Süleyman EKİCİ

Samimiyetin suyu

Süleyman EKİCİ

Ne güzel herkes huzurlu. Sonbahar serinliğine de kavuştuk. Yağmurlar da başlar yavaş yavaş. Toprak şöyle bir temizlenir. Baharı da çok severim ben. O zaman da yağmurlar yağıyor ve hava tertemiz oluyor. Şimdi okullar da açıldı, her yer cıvıl cıvıl çocuk. Sabahları işe giderken, otobüste rastlaşıyoruz. Layık olduğumuz şekilde balık istifi kaynaşıyoruz. Her birinin farklı hayalleri var geleceğe dair. Kendi gündemleri içinde küçük dünyalarında büyük ütopyalar barındıran bu çocuklar yarın Türkiye gibi olacaklar; Karma karışık. Farklı düşünceler ve hayat tarzlarına sahip ailelerin çocukları olmalarına rağmen bir oyun etrafında toplanabiliyor ve uyum içinde zaman geçirebiliyorlarken, önce gruplara ayrılacaklar sonra karmaşıklaşacaklar. Farklı yaşam koşullarına sahip olup birbirlerini tanımayacaklar. Güçlü olacak, zayıf kalacaklar. Aldanacak aldatacak veya her şeyi anlayacaklar. En tehlikelisi de bu; her şeyi anlamaya başlamak. Her şeyi anladığını sanmak...
Ne diyordum; ne güzel herkes huzurlu. Sınırlarımızda binbir oyun kurulmuşken; gelişmeleri, siyaset çemberine sıkışıp kalmış akılcılık sınırları içinde yorumluyor ve karşılıyoruz.
Örneğin; büyük bir tekne düşünün yeni yapılmış. En son teknoloji ile de donanımlı ve güncel. Bir talihsizliktir,  batmak üzere. Yakınından geçen küçük ve eski bir tekneye geçip kurtulmaya çalışan insanları düşünün. Teknenin kapasitesinin çok çok üstünde insan var. Ne öngörürsünüz? İlk ihtimal olan, o çocuksu duygunun nüksettiğini düşünelim. Yani yardımlaşma. Kapasitesi yetersiz olan tekneye herkes sığmayacak. Ama teknenin büyüklüğü gibi içindekiler de çok önemli konumlara sahip olan insanlar. Şimdi ne öngörürsünüz? Olur ya, bir de küçük teknedeki yolcuların tamamının engellilerden oluştuğunu düşünelim. Bu durumda ben toplu intihar ön görüyorum.
Bu olayda olduğu gibi günümüz gerçekliliğinde de “hele bir dursun” ya da “şimdilik boş verelim bunları” diye, ertelenen, ihmal edilen, geçmişten bu güne kadar büyüyerek gelen engelli sorunları, işte o küçük tekneyi simgeliyor. Aslında iç huzuru ve refahı ertelemez bir an önce çözersek, dışarıya bakabiliriz. Dışarıda rahat çalışabiliriz. Kağıt üzerinde her şeyin farkında olmak yetmez. Fark ettiğimiz meselelere eğilme oranımız, farkındalığımızın samimiyet ölçüsüdür. Engellilerin onursal haklarını düşünmeden sadaka mantığıyla yapılan reformların toplumdaki yansımaları, engellileri ne kadar da üzüyor olsa da gündeme geldiği ilk anlarda, reform sahiplerine büyük oy kazandırdı. İşte bahsini ettiğim siyaset çemberi tam olarak da budur. Asıl yapılması gereken neydi? Çalışsın çalışmasın bütün engellilere mevcut kazanımlarının yanı sıra sosyal denge tazminatı adı altında bir ekonomik destekti. Bu şekilde engelli, ücretsiz ulaşım ve benzeri uygulamaların doğurduğu yıpranmalardan kurtulacaktı. Geç kalınmış sayılmaz. Hala bu düzeltme yapılabilinir. Sağlam bir halat bulunup büyük tekne küçük tekne ile kıyıya kadar sürüklenebilir. Zira kıyıya o kadar da uzak değildi zaten.
Gerçeklerin acı vermediği bir memleket hayali ile... 
 
 

Yazarın Diğer Yazıları