Nihat KURTOĞLU

TAVIR KOYABİLMEK , AMA NASIL?

Nihat KURTOĞLU

Düşünüyorum o halde varım.”Eski Yunan felsefecilerden Dekart’a ait bir söz olan bu ifade elbette içerisinde çok önemli doğrular barındırmaktadır. İnsani diğer bütün varlıklardan ayıran bu meleke kaybedildiğinde insanın başına neler gelebileceğini göstermesi açısından içinde yaşadığımız çağ emsali bulunmaz olsa gerektir. Yaşadığımız çağda ki sıkıntılarımızın büyük çoğunluğu insanların bu melekelerin dumura uğratılmasından  yada  uğramasından kaynaklandığı muhakkaktır.

İnsanın fizyolojik yapısında içerisinde beyin denilen kumanda merkezinin dik surette duran  insanın  zirvesi sayılabilecek olan kafa tası içinde yerleştirilmiş  bulunması, oradaki nesnenin paha biçilmez mücevherler gibi korunması inanç ve fikir hırsızlarının müdahalesinden  gizlenme laf cambazlarının düzenbazlıklarına karşı dikkat çekilmesi anlamına gelemez mi? Kuranda oldukça fazla miktarda “Akıl etmez misiniz  Düşünmez misiniz ibret almaz mısınız bunları ancak akıl sahipleri anlar. v.b” birçok ifadeler akıl ve türevlerinin ne denli kıymetli hazineler olduğunun bariz birer göstergesi  değil de nedir.Zira bu kainatta yaşamanın  sırrını ancak akıl ile çözebilmekteyiz.Mevlana’nın deyimiyle Kainat serpilmiş kuran ,kuran    ise dürülmüş kainattır.”Bu muammayı çözebilecek unsurların başında tabi ki peygamber gelmektedir ancak peygamberler  de öğretileri akıl sahiplerine yöneltmişlerdir.Nedense zamanımızın Müslümanların da  bu melekler bir başka boyutlarda bozguna uğratılmış ,  çağın getirdiği sorunlara İslami bir bakış açısı yakalayıp sorunların üzerine gitmek  yerine çağlar öncesinin anlayışlarıyla  çağımızın sorunlarına çözümler üretmeye hatta  üzerinde hiçbir değerlendirme yapmaksızın olduğu gibi teslimiyeti kendisine  ilke olarak seçmiş görünüyor.Kendi  zamanında kullanılmayan aklın çağlar öncesinin derin dondurucularında işlevlerinin dondurulmuş bulunması çağın Müslümanlarının kaybetmesine temel teşkil eden tutumdur.Ancak bu tutum ilke mi?İlkesizlik midir.Tartışılabilecek bir olgudur.İslam dininin getirmiş olduğu inanç esasları arasında böyle körü körüne bir teslimiyet yoktur.Asrı saadette yaşamış  müminler hiçbir zaman Allah Rasulü  de körü körüne bir teslimiyet taraftarı olmamıştırlar.Örneğin ağaç dikimi ve aşılanması hususunda sahabeden biri “Sizin bu uygulamanız vahiy den mi yoksa sizin kendi görüşünüz mü.Şeklindeki soruyu Rasulullah'  a yöneltmiş Rasulullah da “hayır  bu uyguluma benim kendi kanaatim” diye karşılık vermiştir.Bunun üzerine sahabe bu işin doğrusu şu  şekildedir.Diyerek doğru olan yöntemi Allah Rasulune bildirmiştir. Allah rasülü de siz bu hususta benden daha bilgilisiniz diye karşılık vermiştir. Çoğaltabildiğimiz örnekler bize asrı saadette karşılarında bizzat peygamber bile olsa o zamanın müminleri kendi görüşlerini beyan etmekten kaçınmamışlardır.İnsan aklıyla insandır.Bunun için de insan yaptıklarından sorumludur. Başka türlü sorumlu tutulmasının geçerli  bir mantığı  olabilir mi?. Elbette ki insan kendi iradesi ile yapıp ettiklerinde sorumludur. Çağımız Müslümanların da   bol bol bulunan bu tür yaklaşımın zamanımızın sorunlarının katlanarak bu seviyelere  kadar gelmesinde açık bir etken olduğunu düşünüyorum.Takınılan nötr  tavrın (gereken önemi vermeyerek vurdum duymaz bir tavır sergilemek sahipleri kıyamet günü bu  tutumlarının hesabını nasıl verecekleri   hususunda  da yine nötr olabilecekler mi? Şairin dediği gibi;
Nesiller mahvolurken küfrün batağında
Uyuyanlar mümin mi? Sıcacık yatağında
Bu dünyada gerekenleri yapmayanlar hakkında gerekenleri   yapılacağı şüphesizdir.”Kim zerre kadar iyilik yaparsa onun karşılığını  kim de zerre kadar kötülük yaparsa onun karşılığını görecektir.” İlahi hukuk maddesi gereğince mahkeme kararını verecektir. Bu çetin karar aleyhimizde tecelli etmeden bizi diğer varlıklardan ayıran aklımızı kullanmamız kaçınılmazdır. 
Ne beyazlar eklenmiş gitde bir bak aynaya
