Rasim ÖZDENÖREN

Cellât da olmayalım kurban da...

Rasim ÖZDENÖREN

 Biz, nizami ya da adı konulmuş bir savaşın içinden geçmiyoruz belki; ama nizami bir savaş sürecini yaşasaydık daha mı az tedirgin olurduk diye düşünüyorum.

 
Zaman zaman atıfta bulunuyorum, Faulkner'ın bir sözü var, insanın ne zaman bir bombayla havaya uçurulacağım korkusu kadar onu aşağılatan bir korku yoktur.
 
Milyonların öldürüldüğü o vahşi savaş ortamında, ölen de öldüren de insanlık haysiyetinin en alt mertebelerine indiriliyordu. Her şeyin kitleselleştiği bir dünyada ölümler de kitlesel olarak geliyor. Orada artık bireylerin hesabı dikkate alınmaz oluyor.
 
Oysa her bir insan tekinin kendi içinde yaşadığı kişisel dünya, başka hiçbir dünya ile, başka hiçbir galaksi ile ölçülemeyecek kertede değer ifade etmektedir.
 
Ölenin yakınlarından başlayarak düşünün bir: ölen kimse de, yaşı ne olursa olsun, bir anadan doğmuştur, bir babanın sahibidir. Ona çekilen emekleri tahayyül etmek zor değil. Emeklemeye başlaması, okul çağına gelmesi, arkasından bir meslek sahibi olması, evlenmesi, kendi çoluk çocuğuna sahip olması süreci ilânihaye götürülebilir.
 
İstatistiksel olarak bakıldığında ölen yalnızca bir adet kelleden ibarettir. Erich Maria Remarque bunu ne güzel anlatır Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok adını taşıyan romanında. Savaşın sonu gelmiştir, cepheden cephe gerisine bir mesaj gönderilir; mesaj "garp cephesinde yeni bir şey yok" bilgisini içermektedir. Oysa az önce sayfalar boyunca serüvenini izlediğimiz kahramanımız bir kör kurşuna hedef olup hayatını yitirmiştir. Kitlesel ölüm olmayınca ölüm yok sayılmaya başlamıştır. Oysa her bir insan tekinin hayatının değerini şu dünyada ölçebilecek herhangi bir kriteri bulmak, ona bir değer biçebilmek mümkün müdür?
 
Acaba hangi adalet terazisi bir insanın ölümünü başka insanlar nezdinde haklı çıkartabilir? Bunun ölçüsünü elinde tutabilen var mıdır yeryüzünde?
 
Albert Camus'ye bir kere daha hak veriyorum. "Kimsenin kimseyi öldürmemesini istemek tam anlamıyla bir ütopyadır, salt ütopyadır. Ama adam öldürmenin haklı görülmemesini istemek ütopya olarak çok daha hafiftir." Ve: "Benim ve benim gibilerin istediğimiz dünya, kimsenin kimseyi öldürmediği (o kadar deli değiliz) bir dünya değil, adam öldürmenin haklı olamayacağı bir dünyadır." Diyordu o ([email protected], Tarih: 08.02.2012).
 
Nedeni, gerekçesi her ne olursa olsun, kimsenin kimseyi öldürmediği bir dünya tahayyül etmek aptalcadır; ancak nedeni ne olursa olsun öldürmeyi haklı görmekse zalimcedir.
 
Öldürmenin haklı sayıldığı ve haklı görüldüğü bir dünyada öldürmeler karşılıklı olarak sürüp gider. Öyle de oluyor. Yalnız bu ülkede değil, dünyanın her yerinde bu zalimce katliamın önü alınamıyor.
 
Neden?
 
Basit değil mi: bir kez öldürmeyi haklı görmeye başladığın anda her öldürme bir öncekini kendine dayanak saymaya başlıyor.
 
Gene Camus'nün metaforunu ödünç alarak konuşursak cellât ve kurban olmayı reddettiğimiz takdirde bir uzlaşma zemini kurmamız beklenebilir. Değilse zincirleme ölümler baş aşağı yuvarlanıp gider.

Yazarın Diğer Yazıları