Erzurum’da Abdülbaki Çınar Hocamızla Rufailik üzerine söyleşimize devam ediyoruz.
Rufai tarikatına intisap etmek isteyen, ders almak isteyen veya Rufai tarikatına girmeyi düşünenlere tarikatın usul ve erkânı nelerdir?
‘’Önce niyetinde samimi ise ona birlikte o adama diyoruz ki sen bizim topluluğumuza gel. Söz ve sohbetlerimizi dinle. Eğer kalbine nüfuz ediyorsa, seni iyiye doğruya doğru yönlendiriyorsa o zaman ona bir istihare tavsiye ediyoruz. Yani iki rekat Allah rızası için namaz kılacak. Birinci ve ikinci rekatında kâfirun, ihlas suresini okuyacak, yatacak, bir rüya görecek, onu ehil olan insana anlatacak, niyetinde samimi ise ona turuku âliyede Hz. Resulü Zişan Efendimizin akabe biatında sahabelere verdiği bir ders usulü إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا İnnellezine yubayiuneke innema yubayiunallah, yedullahi fevka eydihim, fe men nekese fe innema yenkusu ala nefsih, ve men evfa bi ma ahede aleyhullahe fe se yu'tihi ecren azima. Fetih suresi 10 ayet-i kerimede Rabbimiz diyor ya Rasulüne: ‘Sana biat edenler Allah’a biat ettiler. Sana biat edenlerin üzerinde Allah’ın kudret eli vardı. Her kim ki bu biatı bozarsa kendi nefsinden bozar. Her kim ki biatında vefa gösterirse Allah ona dünya saadeti ve ukba cennetini nasip eder.’ Hâl böyle olunca turuku âliyede ona bir ders verilir. Erkeklere diz dize alına bakılarak, hanımlar demin arz ettiğim gibi oraya gelir.
Kadınlara özel merasim şu anda anlattığınız.
‘’Ona Kur’an ve sünnet ölçüsünden bir tesbihat dersi verilir. O tesbihat dersi mutlaka telaffuz ettikçe onun ruhunda değişim ve dönüşüm meydana getirecektir.’’
Ne tür tesbihatlar veriliyor hocam?
‘’Biz Rufailerde mesela mühendisliğin temel eğitimi vardır. Gidersiniz makine, inşaat, elektrik temel mühendislik okur, ilerleyen yıllarda değişir. Bilgisayar mühendisi bilgisayarla, inşaat mühendisi inşaatla makine dişlilerle alakalı işler görmeye başladığı gibi bizde de 100 Bismaillahirrahmanirrahim, kitabımızda açıklamışız, 100 estağfurullah, 100 La ilahe illallah, üç el teşbihin dönüşüne biz 100 diyoruz. 100 salatüselam, 100 lafzatullah, Allah Allah, 100 Ya Vedud, 100 Ya Hû. Temelde tüm dervişlere bu verilir. Teferruatta dervişin kabiliyetine, dervişin istidadına göre bir şeyler verilir. Mesela bir insan düşün, mütemadiyen tıbbi mümessil, yollarda geçiyor. Buna Ya Hafız esması verilir. Bir insan düşün, ilimle uğraşıyor, Ya Âlim ismi verilir. Bir insan düşünün, hastalıklar vücuduna girmiş, Ya Şafi Ya Kâfi Ya Muafi esması verilir. Bir insan düşünün ki yaşlıdır, ihtiyardır, ona Ya Nur esması verilir gibi. Bir çocuk düşünün ki işte ahlakında birtakım ketumiyet vardır. Anne babasına karşı ölçüsü iyi değildir. Ona Ya Şehidu ahlakını güzelleştirmesi için Rabbimizin esma-i Sübhaniyesinin hususiyetleri vardır. Bunlar nazara itibar alınarak verilir.’’
Rufailikte mürşidin müride verdiği ilk zikir nedir hocam?
‘’Demin arz ettiğim gibi mesela La ilahe illallah bahsedilir de zaten zikirde toplanınca Murat Bey kardeşim Kur’an-ı Kerim okunur. Dualar edilir; vatanımıza, milletimize, ordumuza, yurdumuza, devletimize, Müslüman âlemine. O dualar edildikten sonra besmeleyle uudi esmalar vardır yani yerde. Gayesi ruhu ayaktaki zikre hazırlamak içindir. الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىَ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ Ellezine yezkurunallahe kıyamen ve kuuden ve ala cunubihim ve yetefekkerune fi halkıs semavati vel ard. Rabbim, sen yeri göğü boşuna yaratmadın. Onlar ayakta, otururken, yanları üzere yatarken Allah’ı zikrederler. Ayağa kalktığımızda La ilahe illallah ismi virt olunur. Hz. Musa kelimullah: ‘Rabbim, bana öyle bir zikir öğret ki benden önceki hiçbir peygamber onunla seni zikretmiş olmasın. Benden sonra gelecekler de seni onunla zikredecek olmasın. Nevi şahsıma münhasır olsun.’ ’Ey kutlu peygamber! Sen önce gönderdiklerim ve sonra gelecekler hepsi kelime-i tevhidi yeryüzüne hâkim kılmak için gönderildiniz. Sen de La ilahe illallah zikrine devam et.’ Bu, tüm dergâhların temel zikridir.’’
