
Çıldırmışlığın Gölgesinde Sabır: Huzura Giden Yitik Yol
Ünal TAYFUR
Toplum olarak günbegün hızla tüketen, aceleyle yaşayan ve haz odaklı hareket eden bir ruh haline bürünüyoruz. Ekonomik refah arttıkça, sınırsız istekler de bu refahı gölgede bırakıyor. Sevgiden, saygıdan, edepten uzaklaşmış bireyler; doyurulan ama yaşayamayan çocuklar; inanç ve maneviyatla bağı kopmuş gençlik... Tüm bu göstergeler, “bir arada yaşama kültürü”nün çözüldüğünü işaret ediyor.
Artık ne zengin zenginliğini saklıyor, ne fakir fakirliğini sabırla taşıyor. Gösteriş, rekabet, reklam ve israf toplumun temel davranış biçimleri hâline gelmiş durumda. Gençler neye sahip olurlarsa olsunlar mutlu olamıyor; çünkü onlara sabır değil hız, kanaat değil tüketim kültürü öğretiliyor. Bugün hem bireyin hem toplumun çıldırmışlığını tetikleyen şey; sabrın unutulması, mutedil yaşamdan uzaklaşılmasıdır.
Sabır: Modern Hayatın Unutulan Erdemi
Bugün insanlar küçük bir anlaşmazlık karşısında bile öfkeyle tepki veriyor. Trafikte bir sinyal meselesi, markette yanlış anlama, sokakta bir bakış... Her biri neredeyse birer cinnet anına dönüşebiliyor. Silah çekme, insan öldürme, hakaret etme, küçük meseleler için büyük krizler üretme... Bunlar sabırsızlığın değil; toplumsal ruhsal dengesizliğin tezahürleri.
“Sabredenlere mükâfatları hesapsız olarak verilecektir.” (Zümer, 10)
Bu ayet sabrın uhrevi ve dünyevi kazancına işaret ederken, sabrın hayatın her alanına dâhil edilmesi gerektiğini gösteriyor.
Efendimiz (sav) şöyle buyurur:
“Sabır, musibetle ilk karşılaştığında gösterilen tepkidir.” (Buhari, Cenâiz 32)
Yani sabır, beklemek değil; öfkeye teslim olmamaktır.
Atalarımız bunu veciz bir şekilde şöyle ifade etmiş:
“Sabreden derviş muradına ermiş.”
Sabırla bekleyen değil, sabırla yaşayan birey; hayatın gerçeğiyle buluşur.
D. Mehmet Doğan’ın şu sözü meseleyi özüyle yakalar:
“Sabır, kültürümüzün tahammül boyutudur; hayatı anlamak sabırla başlar.”
---
Mutedillik: Sükûnetin ve Adaletin Yol Arkadaşı
Sadece sabırlı olmak yetmez; aynı zamanda mutedil yaşamak gerekir. Aşırılıklardan uzak durmak, ölçülü olmak, orta yolu bulmak hem bireyin hem toplumun huzurudur.
“Onlar harcadıklarında ne israf ederler ne de cimrilik yaparlar; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (Furkan, 67)
Bu ayet, hem maddi hem manevi yaşamda dengeyi önerir.
Efendimiz (sav) buyurur:
“Her işte orta yolu tutmak, akıllı olmanın belirtisidir.” (Taberani, el-Mu’cemü’l-Evsat)
Bugün ise akıllı olmak hızla eşleştirilmiş, mutedillik ise geri kalmışlık gibi sunulmuştur.
Atasözü:
“Azıcık aşım, kaygısız başım.”
Kanaat ve ölçülülük, hayatı huzurlu hâle getirir. Fazlasını istemek değil, olanla mutlu olabilmek sanattır.
Prof. Dr. Celal Kırca:
“Sabır, imanın yarısıdır. Diğer yarısı ise şükürdür.”[^1]
İmanlı insan sabreder, şükreder ve mutedil yaşar.
Sabır ve mutedillik sadece ahlaki öğütler değil, medeniyet inşa eden temel taşlardır. Bugün çocuklara “yok” diyebilmeyi, şükretmeyi, sabretmeyi öğretmek; topluma mutedil yaşamı yeniden kazandırmak gerekir. Aksi hâlde çağdaşlık kisvesiyle büyütülen bu çıldırmışlık hâli, toplumun ruhunu kemirmeye devam edecektir.
Huzur; sabırla, sükûnetle ve orta yolla gelir.
Gürültüde kaybolan ses, sabırla yeniden duyulur.
---Kaynakça
- Kur’an-ı Kerim: Zümer 10, Furkan 67
- Buhari, Cenâiz 32
- Taberani, el-Mu’cemü’l-Evsat, 4/18
- Celal Kırca, Ahlaki Boyutuyla Sabır, Düşünce Yayınları
- D. Mehmet Doğan, Kültür ve Kanaat Üzerine Sohbetler, Türk Yurdu Dergisi, 2016
- Türk Atasözleri Derlemesi, TDK Yayınları