Rasim ÖZDENÖREN

Orda bir köy

Rasim ÖZDENÖREN

Bir konuk geldi. Uzaklardan. Adını konuşma arasında öğrendim. Soyadını bağışlamasına fırsat olmadı. Ordan burdan uzun uzadıya konuştu. Dünyayı kurtaracağını söylüyor. Birilerinin onun konuşmalarından ilham alarak işini yönettiğini ileri sürüyor. Zahiren ona inanmamak için elimizde herhangi bir kanıt yok. Tıpkı onun elinde bir kanıt olmadığı gibi. Kanıta ihtiyaç var mıdır? Bazen bir sözün doğruluğuna inanmak için herhangi bir kanıta ihtiyaç duyulmaz. Dahası kanıt ileri sürüldüğü zaman o iddianın inanılırlığı ortadan kalkabilir.
Konuğum diyor ki, şu yanımda Mevlana oturuyor, şu yanımda da üstadım oturuyor. İkisi birbirine hiç benzemiyor. Üstadım -üstat olarak tanıdığım kişi- çok ciddi. Hiç gülmüyor. Mizahı bile ciddi bir yüzle yapıyor. Mevlana ise gülümsüyor. (Konuğum burada ayağa kalkıp sağ elini sol omzuna, sol elini sağ omzuna koyuyor ve odada dönmeye başlıyor) Mevlana böyle neşeli biridir. Üstadım, içki içen birini gördü mü kızar, Mevlana ise hiç kızmaz. İçki içmez ama içeni azarlamaz da. İçki içen bir süre sonra içki içmeyi kendiliğinden bırakır. Mevlana ona belki doğrudan bir şey söylememiştir. Ben bu ikisiyle konuşurum.
"Orda bir köy var uzakta/O köy bizim köyümüzdür/Gitmesek de gelmesek de/O köy bizim köyümüzdür." Şairimizin iddiası buydu, değil mi?
Konuğum Âdem diyor ki, o köy niçin senin olsun? Gitmediğin görmediğin köy nasıl senin olsun? Nasıl sahiplenebilirsin o köyü? Bir fincan kahvesini içmediğin ya da bir fincan kahve içirmediğin o köye nasıl sahiplenebilirsin? O köye elinde bir şeker kutusuyla hiç olmazsa bir kere gitmeyi hiç düşünmemişken o köy nasıl olur da senin olur?
Sonra bir Hadisi şerife telmihte bulunuyor. Böyle bir Hadis gerçekten var mı, yoksa hafızası mı onu yanıltıyor, bilemem; ancak o, böyle söylüyor. "Küplerinizin üstünü bir örtüyle kapatın ki, içine yılan girip suyu zehirlemesin" diyormuş hadisi şerif. O küp acaba bildiğimiz su küpü müdür? Yoksa o küpten maksat bizim, insanın, daha doğrudan söylersek müslümanın kafası mıdır? O kafanın zehirlenmemesi mi gerekmektedir?
Sonra o örtü acaba nasıl bir şeydir? Kafamızı o örtüyle nasıl örteceğiz? Örtü şeffaf mıdır? Kafamızı o örtüyle bir kefiyeye sarar gibi mi örteceğiz, yoksa söz konusu olan zihnimiz midir?
Böylece kendimizi kapıp koyuverdiğimizde, tuhaf ama, şizofrenik çağrışımların batağında yitip gitmemiz işten değildir.
Gene de bütün bu karmakarışık çağrışımların en dibinde o köyün bizim olduğuna dair iddia orada kıpırdamadan bekliyor. Öyle de, koltuğumuzun altında bir kutu şekerle ziyaretine gitmediğimiz oradaki köye bizimdir demek yüzsüzlük olmuyor mu? 

Yazarın Diğer Yazıları