Erzurum’da Abdülbaki Çınar Hocamızla Rufailik üzerine söyleşimize devam ediyoruz.
Rufai müritleri Rufai dergâhına girerken mürşidi kâmil veya müritlere neden ya hû demektedirler?
‘’Rivayet edilir ki Hz. Resulü Zişan Efendimiz Rabbimizle görüşmeye gidince Cibril-i emin aracılıyla Rabbimiz diyor ki: ‘Sağ ayağını kaldır, sol ayağının başparmağı üzerine koy.’ Buna ayak mühürleme denilir. Yani ikilikten geçtim, bir olmaya bir olan Allah’a yönelmeye geldim, kesretten vahdete geldim, manasını ifade eder. Sağ el iki göğüs kemiği arasına konulur. Sol el böğrüne konulur. Orada Resulümüz Rabbimize: ‘Ya Hû’ Hz. Allah’ın da: ‘La ilahe illa hû’ diye mukabelede bulunduğunu temsilen mürit mürşidine ‘Elimi kolumu bağladım. Bir olan Allah’a vasıl olmak üzere nefsim ve benlikten geçtim, buraya geldim.’ manasını ifade eder. Allah’a vasıl olmayı ifade eder. Ordaki La ilahe illa hû Allah’tan gayrı hâkimiyet hikmet sahibi olmadığını bir olan Allah’ın varlığını onun ahkâmı şeriyesi üzere bir yol olduğunu ifade etmek için kullanılır.’’
Rufailik elbette şiş batırma ritüelinden ibaret değil. Fakat en çok merak edilen konuların başında Rufai zikrinin çok tanınmış ve dikkat çekmiş bir özelliği olarak yanak, karın, gırtlak gibi vücudun değişik yerlerine şiş batırma, ateş üzerinde çıplak ayakla yürümek, kızgın fırına girmek, "gül" denilen akkor hâlindeki kızgın demiri yalamak ve çıplak bedene değdirmek, ağzına ateş almak, keskin bıçakla vücudunu kesmek nereden gelmektedir? Bu uygulamalara ne denmektedir?
‘’Sondan başlayarak bunlara burhan deniliyor, delil deniliyor. Mesela asr-ı saadetten sonra Seyyidin Ahmed Er Rufai Hazretlerinin şahsında Hz. Resulü Zişan Efendimizi ziyaret edip de olağanüstü hâller cereyan edince kendi ihvanlarının cünun noktasına erip bunları tatbik ettiklerini duyuyoruz. Benim çocukluğumda da öyle şeylerin yapıldığını görüyordum. Şimdi ben kitabı yazarken bir fiili yaparken şu sualin cevabını araştırmaya çalıştım Murat Bey Hocam: Bunun İslam’a ve insanlığa faydası ne? Yani sizin kendinize şiş batırmanız, ateş üzerinde yürümeniz, hangi derde deva oluyor? Hâl böyle olunca günümüzde cehaleti izale etmek için âlim olmayı, cimriliğin panzehiri olan infak sahibi olmayı, kötü ahlakı bertaraf edip güzel ahlak sahibi olmayı, maharetli olmayı, doğan gün ile batan gün arasında değer üretmeyi, şimdi bunları esas aldığımız için bunları tarihin sayfalarına koyduk. Biz çıkarmadık. Onların günümüzde yapılmasını fayda mülahaza etmediğini, fayda yerine zarar getirdiğini çünkü hatırlayalım, bu işin dedik ya yaramaz ve çirkin ahlaklı insanlar tarafından da yapıldığını, istidrac denildiğini, Hint fakirlerinin de yanan cam kırıklarının üzerinde, ateşler üzerinde gittiğini yani sizin orada gidip maharet serdetmeniz İslam adına ne hayır getiriyor? Hiçbir şey. Yapılması elzem mi? Bu ayet değil hadis değil. Dinimizde ölçü yok. Yapılmamasından yanayız.’’
Bununla ilgili yaptığınız dönemlerde bir anınız varsa hocam buyurunuz.
‘’Bir zamanlar böyle bir iştiyak olunca şiş falan vurulduğunu dedem Hacı Mevlüd Babam pek müsaade etmezken ben ısrar ettim. Müsaade aldık. Kendimiz dahil olmak üzere bazı kardeşlerimiz bunları yaptılar. Şuna şahit olduk: Mesela kan akmadığını, ağrı ve acı hissedilmediğini, Hay esması üzerine yapıldığını, yapılınca insana daha bir muhabbet verdiğini gördük. Ondan sonra anladık ki tatmayan bilmez. Bunun da bir ölçüsü var, bir güzelliği var ama senelerdir biz bunlardan uzağız. Tekrar ediyorum mesela Kuzey Afrika ülkelerinde su arayan insanları görüyorum. Allah sizden razı olsun. Susuz bedenlere su kavuşturuyorsunuz. İşte depremlerde evsiz barksız insanlara devletimizin yanı sıra sivil toplum örgütleri -devletimizin yanı sıra- yiyecek, içecek, barınak yetiştiriyorlar. Şimdi günümüzde bize göre en büyük keramet istikamet üzere yaşamak, ihtiyaçlının ihtiyacını gidermektir. Ölçü o.’’
