Nihat KURTOĞLU

Siyonist Kanser Toplumu: Yahudiler

Nihat KURTOĞLU

Görüldüğü gibi Siyonist Yahudiler ve onun kankası Evangelist Hıristiyanların yıllardır sürdürdükleri vahşet bir türlü sona erdirilemiyor. Zaman zaman sıkışan zalimler görünüşte bir anlaşma yapıyorlarsa da en kısa zamanda bu anlaşmanın boşuna yapıldığını gösteriyorlar ve biz tahminlerimizde yine yanılmıyoruz.

Hz. İbrahim’den bu yana Hz. İshak’ın ve Hz. Yakub’un soyu ve oğulları olmakla övünen bu melunlar, zaman zaman kendi peygamberlerini öldürmekten de geri durmayarak ilahi yasaları kafalarına ve keyiflerine göre değiştirerek, ekleyerek veya çıkararak Allah’ın lanetini kendi üzerlerine çekmeyi başardılar.

Babası Davut’tan sonra krallığın başına geçmiş ve MÖ. 990-930 yıllarında yaşamış olan Hz. Süleyman’ın dönemleri onlarında en çok özledikleri dönemlerdir. Bunun hasretiyle ağlama duvarının önünde gerek Tevrat okuyarak ve gerekse dualar ederek ağlar ve o günlerin hayalini kurarlar. MÖ. 587 yılında 2. Nebukat nazar tarafından yıkılan Yahudi devletinden sonra MS.70’de Yahudilerin son devletleri de Romalılar tarafından yıkılmıştı. O günden sonra yaklaşık 2000 yıllık bir sürgün hayatı yaşayan ve gittikleri her yerde sorun çıkaran veya sorunun parçası olan seçkin olduklarına inanan Yahudiler, hiçbir kavimle uyum içerisinde bir hayat kuramadılar. Er geç yaşadıkları veya çıkardıkları sorunlar yüzünden ya otorite  tarafından sürgün edildi veya kendileri başka yerlere göçmek zorunda kaldılar. 2000 yıl süren bu sürgün hayatı onları derinden etkiledi. Tanrının 1. Sınıf, seçkin ve üstün kulları olmasına rağmen Tanrı Yehova’nın yarattığı yeryüzüne sığmıyorlar ve bir türlü huzura kavuşamıyorlardı. Onlara bırakın kendilerine vadedilen topraklarda yaşamayı gittikleri her yerde huzur ve sükuneti çok gören Yehova’nın kendilerine kul köle olarak kutsal kitapta belirttiği insanlar huzur vermiyorlardı. Onlarda her buldukları fırsatta o insanlardan intikam almayı kendilerine bir görev addediyorlardı. Ne de olsa Yehova bu insanlardan kendilerini üstün kılmış ve onların hepsini kendi hizmetlerine amade kılmıştı.

Tarihi süreç böyle gelişmesine rağmen çok daraldıklarında kendilerini gizliyorlar ve değişik isim ve kimliklerle Siyonist faaliyetlerini sürdürüyorlardı. Ama her zaman Kudüs başkentliğinde bir İsrail devletini arıyor, özlüyor ve hayal ediyorlardı. Kendi dinlerinden kaynaklı hayat ve hayata bakış açıları onları gittikleri her yerde darda ve zorda koyuyordu. Ancak Tanrı Yehova nasıl olsa bir gün İsrailoğullarının soyundan bir “mehdi”yi gönderecek ve yeniden Davut ve Süleyman dönemlerinde olduğu gibi muhteşem bir krallıkları olacaktı. Hayalleri tamamen gerçek olacaktı. O zaman onlar da bütün Dünya’ya hâkim olmanın yollarını aramaya devam edecekti. Bu amaç doğrultusunda önlerine çıkan her kes ayırt edilmeden bertaraf edilebilecekti. Ne de olsa bu kutsal bir dava idi ve Yehova’nın kendilerine vaadi idi. 

