Rasim ÖZDENÖREN

Onurun ve zilletin yüzü

Rasim ÖZDENÖREN

 Kovuşturmadan kaçınmak için yasaya karşı hile yapmaya çalışanların durumunu bir de Sokrates'in tavrıyla karşılaştırarak ortaya çıkan tabloyu değerlendirmemiz gerekiyor.

 
Sokrates, hakkında ileri sürülen itham karşısında nasıl bir tutum almıştı? Aslında onun savunmasını baştan sona bir kere daha okumak gerekiyor.
 
Kendisini itham edenlere karşı onun tavrı şuydu: ölüme mahkûm edileceğini bile bile savunmasını yapmak!
 
İthamın haksızlığını bile bile kendini savunmak... Ve haksız karar verileceğini bile bile verilecek karara peşinen boyun eğmek...
 
Kendisini kaçırmak için teklifte bulunulmuştu, reddetti.
 
Haksız yere idam edileceğini söyleyenlere karşı da: "Haklı olarak idam edilseydim daha mı iyiydi?" diyerek idrakindeki hikmeti, yüreğindeki cesareti ve kişiliğindeki onuru ortaya koymuştu.
 
Sokrates niçin böyle yapıyordu? Acaba lüzumsuz bir gayretkeşlik içinde miydi?
 
O, aslında, hayatı boyunca savunduğu sözlerin hesabını hayatıyla ödüyordu.
 
Onu, gençlerin ahlâkını bozmakla itham edenlere karşı o, savunduğu fikirlerin bedelinin hayatı olduğunu söylüyor ve o bedeli hayatını ortaya koyarak ödüyordu.
 
Geride kalan bizlere ve tüm yaşayanlara da yaşadıkları sürece riayet etmeleri gereken bir ders veriyordu: eğer savunduğunuz fikirler, uğrunda ölmeye değer değilse niçin o fikrin arkasından koşuşturuyordunuz ki!
 
Vaktiyle bir biçimde bir teşebbüste bulunmuş veya bir teşebbüs hazırlığına girişmiş birileri sonradan yaptıklarının arkasında durmaktan kaçınıyor iseler, yaptıklarının arkasında duramıyor iseler; o fikirlerin demek hiçbir değeri yoktu. Hiçbir değeri olmayan bir fikrin (hayalin) ardına düşmüş olanların, yani savunamayacakları, sonradan inkâr etmeye yeltenecekleri fikirler ileri sürmüş olanların da bir değerinin olmadığını söylememiz gerekecektir.
 
Bu noktada Sokrates ne kadar öğreticidir:
 
"Güçlük, dostlarım, ölümden kaçınmak değil, ama haksızlıktan kaçınmaktır; çünkü o ölümden daha hızlı koşar. Sizin istediğiniz gibi konuşup yaşamaktansa, kendim gibi konuşup ölmeyi yeğlerim." diyordu o. Ve devam ediyordu: "Atina erkekleri! Belki de sözlerimin yeterli olmadığını; sizleri ikna edebileceğim sözlerden imtina edişimin davayı kaybetmeme yol açtığını düşünüyorsunuz. Hiç de öyle değil. Bir yoksunluktan ötürü yenildim, ama bu, sözlerin yetersizliği değildi; arsızlığın, küstahlığın ve terbiyesizliğin yetersizliğiydi ve ağlayarak, sızlayarak, yakınarak, şikâyet ederek ve başka birçok şey yaparak, onuruma yakışmadığına inandığım şeyleri söyleyerek başkalarından duymaya alışkın olduğunuz, duymaktan hoşlanacağınız şeyleri dile getirmeye razı olmayışımdan ötürü oluşan eksiklikti."
 
Ömür boyunca savunduğu fikirleri mahkeme karşısında özür dileyerek hayatını kurtarmayı reddeden bir şahsiyet timsalinin davranışı ile yapıp ettiklerini ağlayarak, sızlayarak, yakınarak, şikâyet ederek, yerlerde debelenerek ve başka birçok şey yaparak onurunu çiğnemekten kaçınmayanların arasındaki haysiyet farkı dramatik bir tablo resmeder. Birinde şeref ve saygınlığın, ötekinde zilletin yüzü görünür.

Yazarın Diğer Yazıları