Anladım. Hocam el öpme geleneği Türk kültüründe anne, baba veya büyüklerine gösterilen saygının bir ifadesi olarak görülmektedir ki bizler de uyguluyoruz bekliyoruz çocuklarımızdan. Rufai müritleri de mürşidi kâmil ile görüşmeden önce el öpme davranışını nasıl gösterdiklerini anlatır mısınız? Bu el öpme şeklinin Hz. Ali’yle bağlantısını söyler misiniz?
‘’Rivayet edilir ki Hz. Resulü Zişan Efendimiz otururken Hz. Ali Efendimizin kulağına bir şey söylüyor. O da hemen Resulullah’ın avucunun içini öpüyor, yüzüne sürüyor. Peygamber Efendimiz de iki kaşının arasından öpüyor. Hacı Mevlüd Baba’yı ziyarete gelen insanlar -ben yanında çocuk öğrenciydim, sol dizini yere koyuyor, sağ dizi yukarda- mübarek elini öper, içini öptükten sonra yüzlerine yüzlerine sürerlerdi. O da iki yanaklarından tutar, o erkek müritlerin alnının ortasından iki kaşının arasından öperdi. Şimdi burda öpmenin bir dili var. Bunu da söylemek lazım. Şimdi büyük küçüğün alnından öper, bu şefkattir. Kişi emsalinin yanaklarından öper, bu sevgidir. Riyakâr; bir insana yaranmak için eteğinden öper, bu riyadır. El öpülür, saygıdır bizim kültürümüzde. Nişanlılar, evliler dudaktan öper, bu aşktır. Dolayısıyla öpmenin bir dili var. Mesela ben fakir, el öptüren insanlardan değilim.’’
Anladım hocam buna çokça rastlıyoruz.
‘’Kişi anasının, babasının üzerinde hakkı olan ilmi kendine öğreten hocasının elini öpmeli. Hizmetinde olmalı. Usul budur ama biz el öptürenlerden değiliz.’’
Sosyal medyada bunlar o kadar çok paylaşılıyor ki belli bir dergâha mensup mürşitler, şeyhler müritlerine özel günlerde, dini günlerde sıraya geçen müntesip olan veya olmayan kişilere sırayla el öptürüyorlar. Öptürmeyenler de var sizin gibi hocam. Bunların toplum tarafından gerçekten yanlış anlaşıldığı görülüyor.
‘’Onları bağlar. Biz yapmıyoruz. Biz musafahayı tercih ediyoruz. Kalpleri kalbin üzerine koyunca muhabbet izhar olsun, geçsin diye. Küçük veya büyük, günümüzde zaten çocuklar el öpmüyorlar. Kapıyı açtığımızda ilk onlar çıkıyorlar. Anadolu terbiyesinden, İslam terbiyesinden böylece de uzaklaşmış oluyorlar. Dergâha gelen bir insana şunu giyin, böyle davran denilmez. Bu, ordakilere bakarak onların tabiri caizse rengine boyanır. Yani mürşidin, ilmi öğretenin veya muhabbet kesbedene öyle bir iştiyak duyar ki onun elini seve seve öper. Ben mesela dün gittim. Profesör Doktor Mustafa Ağırman Hoca’mın ısrarla elini öptüm.’’
Saygıdan dolayı, ilminden dolayı, muhabbetinizden dolayı.
‘’Tabi, muhabbetimden dolayı öptüm. Hazret el öptürmek istemez ama ben ısrarla öptüm. Her gördüğümde seve seve öperim. Şimdi de bizde de bazen kerpeten gibi yakalayan kardeşlerimiz oluyor. Yani elimi kaçıramadığım için yüzüklü elimi perişan ediyor.’’
O durumda ne yapıyorsunuz hocam? :))
‘’Israrla öpüyor. Ona bir şey diyemiyoruz ama biz öptürmek istemiyoruz.’’
Tabi, kendisi o psikolojik atmosfere girmişse, onu hedef almışsa yapacak bir şey yok hocam.
‘’Aynen öyle.’’
13. bölüm