Levent ERTEKİN

Burnundan kıl aldırmayanlar…..

Levent ERTEKİN

Bugünlerde ne söyleseniz insanlar dinlemiyor. Dinlemek de istemiyor. Sorarsanız o tek
otorite. Başkasının söylediği veya söyleyeceklerinin bir önemi yok. Her şeyin en iyisini o
bilir. Bu girizgâhtan sonra sizlerle bir hikaye paylaşmak istiyorum. Kıssa ve hisse ilişkisi…
Egenin güzel, şirin, küçük bir ilidir Uşak…
Bugün anlatacağım küçük hikâye tam da bu ilde geçmiştir.
Hikâyenin kahramanı Uşaklı Mehmet Amcadır.
Ömrünü küçük yaşlarda başladığı iş hayatında hep çalışarak geçirmiştir.
Tam rahat edeceğini düşündüğü yıllardır bu yıllar onun için.
Bir sabah uyanır.
Başında müthiş bir ağrı.
İlaç alır. Ama nafile. Geçmez.
“Geçer!” der. Bekler.
Bir gün…
İki gün…
Ama değişen bir şey olmaz.
Üstelik uykusuzlukta başlar.
Doktora gider.
Muayene olur.
“Turp gibisin” der..
Ağrı kesici verir. Gönderir evine…
Fakat bir gariplik vardır. İlaçları kullandıkça ağrısı daha da artar. Üstelik ağrıya ilave gözlerinden yağmur gibi yaşlar gelir.
İzmir’de Uzman doktorlar vardır der dökülür yollara. Tetkikler, muayeneler birbirini izler. Uşaklı meslektaşı gibi İzmir’in uzman doktoru da teşhis koyamaz. Zira ortada muayene ve tetkiklerin verdiği hiçbir veri yoktur. Oda benzer şeyleri söyleyince Mehmet Amca köpürür.
Ardından evlatları araştırır. Yurtdışına alıp babalarını götürürler. Özel doktorlar, dünyanın en gelişmiş teknolojileri başlar haftalar boyu süren uzun tetkik ve muayeneler… Gariptir ki yurtdışındaki doktorlarda aynı sonuca varırlar.
“Hiçbir şeyi görünmüyor.” Ağrılar, uykusuzluk, acılar giderek artmaktadır.
Çaresizlik elleri kolları bağlamıştır. Yabancı uzmanlar evlatlarından babalarını alıp evlerine dönmelerini hiç değilse son anlarında hastane odalarında sıkıntı yaşamamasını söylerler.
Varlığın, zenginliğin hastalığına çare bulamadığının gören Mehmet Amca “Ne yapalım kader” der ağrıları ile ilahi sonunu tevekkülle beklemeye hazırlanır.
Uşaktaki evinde artık yaklaşan günü beklemektedir. Bu arada saçı sakalı birbirine karışmıştır. Evlatları babaları kendisini iyi hissetsin diye şehrin en yaşlı berberini bulurlar. Aslında aynı yaşta olan berberi babalarıyla sohbet etmeleridir amaç.
Berber yataktan kalkamayan yaşlı adamı traş ederken adamcağız yana yakıla anlatır derdini. Ölümü beklediğini söyler hüzünle karışık. Berber biran usturasını yaşlı adamın yüzünden çeker ve;
“ Sakın sizin burnunuzda kıl dönmesi olması” der. Ani bir hareketle Mehmet Amcanın burnunu kontrol eder ve biranda bağırır:
“Hah işte. Kıl dönmüş. Hiç problem değil. Ben hemen hallederim” der ve şaşkın bakışlar arasında çantasından çıkarttığı cımbızı kaptığı gibi daha ne olduğunu anlamayan Mehmet Amcanın burnundan kılı çeker.
Çeker çekmesine de Mehmet Amca can havliyle basar çığlığı. Bir taraftanda burnundan oluk gibi kan akmaktadır.
Odaya koşanlar odanın ortasında elindeki cımbız ve yirmi santim uzunluğundaki kılla zafer kazanmış edasıyla berberi görünce yaka paşa adamı kovarlar.
Mehmet amcanın burnu pansuman yapılır. Teskin edilip tekrar yatağına yatırılır. Ertesi sabah yaşlı adam aylardır ilk defa rahat bir uykudan uyanır. Gözlerinin yaşarması geçmiş. Baş ağrısından da eser kalmamıştır.
Mehmet amcayı muayene eden doktor o zaman anlar meseleyi. Burunda dönen kılın sinire değip uzadıkça dayanılmaz ağrılara sebep olduğunu…
Çözümün bu kadar basit olacağı kimsenin aklına gelmemiştir.
Sapasağlam ayağa kalkan Uşaklı Mehmet Amca kendisine sağlığına kavuşturacağını vaat ettiğinden berber çağrılır ve helallik alındıktan sonra yüklü bir servet bağışlanır.
Burnundan kıl aldıranların sağlığına kavuştuğu bir dünyada yaşıyoruz. Aldırmayanlar mı? Daha çok başları ağrıyacağa benziyor.
Dünya misafirhanesinin mükerrem varlığı insanın elbette başına bazen büyük problemler gelebilir. Problemin çözümü çok basit olabilir. Akil insana düşen herkesi dinlemeyi bilmek.Herkesin fikirlerine açık olmak..
 

Yazarın Diğer Yazıları