Erzurum’da Abdülbaki Çınar Hocamızla Rufailik üzerine söyleşimize devam ediyoruz.
Anadolu’da Rufailiğin önemli merkezleri var. Biraz önce söylediniz. Bunlar arasında başlıca nereleri sayabilirsiniz?
‘’Demin zikrettiğim gibi İstanbul başta olmak üzere Ankara’yı sayabiliriz, işte bizim Erzurum’u sayabiliriz, Kars’ı sayabiliriz -aklıma geldi, Kars’ta da kardeşlerimiz var- bunun yanı sıra Bursa’da tanıdığımız kardeşlerimiz var. Yozgat’ta tanıdığımız kardeşlerimiz var. Kayseri’de tanıdığımız kardeşlerimiz var. Onları saymak mümkün. Osmanlı İmparatorluğu zamanında alamet olarak tasavvufi kıyafetler giymişler. Günümüzde şimdi memuriyetten mütevellit veya Cumhuriyet nesli olmaktan mütevellit dedem Seyyid Hacı Mevlüd Baba yaşadığı dönemin mazbut kıyafetlerini giyindi ki ben de onu tercih ediyorum. Allah kısmet eder emekli olursam ne uzun ne kısa kararında bir sakal, sünneti seniyye olarak, halkın içinden birisi gibi böyle protokol şeyhi olmamak, kederde ve neşede bulunan insanlar arzu ettiğince mekanına kolayca ulaşılan, onunla sohbet edilen, dertlere deva olunan, varlığını nimet saydığımız işte insanlığın çalkalandığı savrulduğu dönemlerde ortaya yiğitçe çıkan; onları hakka, adalete, iyiye, güzele, doğruya ve sünnete davet eden insanlar olmaya gayret ediyoruz.’’
Bizim memlekette tabi Rufailiği araştırmadan önce Kayseri’nin Kapalı Çarşısında Rufai dergâhına geçtiğimiz Ramazan ayında iki defa iftara davet edildim. Gerçekten çok beğendim. İçlerinde bulundum. Çok güzel hizmet ettiklerini gördüm hocam. Sizlerin tanıdığı bildiğiniz kişiler.
‘’Saygı değer hocam bizler mesela aşure aylarında özellikle dergâh adına aşure pişirip dağıttığımız oluyor. Hani şehrimizde valiliğin, belediye başkanlarının bu hizmeti yaptığını da görüyoruz. Onun dışında Hz. Yunus bin Metta aleyhisselamı merkez alarak kardeşlerimize eğer ki evlerinde bir huzursuzluk, bir belayı musibete müptela olmuşsa Allah’ın gadabını söndürmek adına bir kurban veya diyelim ki evlatları üniversitede iyi bir yer kazanmışsa efendim veya Allah’ın kendilerine nimetinden dolayı Allah’a teşekkür etmek adına kurban kesilmesini, o kesilen kurbanın da fakir fukara olmakla beraber dergâh ehli tarafından yenilmesini, ardından dualar edilmesini, zikir yapılmasını, böyle şeyleri bizler esas alıyoruz, devam ettiriyoruz.’’
Bu esaslar, Rufai tarikatının esasları dediniz nelerdir?
‘’Rufai tarikatında bir, zikirler cehri yapılır. Pirimiz diyor ki: Yalnızken hafi toplum içerisinde cehri zikir yapın. Onu dışında diyelim ki biz mahallemizde bulunan Diyanetin atamış olduğu imamın arkasında namazları kılarız. Dedem Hacı Mevlüd Baba da öyle yapardı. Birtakım cemaatler kendini halktan ayırır, dergâhlarında namaz kılar, bunu doğru bulmuyoruz. Yani namazlar mutlaka camide kılınmalı, vakta ki o imam fasık olmadıkça Diyanet İşleri Başkanlığı bizim dini önderimizdir, onların ardında namaz kılar, üniversite âlimlerimizle irtibat kurmanın özellikle ilahiyat âlimlerimiz bizi merkeze bağladığına inanırız. Ne zaman ki dergâh medreseden yani ilimden, ilim de dergâhtan kopmuşsa her ikisinin zararlar verdiğini görüyoruz. Biz mevcutlardan farklı olarak tefsir çalışması yapıyoruz. Yani her toplandığımızda Kur’an-ı Kerim’de Yasin-i Şerif gibi, Tebareke suresi gibi, Fetih suresi gibi, Nebe suresi gibi, Kur’an-ı Kerim’in 30 cüzü yukardan aşağıya alarak anlatmak gibi yani esbabı nüzulü nedir? Rabbimiz bize burada ne emrediyor? Hz. Allah ile konuşmanın Kur’an-ı anlamak olduğunu anlıyoruz. Tabi anlarken de ehli sünnet vel cemaat metotlarını kullanıyoruz. Hocalarımız da bizim yolumuzu açıyor. Yani Erzurum Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanımız, profesörlerimizi zat-ı âlilerini ben çok severim, hürmetlerini sunarım.’’
İsimlerini sayabilirsiniz hocam arzu ederseniz.
