Murat SERİM

Modern Çağın İnsanına Tasavvuf Ne Vaad Ediyor?

Murat SERİM

Erzurum’da Abdülbaki Çınar Hocamızla Rufailik üzerine söyleşimize devam ediyoruz.

Tabi, günümüz tarikatlarını ele alınca şöyle bir soru aklımıza geliyor hocam: Modern çağda Youtube’un, internetin, sosyal medyanın olduğu günümüz modern dünyasına mukabil tarikatlar insana mistik bir anlayışı mı vaad ediyor? 

‘’Onlar insana insan olmayı yani insanı doku doku, ruh kumaşını ilik ilik, ilmek ilmek yapmayı, insana kendini kazandırmayı yani sevilmeyen ve beğenilmeyen, yaramaz ve çirkin huylarından uzaklaştırıp, tabiri caizse insanı arındırıp, filtre edip, toplumda sevilen ve beğenilen, vatanına milletine faydalı insan yetiştirmeyi esas alıyor. Hz. Resulullah’tan bugüne, bugünden kıyamete olan sahih usul esas üzerine çalışan turuki âliyeyi kastediyorum. Diğerleri zaten sohbetimizin, bahsimizin konusu değil, velev ki mensupları hak tarikat deseler bile.’’

Yine hocam modern çağdan devam ediyorum. Modern çağın insanına baktığımızda kalabalıklar içinde yalnızlaşmış, sevgiye muhtaç, hiçbir şeyden zevk almayan, doyumsuz, bir türlü mutlu olamayan, depresyon ve stres girdabında yaşamaya çalışan, özellikle büyükşehirlerde, tüketim kültürüne kendisini kaptırmış, zevk veren içeceklerin müptelası olmuş, özellikle sosyal medyanın kölesi olmuş insanlara tasavvuf nasıl ulaşabilir?  

‘’Şimdi günümüzde bahsettiğiniz gibi hedonizm zevkçilik esas olmuş yani insanımız nimetler içinde dünyaya geldiği için emek sarf etmeden sahip olduğundan dolayı kıymeti harbiyesi olmuyor. Dinimiz bize diyor ki: Önüne gelen sofradaki ekmek 313 melek aşamasından geçmiş. Hz. Allah onu yokluğun bağrından yaratmış. Hz. Mikail aleyhisselama vermiş. Hz. Mikail aleyhisselam onun hangi coğrafyada, hangi yağmur sularıyla görevli melekler tarafından geleceğini; yağan yağmurun, sofraya gelen nimetin, toprağın altında besmelenin sırrıyla bir filiz, gövde, dal, yaprak, çiçek ve bu olgunlaştıktan sonra değirmende öğütülüp, fırında pişirildikten sonra Allah’ın bir nimeti olarak tefekkür edilerek yenilirse işte o insanın içinde zikreder. O, insanı iyi bir insan yapılmasına nasip olur. Eğer kişi onu düşünmezse, ona gereken saygıyı göstermezse küfranı nimet olur. Bizim arzu ettiğimiz şükranı nimet olur. Yani din ve ahlak kültürü derslerimiz adı altında tasavvuf; bu güzel, beğenilen, arzu edilen, insanı mutlu kılan, huzurlu kılan vasıflarıyla millli eğitimin müfredatına girmeli. Sahteleri arındıktan sonra iyilerinin elbette meclisine varılmalı, söz ve sohbetleri dinlenmeli, onlardan insan olmanın metotları öğrenilmeli. Yani biraz serden geçmiş, samimi, kendini insanlığa adamış, hakiki Müslümanların, hakiki tasavvuf erbaplarının toplum içerisinde yoğunluğunu desteklemek lazım.’’

Bu anlamda müfredatın değişmesi gerektiğini düşünüyoruz. 

‘’Muhakkak.’’

Öğretmeni yetiştiren kurumlarımızın içeriğinde de birtakım değişiklikler yapmak lazım ki bu dedikleriniz sonuç bulsun. 

‘’Sadece insanın bedenini semirttirirsek insan bu sefer mutluluğu bedende, markada, zevkte arıyor. İnsan, nimeti bilmiyor. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: ‘Komşusu açken tok gezen bizden değildir.’ Yani aç insanın varlığını bilmiyor. Hz. Mevlana diyor ki: Ben önceden padişahlar meclisinde oturur, yemek yerdim. Açları bilmezdim. Ben büyük kürkümün altında ısınır, soğukta üşüyenleri bilmezdim. Şems bana üşümeyi ve fakirlerin açlığını öğretti. Mürşidin önemli bir vasfı.’’

