
ÇÖKTÜ GÖNLÜMÜZÜN BİLGİSAYARLARI,YETİŞ YA MUHAMMED(AS)!
Nihat KURTOĞLU
Doğu ve batı arasında coğrafi konuma sahip olan Türkiye aynı zamanda kültürel olarak da doğu ve batı arası bir psikososyal oluşuma
doğal olarak sahiptir. İnsanların yaşadıkları coğrafyalar onlara yalnızca bazı fiziksel özellikler kazandırmakla kalmayıp aynı zamanda milli kültürlerinin de farklılaşmasında etkili olmaktadır. Bu durum kimi zaman global dünya kültürü ile entegre olma,ve bütünleşme gibi insanların yakınlaşmasına neden olabileceği gibi bazı avantajlar sağlasa da, genellikle de bazı dezavantajlara sebebiyet verebilmektedir. İşte bunlardan biri de inanç ve milli kültürümüzdeki yozlaşmalardır. Böylesine stratejik önem taşıyan bir coğrafyada bazılarının tanımladığı gibi “din dil ırk kültür vb. birliğinin kuvvetli bir yapı oluşturması ve bu güçlü yapının içte dışta kötü niyet besleyen odaklara karşı durabilmesi için elzem görünmektedir. Ancak geldiğimiz şu noktada din,dil,ırk ve kültür birliğinde saafiyet sağlanması millet açısından oldukça zordur.Devlet adam ve kurumlarının bu birliği kısa ve orta vadede sağlamaya kalkışmasının olağan üstü sakıncaları en önce 20. YY’ın sonlarında dağılan SSCB gibi komünist rejimlerde gözlemlenmiş ve ne yazık ki insanlık müslümanı, hristiyanı ve yahudisiyle kanlı bir yüzyıl yaşamıştır.
İnsanları ve insanlığı bu ve benzeri zulüm ve felaketlerden korumak istiyorsak onların kalplerine hitabeden evrensel boyuttaki islamın genelgeçer ilkelerini insanlığın hizmetine yeniden sunmalıyız. Bu sunum öyle yapılmalı ki,etten ve kemikten yaratılmış olan hiçbir akıl sahibi bu kutlu çağrıyı kulakardı edememeli. İnsanlığı tek bir dinde toplamak esasen imtihanın sırrına aykırı ve de mümkün değildir. Bu yüzden kafirun suresinin son ayetinin vurguladığı; “Sizin dininiz size, benimki bana.” Düsturu esasen sevgi saygı ve hoşgörüyü vurgulamaktadır ki, varsa ve olacaksa laiklik denen şey de böyle anlaşılabilir.
Kimileri metodolojik açıdan doğru bulmasa da kanaatimizce ekilecek tarlanın yabani otlardan temizlemek anlamında yapılacak en önemli şeyin öncelikle kapitalizm,komünizm vb.bütün İslam dışı baskıcı, totaliter sistemlerin prangalarından insanlığı azade edebilmek ve onların yerine de özelde ve en başta İslam olmak üzere insanlığın evrensel değerlerini yeniden aktif hale getirmek olduğu muhakkaktır. Şöyle bir örnek verecek olursak:Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Kürtler başta olmak üzere bütün etnik gruplarla birlikte ve barış içerisinde yaşadığımız tarihi bir realitedir. Bu iki büyük devletimizin gerek isim gerek muhteviyatlarıyla belli bir ırka dayalı olmadığı gerçeği ve bu hususun devletlerin ömürlerine etkileri ayrı bir araştırma konusudur. Yukarıda değindiğimiz aynı ırklar ve etnik gruplar ne oldu da 70-80 yıl gibi milletlerin hayatında hiç de uzun sayılamayacak bir sürede birbirlerine olan sevgi saygı ve hoşgörülerini büyük oranda kaybettiler?! Trajikomik bir fıkra bu olayı daha iyi anlamamıza yardımcı olur sanıyorum.Yaptıkları bina çökünce binayı yapan mimar mühendis,müteahhit gibi sorumlular binanın neden çökmüş olabileceğini düşünmeye ve dahi tartışmaya başlarlar.Bir taraftan da bu çöküşün ne kadarlık bir zarara malolduğunu hesaplamaya çalışırlar. Mühendis: “şu kadar demirden şu kadar çimentodan, şu kadar şundan bundan zararımız var, vah tüh derken müteahhit olan temel şöyle lafa karışır: “Merak etmeyin uşaklar,zararımız oyle çok fazla değildur.” Diğerleri: “Nasıl olur? Hesap ortada.” Diye karşılık verirler.Temel devam eder: “İyiki sizin söyleduğunuz kadar demir ve çimento koydurmamişum. Koydursaydum şimdi zararimuz çok daha fazla olacak idi.”
Bu milletin 1000 yıldan fazla bir süredir kardeşçe yaşamasını sağlayan çimentosunu(İslam) çalar,milletin kültür birikimi demek olan dilini değiştirirseniz,kalbinden ve kafasından sökmeye çalışırsanız, koskoca bir millet çınarını
Şimdi tarihi tersine döndürme zamanı. Yaşadıklarımızdan aldığımız ders ve ibretlerle geleceği iman ile inşa etmenin vaktidir. Yılmadan, yorulmadan, durmadan, darılmadan ne kadar etnik grup adı ve kafatası markası varsa,hepsini islamın engin muhabbet ummanlarında mezcedebilmeli ve şeytan mantığı ürünü olan çağdaş cahiliye kalıntılarını tek tek ortadan kaldırmalıyız. Efendimizin tabiriyle “bir tarağın dişleri gibi eşit” olmalı.Etnik aidiyet olarak insanlığı, inanç sistemi(din) olarak islamı(cemaat, tarikat ve tüm mezhepleriyle. Hatta bila mezhebiyle), amaç olarak takvayı(Allaha ve insanlara karşı kulluk bilinci) beynimize, belleğimize,gönlümüze ve kalbimize nakış nakış örgülemeliyiz.
İnanmalıyız ki,Hun imparatoru, Attila’nın dediğinden esinlenerek “titre ve kendine dön!” yerine : “Aslına (fıtrat) dön ve cihanı titret!(Korkut anlamında değil.). “inanıyorsanız üstünsünüz.” Kutlu sözünü gelin bir de şöyle anlayalım: Üstün değilseniz gerçek anlamda inanmıyorsunuz. İnanç sisteminizde eksiklikler ve bozukluklar var! Kimse bu bozuk proğramla insanlığa örnek ve önder olamaz.Kuran ve sünnete dayalı itikadi proğramımızın restorasyonu elzemdir. Öyleyse söyleyin bana; Hz.Muhammed’den daha ehil bir İslam bilgisayarı proğramcısı var mı? Şimdi tarihi tersine döndürme zamanı. Yaşadıklarımızdan aldığımız ders ve ibretlerle geleceği iman ile inşa etmenin vaktidir. Yılmadan, yorulmadan, durmadan, darılmadan ne kadar etnik grup adı ve kafatası markası varsa,hepsini islamın engin muhabbet ummanlarında mezcedebilmeli ve şeytan mantığı ürünü olan çağdaş cahiliye kalıntılarını tek tek ortadan kaldırmalıyız. Efendimizin tabiriyle “bir tarağın dişleri gibi eşit” olmalı.Etnik aidiyet olarak insanlığı, inanç sistemi(din) olarak islamı(cemaat, tarikat ve tüm mezhepleriyle. Hatta bila mezhebiyle), amaç olarak takvayı(Allaha ve insanlara karşı kulluk bilinci) beynimize, belleğimize,gönlümüze ve kalbimize nakış nakış örgülemeliyiz.