Yazımın ilk bölümünde bahsettiğim yirmi beş arkadaşımın hemen hepsi yüksekokul ve üniversite mezunu oldular. Çokları gerçekten müftü oldu. Vaiz oldu. Onların isimlerini burada saymayı zait buluyorum. Bir kişinin konuşmasını üç yüz-beş yüz camideki cemaate dinletene kadar en az yüz ile yüz elli caminin kürsüsüne birer kabiliyetli gencimizi oturtarak istikbalin vaiz ve hatiplerinin yetiştireceğiz. Bu konuda itiraz edeceğiniz hususlar vardır. Ben onları biliyorum. Hatta olabilir ki kerim kitabımız Kuran’ı ve peygamber sünnetini mevcutlardan daha iyi konuşabilenleri de kıskanacak hatta rahatsız olacaksınız. Müftülerimiz mutlaka İmam Hatip Okullarımız ve İlahiyat Fakültelerimizle iyi bir diyalog içinde olmalıdır.
Malumunuz devlet iki milyon öğrenciyi üniversitelerde okutur, emek sarf eder, harcamalar yapar. Bütün mesele o iki milyon öğrenci içerisinde üstün ve harika zekâlı olan iki yüz-üç yüz öğrenciyi tespit edip bulmaktır. Çünkü bu müstesna ve süper zekâlı evlatlar ülke yönetiminde ve ülkenin gelişmesinde önder alacaklardır. Bu hayati meseleyi tesadüflere bırakmak olamaz.
Bana ‘ilahiyat ihtisas okullarımızda her şeyi hallediyoruz’ diyeceksiniz. Bu asla yeterli değildir. Biz sadece anavatan Türkiyemiz için düşünmüyoruz. Dünya üzerinde Müslümanların yaşadığı tüm ülkelere gönderebileceğimiz liyakatli din görevlilerimiz, imam ve hatiplerimiz olmalıdır.
Şu geçen elli-altmış yıl içerisinde Kayserimizde nice yarım yamalak bilgilerle büyük camilerimizin kürsülerinde insanımıza hitap eden vaizlerimiz gelip geçti. Bugün bile Hunat Camimizde doğru dürüst Türkçe cümleler kuramadan bağırıp çağırarak konuşanlarımız var. Sosyal hayatı tüm cepheleriyle tanımazsanız, yaşamadığınız şeyleri anlatırsanız, dava adamı olmazsanız, bilginiz var fakat irfanınız yoksa, Rabbani aşktan yoksunsanız, hizmet aşkına sahip değilseniz, peygamber makamı mihrapta, minberde ve kürsüde sönük kalırsınız, etkili olamazsınız. Gösteriş ve şöhret duygusuyla vaaz kürsüsüne çıkan hiçbir hoca efendi kalplere nüfus edemez. Konuşmaları cılız ve etkisiz kalır. Cemaat hatibin ihlas ve samimiyetle, aşk ve muhabbetle konuştuğunu hissetmelidir.
Cumhuriyet tarihimizle birlikte başlayan din ve tarih düşmanlığı hâlâ Kemalizm gölgesinde devam ediyor. 1950 yılına kadar daha sonra ihtilal ve darbe dönemlerinde de Kur’an ve din eğitimi düşmanlığı maalesef sürdürülmüştür.
Cumhuriyetçiler önce bütün okullardan din derslerini kaldırdılar. Kur’an’ın kıraatını ve tedrisini suç saydılar. Evkaf vekâletini lağvettiler. Hademe-i Hayat ismiyle müsemma olan tüm din görevlilerinin gelir kaynaklarını ellerinden aldılar. Bin yıllık yazımızı değiştirmek suretiyle, bir günde milletimizi okuma yazma bilmez yaptılar. İslam ümmetinin müşterek sistemi olan ibadet birliğine ihanet etmek üzere Türkçe ibadeti savundular. Yine İslam ümmetinin müşterek sembolü olan ezan kıraatını Türkçeleştirdiler. Milletimizi üç kıtaya hâkim kılan ibadet birliği, iman birliği, ezan birliği, ahlak birliği kültürümüzü ifsat ettiler. İşte ezan sesinden, Kur’an sesinden rahatsız olan hainler en sonunda ezanımıza, tebliğ ve irşat geleneğimize de müdahale ettiler. Bizim gafil hocalar da bu fasıklara yaranmak ve şirin görünmek üzere merkezi ezan ve merkezi vaaz uygulamasını hayata geçirdiler. Tekrar ediyorum; merkezi ezan uygulaması müezzin nesline vurulan haince bir darbedir. Merkezi vaaz sistemi de vaiz nesline vurulan haince bir darbedir.
