Ben anladım ki can dediğimiz şeyin hiçbir kıymeti yok. Çünkü üstün ile mazlum arasında taşıdıkları can bakımından hiçbir fark yok. Yani üstünün üstünlüğünü sergileyeceği bir alan açmıyor can. Can herkeste eşit oranda var. Senin canın benim canımdan büyük diyemeyiz bir arıya. Bütün canlılar bakımından da burada net bir eşitlik vardır. Can varsa hayattadır can yoksa yok olacaktır. Bir arıda bir çiçekte bir insanda can yoksa çürür ve toprağa karışır. Zenginin veya hükmedenin canı çıktığında daha uzun veya konforlu bir çürüme süreci geçirmeyecek. Peki insanlar arasında can bakımından eşitlik varsa neden birinin canı diğerinin canından daha tatlı? Veya neden biri canı hiç sıkılmayacağına dair bir vaat almış gibi davranıyor? Aslında sorumun cevabını yukarıda verdim. Üstün ve mazlum kavramlarını tam da bu ayrımı yapabilmek için düşünmüştüm. Bu kavramlar nereden türedi peki? Bence canın hiçbir kıymeti olmadığı için zaten herkeste olan bir şey olduğu için, fırsatı olan, egosuna yenilmiş biri, canını kıymetlendirme kaygısıyla, yaşam standartlarını lüks bir konuma taşıyarak, fırsatı olmayanınki ile kıyas aralığını açar; böylece üstün ve mazlum ortaya çıkar. Bu fırsat bazen bir makamla bazen para zenginliği ile bazen de orantısız güç kullanımı ile vuku bulur.
Engelliler bakımından durum nedir diye incelediğimizde, gerçekten de içler acısı bir tablo ile karşılaşıyoruz. Daha bir canımız olduğu kabul edilmiş değil ki bu şehirde engelli olarak yaşamak, anca bazı şeyleri kabul etmekle mümkün. Mesela ölü olduğumuzu, aslında olmadığımızı falan… Aslında bu ironiyi açıklamak da başka bir ironi. Örneğin; kaldırıma araç park edilmesin diye konulan beton mantarların bir görme engelliye tuzak olduğunu ve bu mantarların efsunlu olduğu için kaldırılamadığını biliyor muydunuz? Sesli trafik ışıklarının hayati derecede görme engellilere kılavuz olduğunu ve onca gürültü içinden sıyrılıp halkı rahatsız ettiği için sadece Kayseri’de yapılmadığını biliyor muydunuz? Hissedilebilir zemin sayesinde bir görme engellinin öz güven içinde yürüyebilmesine rağmen, ilimizde bir arpa boyu dahi yapılmadığını ve hala bu yolların ne işe yarayacağının tartışıldığını biliyor muydunuz? Vaat konusunda mangalda kül bırakmayanların dumanının kalmadığını biliyor muydunuz? Biz biliyoruz. Biliyoruz ki artık vaat pazarında ürün kalmadı. Biliyoruz ki artık, çalışkan babanın bu tembel çocukları ödevlerini yapmaktan kaçamayacaklar. Zira aileleriyle beraber şehir nüfusunun yüzde 35’i olan bu millet basacak bunlara sıfırı… Ya da boş verin, siz de onlar gibi yapın okumayın bu adamın yazdıklarını. Zaten kendine bir alan bulmuş atıp tutuyor. Ben bile inanmıyorum kendime. Madem bu kadar önemli sorunlar var niye dernekler, engellilerin kendileri hala neşe içinde? Esasen benim de hiçbir derdim yok. Mantara mı çarpıyorum olsun. Ne olmuş yani. Araba çıksa daha mı iyi? Boş versene…
Gerçeklerin acı vermediği bir memleket hayali ile.