Anladım. Hocam ihtida, inançsız iken veya başka bir dine mensupken İslâm dinini benimsemeyi ifade eder, malumunuz. İhtida eden kimseye de mühtedi adı verilir. İhtida hizmetleri Diyanet İşleri Başkanlığının irşat işlemleri bünyesinde de yapılmaktadır. İhtida edenlere de hatta bir belge düzenlenmektedir. Kıtalararası geçiş güzergâhında olan cennet vatanımızdan TÜİK verilerine göre 2022 yılında 51 milyon turist çıkış yapmış. Bu senenin ilk 5 ayında sadece Antalya’yı ziyaret edenlerin sayısı yaklaşık 3.5 milyon turisttir. Katar’da yapılan 2022 FIFA Dünya Kupası’nda pek çok kişinin gerek yapılan davetlerle gerekse Müslümanlardan etkilenerek Müslüman olduğu konuşuldu, söylendi ki gazetelerden, internetten gördük. Bu anlamda ülkemize misafir olarak gelen gayrimüslimlerin İslam’la şereflenmesi için şu anda konumuz gereği tasavvufun nasıl bir rolü olabilir? 

‘’Hemen cevap veriyorum. Sevgili Murat Bey kardeşim. Ben zannederdim ki tarihte İslam dini arzın üzerine âlimler, hocalar, mürşitler vesilesiyle yayılmış. Öğrendim ki dürüst ve ahlaklı tacirler vesilesiyle yayılmış. İstanbulumuza bir turist geliyor. Bizim taksicimiz hemen taksimetreyi açmadan onu çarpmayı hedefliyor. İşte hakkına razı olan dürüst tacirler, sufi ahlakıyla ahlaklanmış insanlarla karşılaşırsa mutlaka bu iyiliğin, güzelliğin, ahlakın etkileyicilik vasfı vardır. O insandan etkileniyor, memleketlerine gittiği zaman tesiri altında kalıp -günümüz artık kıtalararası engeller kalkmış durumda. İletişimde engel diye bir şey yok- onunla birlikte görüşünce, bağdaşınca İslam dinini seçiyor. Demek ki güzel ahlaklı insanlara ihtiyaç var. Nerede var? Ticari manada insanoğlunun beşeri ihtiyaçlarını giderirken, insanoğlunun ruhi ihtiyaçlarını giderirken, memleketimizin tarihi ve turistik eserlerini takdim edip anlatırken, doğruyu ruhunu anlatan âlimlerimize, sufi meşrep insanlarımıza ihtiyaç var. Böyle olunca çokça Hıristiyanların, turistlerin Müslüman olacağı kanaatindeyiz. Ama ne zaman ki onları çarpan, kandıran, aldatan… Hemen bir şey yâdıma geldi, arz edeyim. Hz. Resulü Zişan Efendimiz Mekke’den Medine’ye hicret buyurunca diyor ki: ‘Kesince yaraları iyileşmeyen kılıçların üretildiği, batınca acısı dinmeyen dikenlerin bittiği Yesrib’i, Yahudi zamanındaki adını medeniler diyarı yapmak için üç şeyi tesis edeceğiz. Aklın gıdasını, gönlün gıdasını, midenin gıdasını.’ Buyuruyorlar ki: Aklın gıdası ilimdir, kaynağı vahye dayanmalıdır, yeri meclisi suffadır. Müdavimleri ashabı suffadır. Gönlün gıdası ibadettir. Yeri Mescidi Nebevi’dir. Müdavimleri cümle Müslümanlar. Şuraya dikkat buyurun: Midenin gıdası pazardır. Pazara ahlakın hâkim olması helal gıdanın gelmesidir. Zat-ı âlileri pazarı dolaşıyor. Bakıyor ki pazarda her şey alınıp satılıyor, namuslar bile. Hayır, hayır, diyor. Haram olan şeyin ticaretini men ediyorum. Yasaklıyor. Bir vatandaşın önünde çuvalın içerisinde ıslak buğdaya ellerini sokuyor. Üstü kuru altı ıslak. Bu nedir? diyor. ‘Ya Resullullah! Az önce şiddetli bir yağmur yağdı. Çuvalımın içindeki buğday ıslandı. Ardından kızgın bir güneş çıktı. Dört parmağını ısıttı. Üstü kurudu altı ıslak kaldı.’ Altının ıslaklığını alıcıya göstermediğin müddetçe onu aldatmış olursun. Aldatan aldanmıştır ve bizden değildir. Burda önemli olan turistlerin geldiğinde ticari münasebetlerde sufi ahlakına, tasavvufi kabiliyette insanlar olursa onların İslam’ı seçeceği mutlak ve muhakkaktır.’’

Yani Afrika ülkelerinin Müslüman futbolcuları veya diğer İslam ülkelerinin Müslüman futbolcuları hatta takım hâlinde gol attıktan sonra sevinme gösterisi olarak secde ettiklerini görüyoruz. Bu bile çokça konuşuluyor ve tesir ediyor. 

‘’Tabi, tabi. Mesela onlara su götüren, onların doğal ihtiyaçlarını gideren, Allah razı olsun onların yaralarını dindirmek üzere giden doktorlar, muhakkak ki onların o güzel ahlakı, taat ve ibadetleri, ameliyata başlarken çektiği besmeleler nicelerinin müslüman olmasına vesile oluyor.’’ 

8. bölümün sonu
 

Yorumlar 1
Fahriye gökdaş 17 Ekim 2023 23:20

inşallah hocam teşekkür ediyorum ne güzel ifade etmişsiniz

Yazarın Diğer Yazıları