Bakınız batı ülkelerinde kiliselerde malum Pazar günleri çan çalınır. Devlet ve hükümet hiçbir zaman kiliseye müdahale edemez. Ne kilise makamları ne de o ülkenin devleti ‘kilisenin çanını değiştirelim de zil çalalım’ diyemez. Bütün kiliseler mutlaka çan çalar. Kimse merkezi çan sistemi uygulamasını düşünmez, arzu etmez. Buna kimsenin gücü de yetmez.
Şehirdeki bütün kiliseler aynı saatte çan seslerini asumana yükselecek şekilde çalarlar. Her Hristiyan büyük bir iştiyakla çan seslerini dinler, kiliseye, ayine gitmese de çan seslerini dinlemekten mutlu olduğunu söyler.
Sırada merkezi namaz mı var?
Merkezi vaaz ve ezan uygulamasının arkasından merkezi namaz sistemi de gelecek. Gafil imamlar bu ihanetin farkında değiller mi? Bu ülkede Kuran’a ‘çöl kanunu’ demediler mi? Kâinatın efendisine ‘çöl bedevisi’ demediler mi? Kur’an-ı Kerim kitaplarını, İslami eserleri toplattırıp toprağa gömmediler mi? Bazı valiler dini mahiyetli kitapları şehir meydanlarında yaktırmadılar mı? Camilere masa-sandalye koymayı denemediler mi? Kur’an okutanları karakollarda falakaya yatırıp hapsetmediler mi? Ülkenin bütün okullarından din eğitimini yasaklamadılar mı?
Bu zihniyetin mensuplarının partileri faaliyette, mecliste temsilcileri devam ediyor. Ülkenin kritik şu günlerinde terör örgütleriyle işbirliği içinde olan, teröristlere para ve silah yardımı yapan, dış güçlerle beraber hareket eden yerli komünistler, Yahudi sempatizanları tarihi camilerimizi, okullarımızı ateşe vermiyorlar mı? Daha dün 28 Şubat döneminde hocaların minberde okudukları ayetlerin değişmesini istemediler mi? “Allah katında din İslam’dır” ayeti yerine başka bir ayet okumasını sağladılar ve bir müddet okundu. Görüyor musunuz adamlar adeta ezana da, hutbede okuduğunuz ayete de müdahale ediyorlar. Belki de namazda okuduğunuz surelere de müdahale edecekler.
Biz ezana doymuyoruz. Ezandan rahatsız olanların bu ülkede yaşamaya hakları yoktur. Avrupa veya Uzak Doğu ülkelerinde yaşayan gurbetçilerimiz çan seslerini dinleye dinleye bıkmışlardır. Onlar ezan seslerinin ne kadar huzur kaynağı olduğunu çok iyi bilirler Doya doya ezan dinlemek için hasretle anavatana gelirler. Ezan, hürriyet ve istiklalimizin de ifadesidir. Nitekim milli şairimiz büyük vatansever Mehmet Akif ezana olan sevgi ve hasretini İstiklal Marşımızda haykırmıştır.
Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli
Bundan böyle ezan değişmeyecek, bütün dünya Müslümanları aynı üslupla okumaya devam edeceklerdir. Bu vesile ile kanun zoru ile okutulan Türkçe ezanı asliyyetine uygun olarak yeniden okunmasını sağlayan merhum Başbakan Adnan Menderes’i şükran ve dua ile anıyorum.
İslam imanımızın özünü ve ruhunu temsil eden ezanımızı, ismimizi korken sağ kulağımıza ezanı, sol kulağımıza kaameti okutturan ebeveynlerimizi rahmetle anıyor, hayatta olanlara sağlık, afiyet, bereketli ve hayırlı ömürler diliyorum. Unutmayalım ki hayat, namazsız ezanla ezansız namaz arasında geçen zamandan ibarettir.