
Bize bir anarşi lazım!
Mehtap Karakaya YÖRÜK
Ezberci değil sorgulayıcı,
Politik değil mert!
Ticaretin ve siyasetin sirayet etmediği bir mecra, mevkii ya da basit, küçük hatta küçücük bir alan arıyorum. Tanpınar'ın kozasından bir kozayla örüp, muhafaza edelim, olur mu?
Sosyolojik sorunları popülarite lağvederken..
Hakikî sorunlara değinmek yerine filhakika "suya-sabuna" dokunamayanlardan korunacak bir alan!
Bulan varsa söylesin!
Bir ekip kursam..
Toplumun "çalışkan" diye tabir ettiği bireyleri asla o ekibe almazdım. Bana zeki insan lazım! Aradaki fark şu:
Çalışkan insan; "Şu masayı iki saatte ye!" dediğin, o iki saatte, o masayı yiyen insandır. Hatta "iş bu" takdir edilme/beğenilme kaygısı ki iki saate de bırakmaz, bir saatte ruhuna Fatiha'yı okur! Ve mutlu son... Gözler nemli... Takdirler, övgüler, "sen aslansın"lar, "sen yaparsın"lar...
Bunu zeki insan yapmaz ama..
Niye yesin ki? Ne kazanabilir/kazandırabilir? Emin olmadan, irdelemeden, detaylarda boğulup, sonuca ulaşmadan yemez. Yediremezsiniz!
Çözülmelerin kaynaklarından biri...
Beyin takımını, yiyen takımı oluşturuyorsa sonuçlara bir bakalım:
Ezbere yaşanan hayatlar..
Evlilik hususu..
İki tasnifi var toplumca: Aşk ve mantık!
Aşk evliliği, postmodern çağın en hazin ve en hızlı biten evliliği.. Dinî, ailevi ya da mahallî kaygı taşımayan bireyler bu işi resmiyetsiz birliktelik olarak nitelenen "aynı evde yaşama" başlığı altında yaşıyor ve bitiriyor..(Veya bitirmiyor.)
Bahsini ettiğim kaygıları olan bireyler ne yapıyor? Evlilik.. Bir düğün, bolca takı ama gereksizce gösteriş..
Akabinde..
Aşk bir hastalıktır, ömrü en fazla üç yıldır, dediğimi anımsıyorum. Sonuç: "Sensiz yaşayamam"lardan "Allah senin belanı versin"lere uzanan bir hüsran grafiği..
Düğünden önceki evre siyaset evresidir ve her iki tarafın da maskeleri "sonsuza kadar mutluluk" vaadine programlıdır. Düğünden sonra politika başlar.. "Mutsuzum!" diye kendini dışarı atan mı istersiniz, arayışlar içinde olan mı? Hakaret mi istersiniz, vurdum duymazlık mı? Maskeler yok artık realite var!
Ya sonra..
"Vay efendim bu boşanmaların önüne nasıl geçilir? Yılda bilmem ne kadar çift boşanıyor?" Sizler toplum olarak yargılamamayı, aile olarak da maskesizlik ve mertliği aşılarsanız biter efendim!
Bir edebiyatçı olarak şu mağdur edebiyatından tiksindiğimi hiçbir şeyden tiksinmedim herhalde! Herkes mazlum, herkes mağdur ve en çirkini herkes haklı!
Adam olmak, insan olmak.. Oyun oynamaktan daha kolay oysa.. Düşünür boşa düşünmemiş:
DÜRÜSTLÜK PAHALI BİR MÜLKTÜR, UCUZ İNSANDA BULUNMAZ.
Mantık evliliği..
Bunun da menşei ticarete dayanmakta olup en sık kullanılanı..
"Öğretmensin evladım, kendin gibi bir öğretmen bul. Geçim derdiniz olmaz. İki maaş garanti. İki de çocuk. Ohh! Mis!"
Bu ve benzeri cümleleri işitmeyen varsa yalan söyler.
Yuva mı kuruyorsunuz, ticaret mi yapıyorsunuz? Mutluluklar bile ezber! Ezberlenmiş hayatlar, ezberlenmiş başarılar, ezberlenmiş ahlâklar...
Çocuk hususu..
Bu işlem gerçekleşince bir de modül bırakmak lazım tabi evrene. Yaşlılık sigortası, sorunlu evliliklerin güya kurtarıcısı!
Burada da ezber, burada da politika, burada da bencillik!
Acı çekmekten, mücadele etmekten, tecrübe kazanmaktan, yalnız ölmekten/olmaktan/kalmaktan korkanların zırhıdır çocuk..
Sağlam bahanedir.. Ama realite değil.
Dilinden "Allah" düşmeyenlerin "Allah"ı unutuş resmidir bütün yazdıklarım.
Zeki insanla ne alâka?
E bağlantıyı kuruver bir zahmet!
Bir daha soruyorum:
Toplumun bu köhnemiş, çökmüş ezberine bir anarşi lazım, değil mi?