Kalır mı ki bu kubbe altında oynayana
Kaçsan da çıkış yok, bir o yana bir bu yana
Hakkın kullarına hüzün yok o gün
Şöyle bir  soru sorulmak istenilebilir ;yalnızca akıl bir yola çıkmak ne derece doğru bir yaklaşım sayılabilir? Hak vermemek mümkün değil zira yalın bir aklın insanı  çoğu zaman yanılttığı sabittir. Bu nedene ki  bir çok İslam alimi bu noktada aynı endişeleri paylaşmış ve bu konuda kafa yormuş bulunmaktadırlar. Bir çok  müslümanın da itikadi olarak bağlandığı imamı Matüridi v.b İslam düşünürleri aklın nakil yani kuran ve sünnet ile birlikte kullanılması  gerektiğini yalın aklın  sağ salim maksuda  ve doğru menzile ulaştırmak hususunda insanı yanıltabileceğini  ifade etmiştir.Kuranın paha biçilmez hazinelerine götüren anahtarların  başında şüphesiz akıl bulunmaktadır.Öyleyse geriye bu anahtarların nasıl nerede  ve ne şekilde kullanılması gerektiği husus u kalmaktadır.
Sanırım  zamanımızın Müslümanlardaki  statükoculuk   ve fıkhın tekamüllünün  tamamlanmış olduğuna  olan kesin inançlar çağımız Müslümanlarını kendilerine yapacak fazla bir işin kalmadığına inandırmış görünüyor.Böyle olsaydı dünya Müslümanlarının hiçbir sorunu olmamalı değimliydi.Her şeyi bir kenara bırakalım şu içinde bulunduğumuz zilleti nasıl açıklamak mümkün olabilir?Dünya Müslümanlarının yaşadığı hemen bütün devletler  baktığımızda  hepsinin halinin diğerini aratacak durumlarda olduğu çağın bir gerçeği değil de nedir. Ya kendilerine İslam devleti adı verildiği halde insan hak ve hürriyetleri  v.b açılardan özellikle Müslüman kimlikli vatandaşlarına   doğu bloğu ve komünist ülkelerde bile nadir rastlanabilecek muamelelerin reva görülmesi hangi gerekçelerle açıklanabilirki? Evindeki çoluk çocuğuna bile bir şeyler vermekten aciz   meydanı boş bulduğunda mangalda kül bırakmayan çağ Müslümanlarının halet-i ruhiyesi nasıl izah edilebilir.Böyle bir toplum hangi şekilde tavsif  edilir,hangi kategorilere sığdırılır? Nereden başlanmalı ki kısa yollardan sonuca ulaşabilirsin?Karşısındaki insanlar  her an için Müslümanlıklarından dem  vuran insanlar değil mi?Öyleyse HZ Muhammed as in müşriklerle yaptığı mücadelelerle kullandığı  yöntem zamanımızın insanları içn de uygun  olur mu?Bir alanda mükemmel bir Müslüman görüntüsü veren kimileri başka bir alanda gayr-i Müslimleri bile gerilerde bırakabilecek kadar maharet sahibi ..Bu insanlara bilmem hangi doktor hangi reçeteyi yazmalı  yoksa en kolayından harici mantığı ile hepsini  cehenneme  gidecekler listesine mi almalı?En katı müşriklere bile ne denli şefkatli yaklaşınımlarını bildiğimiz HZ  Muhammed SAV'ın yine her konuda olduğu gibi bu hususta da bize örnek teşkil ettiği muhakkaktır.Zira o bütün davranışlarını kurana dayandırmış kendiliğimden asla bir şey yapmamıştır.
 Zikri ilahide geçen “Eğer sen katı biri olsaydın çevrende bulunanlar dağılıp giderlerdi” Mealindeki Allah fermanı bize de hitap etmekten şüphesiz.
İnsan için çalıştığından başkası yoktur.Allah insana gücünün yetmeyeceğini yüklenemez. Muhammed sizden birilerini babası değildir.”.v.b Kuran ayetleri asr-ı saadette olduğu gibi zamanımızda  da aynı mücadeleyi yürütmeye çalışan aynı ızdırapları yaşayan aynı çileleri çekmekte olan günümüzün iman erlerine de hitap etmektedir. Bu ifadeler omuzlarımızdaki yükü hafifletmediği gibi İslamın mesajına kulak tıkayanların kaçınılmaz zilletlerini de üzerimize yüklenmemektedir.Esasen öncelikli yapmanız gerekenlerden biri de başkalarından önce kendimize okları yöneltmektir. Zira kendisini kurtarmaya gücü olmayanların başkalarını  kurtarmaya  yeltenmedi ancak gülüp geçilecek cinsten bir olay olarak tezahür eder.Bu yöndeki ciddi çalışmaların akabinde ancak diğer insanlara  yönelmek icap eder. Aksi halde “Ey iman edenler niçin yapmadığınızı söylüyorsunuz  fermanıyla karşı karşıya kullanabileceği gibi insanlar arasında da ilkelerine sadık olmayan menfaatlerine göre yön değiştiren münafık tipi insanlar olarak tasvir edilmek kaçınılmazdır.

Yazarın Diğer Yazıları