Rufai dergahlarındaki meclisler hangi günler toplanılıyor?
‘’Perşembe, cumartesi.’’
Zikir meclislerindeki bu zikirler hangi usulle veya nasıl yapılıyor?
‘’Onun kendine özgü bir nağmesi, bir ahengi, bir usulü var. Bu da nasıl olmuştur? Gelenekten yani geçmişten muhafaza edilerek, orijinalliği bozulmadan. Onun için dedim ki insan okuyarak bunları yalnız başına elde edemez. Bizatihi girecek, kişi yalnızken bir damla, bir araya gelince deryaya katılan artık o kendinden geçecek. Benlik ondan gidecek. Efendim Hz. Allah’a yönelecek. Ruhu inayet kanatlı kuşlar gibi Allah’a mülaki olacak şekle gelecek. Zikrin böyle iyileştirici gücü vardır.’’
O zaman şöyle bir soru çıkıyor. Rufai mensubu olmayan birisi Rufai günlük virdi çekerse aynı feyzi alabilir mi?
‘’Mutlaka faydası olur da icazetli insan kadar faydası olmaz. Yani şöyle söyleyim: Diyelim ki Kur’anı-ı Kerim’i siz kendi kendinize okuyorsunuz. Hocanın yanına gidiyorsun. Hoca diyor ki: Olmadı. Bu ahkâm, hüküm cümlesidir. Burda Allahu ekber ifadesinde keb, be ve re sert söylenmelidir. Hükmü böyledir. Burda idgam vardır. Burda harfi medler vardır. Zikirde de zikrin kendine özgü bir ahengi, nağmesi vardır. Bu işte bardak metaforunu verdik ya içi dolunun boşa akması gibi yani bir öğreten bir öğrenen olması gibi. Yani ilim ve ibadet veya ezkâr veya virt mutlaka bir öğretici tarafından öğretilir, muhafaza edilir, mutlaka öğrenilir, kendinden sonraki nesillere intikal ettirilir. Hiçbir mürşit hiçbir mürit kendinden bir şey koyamaz. Nakletme hususunda borular gibidir. Yani ana kaynaktan alınan Resullullah’tan alınan kaynak hiçbir yeri değiştirilmeden muhafaza edilerek sonraki nesillere intikal ettirilir. Bir bayrak yarışı gibi, bir sancağın devredilmesi gibi. Burda yâdıma gene şu geldi: Hz. Fatih Sultan Muhammed Hazretleri İstanbul’u fethettiği zaman halveti şeyhlerinden Cemalettin Halveti Hazretlerine diyor ki: Hz. Resulü Zişan Efendimiz لَتُـفْتَحَنَّ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ . فَـلَنِعْمَ الْأَمِيرُ أَمِيرُهَا، وَ لَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُ Le tuftehanne’l-kustantîniyyetu. Fe le niğme’l-emîru emîruhâ, vele niğme’l-ceyşu zalike’l-ceyş. Mutlaka Konstantinopolis fethedilecek, orayı fetheden asker ne güzel asker, o askere emir veren amir kumandan ne güzel kumandan. Allah bize nasip etti. Acaba bu topraklar küffar eline geçer mi? Hünkârım, şehirlerin ruhu vardır. O ruh yetmiş bin kelime-i tevhittir. Bu topraklar üzerinde zikredildiği müddetçe Allah bu toprakları küffar eline geçirmeyecektir. Derhal Fatih Dersiâmını, medresesini bugünkü üniversiteyi yaptırıyor ve tahsili meccanileştiriyor, ücretsiz hâle getiriyor. Büyük bir kuyu kazdırıyor, üzerine mazgal geçiriyor. Diyor ki ‘Burda ilmi öğretmeye gelen hocalar, öğrenmeye gelen talebelerin ayağının altından çıkan tozu, ben vefat ettiğim zaman kabrimin üzerindeki toprağı değil, bunu koyun, şefaatimi ümit ediyorum. Dikkat ettiniz mi? Şehirlerin ruhu vardır. O ruh bunların tahsil edildiği mekânlarda bunlar arzın yüzüne vurulmuş mühürlerdir. Hz. Yavuz Sultan Selim de aynı kaygıyı güdüyor. İbn-i Kemal: ‘Ceddinizin usul ve esaslarını devam ettirdiğiniz müddetçe bu topraklar tekrar küffar eline geçmeyecektir.’ diyor.’’
11. bölüm sonu