Yıl 1492, Endülüs İslam devleti yıkılmış yerine Hıristiyanlar bir devlet kurmuştu. İç çekişmeler ve iktidar kavgaları yüzünden tamamen zayıf düşmüş olan Endülüs İslam devleti Osmanlının da askeri destek ve yardımlarda yetersiz kalması yüzünden ne yazık ki elden çıkmıştı. Yeni krallığın başındaki Hıristiyan kral da zalim çıktı. Topraklarındaki Müslümanları ve Yahudileri sürgün etti. Ya gidecekler ya da öleceklerdi. Zulüm çanları çoktan çalmaya başlamıştı. Tanrı Yehova kutsal kitaplarında binbir müjde ve ayrıcalık vermişti ama Davut ve Süleyman as.(Bu ikisi Yahudilere göre peygamber değil kraldır.) dönemleri dışında pek de parlak bir hayatları olmamıştı. Orada burada sürgün hayatı yaşamak zorunda kaldıkları gibi  tanrı Yehova’nın vadettiği seçkinlik ve üstünlükler de yaşanamamıştı. 2000 yıllık tarihi süreçte tabiri caiz ise sürüm sürüm sürünmüşlerdi. Tanrılarının kendilerine vadettiği üstünlük, seçkinlik vb. ayrıcalıklar kendilerine mutluluk getirmediği gibi son derece huzursuz ve mutsuz bir hayatları vardı. 

Tanrı’nın vaatlerinin hiçbiri gerçekleşmedi. Sonunda mehdi inancına sarıldılar. Ne de olsa umutsuz, hayalsiz yaşanamıyordu. Artık bir mehdi gelecek ve onlara özlemini duydukları hayatlarını geri verecekti. 

19. yüzyıldan başlayarak sanayi devrimini gerçekleştiren ve Laiklik sistemiyle Hıristiyan ve ruhban sınıfının hegemonyasını bertaraf ederek bütün güçlerini birleştiren Dünyanın kodaman zalim ve kafirleri ve iç ortakları Osmanlıyı yıkıp dünya hakimiyetini ele geçirdikten sonra 1948’de Filistin topraklarında bir İsrail devleti kurmaya muvaffak oldular. Dünyanın siyaset ve adalet(sosyopolitik)  dengesi bozulmuş ve iki büyük Dünya savaşı yaşanmıştı. On milyonlarca insan feci bir şekilde hayatını, yüz milyonlarca insan sağlığını, yurdunu ve umudunu kaybetmişti. 

2.Dünya savaşında Adolf Hitler milyonlarca Yahudi’yi hunharca öldürmüştü. O zamanların mazlumları idiler. Ama şimdilerde ABD’nin de iplerini ellerinde bulunduran Siyonist Yahudiler özelde Müslümanlar olmak üzere bütün Dünyadan intikam alıyorlar. Halbuki onları İspanya’da ölümden kurtaran Osmanlıydı, Müslümanlardı. Filistin’de bebeklere kadar herkesi ayırmadan öldürüyorlar. Halbuki Hz. Musa’ya Sina dağında indirilen ve Tevrat’ın da aslı, anayasası olan 10 emirin arasında “öldürmeyeceksin” maddesi bulunuyor. Ne yazık ki Hz. Yakub’un soyuna bağlı olduklarını iddia eden bu günkü Yahudiler peygamberlerini dahi öldürecek kadar gözleri dönmüş ve hala da önlerinde engel olarak gördükleri kadın kız, çoluk çocuk demeden herkesi öldürmeye devam etmektedir. 

Etkisiz eleman durumunda ki Müslümanlar ve güya Birleşmiş Milletler son derece cılız kınamalarla yetiniyor. Filistin’de ki bir avuç mücahit Müslüman’ın canı pahasına verdiği mücadele onları şimdilik frenlemiş görünüyor. Ancak onların sözlerine asla güven olmaz. Tevrat’ın bir diğer ismi “Eski Ahid”dir. Yani Tanrı Yehova ile yapılmış bir antlaşma demektir. Tanrıyla yaptıkları antlaşmayı hiçe sayan, bozan veya değiştirenler acaba hangi anlaşmaya sadık kalabilirler? Bu nedenle barış anlaşması  her an savaş ortamına dönebilir. Bu süreçte insani yardımlar ulaştırılırken askeri mühimmat yardımlarının da bir yolu bulunmalıdır. Çünkü 2 milyarlık İslam aleminin onurunu bir avuç Filistinli mücahit Müslüman korumaktadır. Bu ise Müslümanlar için beka ve hayat memat meselesidir. Müslümanlar için de silkiniş, diriliş ve yeniden Müslümanca varoluşun belki de son fırsatıdır. Aksi halde İslam dünyasını daha büyük zilletler, felaketler, cezalar, haktan ve hakikatten kopuşlar ve Hafazanallah yok oluşlar beklemektedir. Bütün bu olumsuzluklardan Allah’ sığınırız! Vesselam!

Yazarın Diğer Yazıları