet bombardımanından korumak için televizyonun düğmesini kapattığımız gibi kapatabilsek keşke her şeyi. Bizde öfke oluşturan şiddetli duyguların kaynağını da kurutup yok edebilsek keşke. Ruhumuz ancak o zaman huzur bulacak.
 

Yazarın Diğer Yazıları