‘’Prof. Dr. Musa Bilgiz Hocam var. Prof. Dr. Mustafa Ağırman Hocam var. Prof. Dr. Faiz Kalın Hocam var. İlk bakışta aklıma gelen insanlar bunlar. Allah razı olsun. Ahirete irtihal ettiler, mesela Prof. Dr. Hamza Aktan Hocamız vardı. Fetvalarımızı biz ondan sorar, ondan alır, hanemize davet eder, ondan feyizler alırdık. Ben köy hizmetlerinde çalışırken Ramazan ayında yurtta kalan imam hatip öğrencilerini evime davet eder, hocalarıyla birlikte getirir, onlarla birlikte iftar açardık. Bir seferinde gelen kardeşlerimizin çoraplarının yırtık olduğunu görünce çorapları da hediye etmeyi hep planladık. Yani halkın içinde olmak doğrusu güzel.’’
Biraz önce aslında Rufai tarikatının diğer tarikatlar Nakşibendi ve Kadiri tarikatlarına göre farklı ve benzer yanlarını söylediniz.
‘’Usullerde farklılık var. Yoksa hepsinin dini İslam, hepsi Allah’ın ayetini Peygamber Efendimizin hadisini esas alıyor.’’
Bir cehri zikir farklı hocam.
‘’Tabi tabi.’’
Başka temeldeki farklılıklar neler?
‘’Bir de Hazret mesela vahdeti vücut nazariyesiyle birlikte vahdeti şühut nazariyesini benimsemiş. Ufuk olarak demiş ki: Yaratılan her varlık cenabı hakkın zatına şahittir. Bizatihi o değildir. Biz de burdan şunu anlıyoruz: Üzüm asmadandır ama asmanın kendi değildir. Kul Allah’tan yaratılmıştır ama hâşâ Allah’ın kendi değildir. Her varlık Cenabı Hak’kın zatına şehadet eder. Tabloya baktığımız zaman bu bize neyi gösterir? Bu, ressamı ifade eder. Bir esere baktığımız zaman oranın mimarını, inşaat mühendisini yani o eser vücuda getireni ortaya koyar. O, onun varlığına şahittir. Mesela Hacı Ahmed Baba türbesi hakikaten inancımızı mimariye akseden harikulade remizlerle donanmış bir şey. Bu; başkanı olarak evvela benim fikirlerimi, bu sahada mimarımız Mehmet Ayverdi Bey’in dehasını, orayı yapan sanatkârın da sanatkârlığını ifade eder. Yani ordan baktı mı mutlaka biz görüneceğiz.’’
Şimdi şöyle bir soru aklıma geliyor: Toplumda tabi farklı gruplar var. Rufai tarikatı toplumun hangi kesimine hitap etmektedir?
‘’Yani toplumda aslında mesela Hacı Mevlüd Baba’nın şahsında TRT mensupları çok gelirdi. İşte yargı mensuplarından gelen olurdu. Özellikle polislerimiz suç ve suçluyla ilgilenen stres ve stres yükü altında olanlar Hacı Mevlüd Baba ile aynı camide namaz kılmak, aynı sofrada yemek yemek, onun sohbetini dinlemek, nazarına muhatap olmak… İşte Hazret Cebrail aleyhisselamın Peygamber Efendimize muhtelif zamanlarda okuduğu duaları okuyunca o kişiler rahatlayarak dönerdi. Biz de aynı usulü ve esası benimsiyoruz. Yani biz Allah’ın emirleri olan Ramazan ayında oruç tutmak, camide namazlarımızı kılmak, ehli sünnet vel cemaat akaidi üzere sağlam bilgilerle donanmak, halkın içinde olmak. Mesela Şehit Yakup Babamız 22 Aralık 1914’te efendim artık tedrisatın dergâhtan kalkıp cenk meydanlarında düzenli ordunun emrine girmek olduğunu vaaz etmiş, 60 ihvanıyla birlikte 17. Kolordu Komutanı Galip Paşa’ya bağlı 33. tümende Yüzbaşı Cevat Bey’in birliğini takviye etmek üzere 22 Aralık’ta başlayıp 5 Ocak’ta biten o savaşın 2 Ocak 1915 tarihinde 30 bin Osmanlı neferin şehit olduğunda şehit olmuş ki büyük bir iftihardır.’’
Allah rahmet eylesin.
‘’Yani 15 Temmuz’da hatırlıyoruz. O tankların altına giren yiğitler, tankların üzerine çıkan vatan sevdalıları şimdi onları gördüğünüz zaman tabi ki onların içinde olmalı. Rufailer savaşlarda akıncı birliklerinin içinde olmuş. Sadece bu Rufailere özgü olmamalı. Nakşiler de, Mevleviler de, Kadiriler de harici kolları da hepsi böyle olmalı. حب الوطن من الإيمان Hubbül vatan min el iman. Vatan sevgisi her şey önde gelir. Bir insan kendinden olan ulu’l-emre itaat ki başımızın tacıdır. Efendim olayı böyle düşünmek lazım.’’
10.bölüm sonu