
'Kur'da denge, ekonomide denge
Recep UZUNOĞLU
Kıymetli okurlar sizler bu yazıyı okurken referandum çoktan sonuçlanmış olacaktır fakat ben yazımı yazarken henüz bir sonuç olmayışından ötürü bu hafta sizlerle döviz konusunu paylaşmak ve yazmak istiyorum.
Referandum nihayetinde ne sonuç ortaya koyarsa koysun, birliğimizin, beraberliğimiz artarak ve güçlenerek devam etmesini can-ı gönülden istiyorum. Ülkemiz ve milletimiz için en doğrusu Allah katında ne ise akıbetimizde o olsun.
Bu hafta yazımı özellikle kur üzerinden bağlamak istiyorum. Kur yani diğer ülke para birimleri, bizi neden bu kadar ilgilendiriyor, dolar yükseldiğinde X holdingin patronunun yıkıldığı kadar, neden Ayşe teyzemiz de üzülüyor, ufak bir kur hareketi olsa bile niçin bütün devlet erkânı açıklamalar yapmak zorunda kalıyor?
Ülkemiz ekonomisi halen gelişmekte olan ekonomiler arasında yer almakla birlikte, benim şahsen en çok yakındığım konulardan biri olan üretim konusunda kendisini yüksek vizyonla pekiştirerek, geliştirememiştir. Bunun sonucunda ülkemiz dış ekonomiye, dış üretime, ithalata yüklenmek durumunda. Çoraplarımızdan tutun, diş ipine kadar dışarıya bağımlı bir ülkeyiz. Ben Türkiye'de üretim kalemi kısıtlı demiyorum, üretim yapanlar dağıtım ve bölgesel projeler yürütmekte zorlanıyor, hele işin içine Çin sanayisi girerse vay bizim halimize.
Durumun böyle olduğu bir sır ya da ilk defa duyduğumuz bir durum değil. Ben de sizlerin acı hatıralarınızı yeniden yaşatarak sizleri üzmek istemiyorum. Konunun bu yazılarla paylaşılmasının nedeni "dışa bağlı ekonomi"miz.
Türk parasının değer kaybetmesi demek, cebimizde duran, kasamızda duran ve kazanacağımız paranın değer kaybetmesi demek… Bir yazar çok ironik bir biçimde "Dolar yükseliyorsa Amerika düşünsün bize ne!" demişti. Olaylara gerçekten bu kadar uzaktan bakarsak kendisini tebrik bile edebiliriz, ancak durum o kadar basit değil.
Kayserili olduğumuz için bağı, bahçeyi çok severiz. Bulduğumuz ilk fırsatta bağlarımıza koşarız, bahçemizde saatlerce zaman geçiririz. Ramazan'da dahi güneşin altında bahçe işleri yapmaya devam ederiz. Bu şüphesiz genetik hobimiz olduğundandır.
Peki bütün bunları yaptığınız halde diğer sene bahçeniz küçülse, bağınız küçülse ne hissedersiniz?
Daha açık ifade etmeye çalışacağım hepimiz emek vererek birşeyler ortaya koyarak para kazanıyor ve hayatımızı idame ediyoruz fakat her sene düzenli olarak değer kaybı yaşanıyor. Bu açıkları banka aracılığı ile takviye etmeye çalışıyoruz. Borçlandıkça borçlanıyoruz ama ödeme işini de beceremiyoruz.
Ekonomide diğer önemli birim ise "rakamlar"dır. Birşeylerin iyi veya kötü gittiğini rakamlara bakarak anlamaya çalışırız. Ona göre bir kıymet veririz. Rakamlar her sene giderek büyüyor. Türkiye bundan yıllar önce bu rakamlarla ilgili o kadar kötü deneyimler yaşadı ki, anlatsak gerçekten Oscar'lık drama filmleri çıkar. Bizim artık bu rakamları bir dengeye oturtmamız lazım. Ekonomide kanallar ve kalemler çok, fakat bence el atılması gereken en önemli yer Türk Lirası'na değer kazandırılarak, sarsılan ve istikrarsız karakteri yerine sağlam ve güçlü, karizmatik bir formun ortaya konulmasıdır.
Başlıkta belirtmiş olduğum gibi "Kur'da denge, ekonomide denge" hatta her şeyde denge. Bu dönemin bariz "güç" kaynağı para. Ülkeler bazında da öyle. Eskiden belki sahip olduğun toprak büyüklüğüydü devlet gücü demek ama artık öyle değil. Küçücük topraklar var, çok kaba olacak belki ama arka bahçeniz büyüklüğündeki ülkeler artık paraları var diye bütün memlekete kafa tutuyor!
Burada ise hepimize çok büyük görevler düşüyor. Başta devlet eliyle duygusallığın bir yana bırakılıp, profesyonel biçimde hareketlerin izlemesi gerekiyor. Ardından biz millet olarak, katma değeri yüksek, verimi çok, iş gücü kullanarak söz sahibi konumuna gelmeliyiz. Her işten anlamak yerine -ki bu bizim milletçe en büyük zaafımız- bir işe kendimizi adayıp gerçek "profesyonel" olmalıyız. Atacağımız her adımda ülkemizi düşünerek hareket ederek, gelecek nesillere, çok daha güçlü ve sağlam bir vizyon hazırlamak bizlerin kaçınılmaz vazifesidir.
Bereketli, bol kazançlı, keyifli haftalar diliyorum.