Üstad Cemil Meriç, ‘zumlun olduğu yerde tarafsızlık namussuzluktur’ derken, fıkri holiganlıktan söz etmiyordu elbet, zalime karşı, zulme karşı sessiz kalınmaması gerektiğini, ortak insani değerlerin, adaletin, doğruluğun, kardeşliğin her platformda riyasız sahiplenilmesini vurguluyordu muhtemelen.
Peki cemiyette hızla yayılan ve bir zihin vebası haline gelen, şuursuz taraf olma acziyetini nasıl anlamlandırmalı? Birçok ortak insani değeri olan ademoğlunun, siyasi, dini, sosyal alanlarda bu kadar bölünmesi ve tarafların birbirlerine karşı bol şiddetli kini, nereye kadar normal sayılabilir?
Tasarrufu başkasının elinde olan, paradoksal bir labirentte çırpınan toplumun, bu nefretinin sebebi ne ola ki?
Etiketlenen ve hızla etiketlenmeye devam eden bireylerin bundan rahatsızlık duymaması normal mi peki? Cevabı kolay söylemesi sor…
Evet ayrıştık hem de çok ayrıştık kendi seçim hakkımız olmayan ırklar ve renkler üzerindeki ayrılığımız yetmezmiş gibi, partiler, fırkalar, cemaatler ve spor taraftarlığı ile ayrılığımız daha da derinleşti, ortak değerlerimiz hakaret, kin ve nefret oldu. Düşüncelerimizin en kolay ifade bulduğu ortamlar şiddet ortamları haline geldi.
Elbette herkes aynı pencereden bakamazdı ve herkes farklı renkleri idi hayatın, ancak bu kadar tahammülsüz olmak zorunda mıydık? Yanımızda olmayanı karşımızda görmek, düşman görmek, zorunda mıydık?
Değildik elbette hala insani birtakım hislerimiz kaybolmamışsa…Değildik.
Ama gördük ki, Büyük resmin detaylarında kaybettiğimiz hoşgörü, kendi manasını aşıp bir eleştiri noktası oldu.
Her toplumsal hareketin altında bir etiket aranır oldu.
Sırf ideolojik kaygılardan dolayı, değerleri rant tezgahına çevirenlere göz yumuldu.
Egosunu tatmin etmek isteyen birkaç kişinin fikri hezeyanlarıyla kitleler savruldu.
Sosyal medya, asosyal bireylerin bütün marjinal zehirlerini döktüğü bir provakasyon merkezi haline geldi.
Evet birileri bu durumdan nemalandı kaos ve çatışma ortamı onların varlığını meşrulaştırdı.
Peki bu ayrışma hep böyle mi gidecek? İnsanların hiç mi ortak değeri kalmadı?
İşte tam da bu noktada bayramlar bir fırsat olmalı, toplumda kinin şiddetin ve nefretin prim yaptığı bu günlerde bütün etiketlerden sıyrılıp, yargılamadan, yaftalamadan insani bir payda da insanları yakınlaştıran ve toplumu yeniden inşa eden bir hareket olmalı.
Bayramlar ırkı dili mezhebi siyasi dini görüşü ne olursa olsun sosyal bir birliktelik olgusudur.
Bütün insani zaafların hırsların geri planda tutulması gereken bir şenliktir.
Rahmanın geniş lütfundan ortak nasiplenebilmektir. Bu unutulmamalı.
Yaklaşan Kurban Bayramının anlamına uygun olarak gönüllerin de yakınlaşması için bir fırsat olarak değerlendirilmesi dileklerimle…
Bayramınız bayram olsun.