Öyle garip bir kaderi var ki bu toprakların, tarihi de talihi de pek aydınlık değil. İnsanlığın varoluşundan, yakın siyasi tarihe kadar yaşanan onca çekişme, çatışma ve komplo yapılanmaları, bu topraklarda yaşayan toplumları her daim, her şeye hazırlıklı olma gereksinimi içine itiyor. Öyle ki artık toplumlar bu teyakkuz halini, her an ihanete uğrama ve dış mihraklı müdahale paronayasına dönüştürmekteler.
Düz mantıkla bakıldığında, vuku bulan her olumsuz hadisenin arkasında başka bir sebep aramak, sorumluluğu başkalarına yükleme acizliği gibi görülebilir ve bir noktaya kadar doğrudur da. Ancak söz konusu mekan, tüm küresel güçlerin nema peşinde olduğu, illegal siyasi ekonomik ve inanç yapılanmaların bir ayağının olduğu bu topraklar ise bu şüpheler yersiz değil.
Zira küresel güçlerin, illegal yapıların bu topraklardaki planlarını bozan her hareket ya pasifize ediliyor ya da tamamen bitiriliyor.
Son dönemlerde Türkiye’nin imtihan olduğu meseleler de bu çizgiden uzak değil. Çünkü Türkiye kendisine verilen senaryonun dışında doğaçlama hareket etmeye ve oynanan oyunları görüp kendi oyununu kurmaya başladı. Bu durum, senaryonun kontrolünü kaybedenleri bu toprakları sömürmeye alışmış baronları, locaları, endişelendiriyor. Ve operasyonlar da kaçınılmaz oluyor.
Aslında işin en dikkat çekici yönü operasyonlarda kullanılan yöntem. Herkesin fikir sahibi olduğu varlığından şüphe duymadığı ancak tarifini de bir türlü yapamadığı bu güçler her nasılsa bir yolunu bulup deşifre olmadan işlerini yürütebiliyor.
Açıkçası bu o kadar da zor değil, çünkü Türkiye içinde öyle farklı yapılar barındırıyor ki, bu yapılar birbirlerini bertaraf etmek için fırsat bekliyor. Bu potansiyel tabi ki kaosçuların işini bir hayli kolaylaştırıyor.
Son günlerde yaşanan, Gezi olayları, Hakan Fidan, Cemaat-dershane gerilimleri ülke içinde her zaman görülebilen türden gerilimler değil, bu çok açık. Elbette ülke içinde farklı yapıdaki kitlelerin hesaplaşmaları, iktidar kavgaları olabilir ancak zamanlamaları dikkate değerdir.
Bölgede prestijini her geçen gün arttıran ve ezilen halkların umudu haline gelen Türkiye’nin hangi siyasi hamleleri birilerini tedirgin etmiştir?
Elbette cevap bekleyen çok sorular var; örneğin:
-Birleşmiş Milletlerin yapısının sorgulanması
-İsrailin prestij kaybına uğratılması
-Kuzey Irak petrol antlaşması
-Demokratikleşme süreci, gibi başlıklar bu süreçte ne kadar etkilidir?
Kendi ayakları üstünde durabilen, küresel politikaları sorgulayan bir Türkiye yerine, kendi iç çekişmelerinde enerjisini tüketen bir Türkiye daha efdaldır. Bu malum.
Bu doğrultuda ayrışmayı hedef alan her türlü gelişme büyütülerek kaos haline getiriliyor. Alevi-Sunni gerilimi, Kürt-Türk çatışması, sağcı-solcu bölünmeleri kritik süikastlar ve şüpheli ölümler, zaman zaman devreye sokularak topluma ayar verildi-veriliyor.
Öyleyse, Cemaat-hükümet geriliminde , taraf olma acziyeti içinde, sınırlarını aşan kitleler kimin değirmenine su taşıyor? Bunun küresel bir operasyonun parçası olduğunu görmek çok mu zor? Halkbank operasyonu ile İsrail lobilerinin bağlantısı açık değil mi? Türkiyesiz bir Ortadoğu planı hayal ürünü mü?
Elbette değil, hayal olan bu senaryolar deşifre olduğu halde karşısında dik durabilmek, ya da dik duranın yanında olabilmek.