
Müslüman Türk'ün Direniş Hafızası: Şahsiyetin Tarihiyle 15 Temmuz'u Anlamak
Ünal TAYFUR
Müslüman Türk’ün tarihi, sadece zaferlerle değil; ihanete karşı gösterdiği direnişle şekillenmiştir. Her darbede, her baskıda, her zorbalıkta “canım feda olsun” diyebilen şahsiyetli insanların ortaya çıkması bir tesadüf değil, karakterin en berrak tezahürüdür. Bu milletin direniş kodları, yaşanan olaylardan değil, şahsiyetin ruh köklerinden beslenir.
1950’li yıllarda Demokrat Parti’nin yükselişiyle halkın siyasi temsili artmış, ancak 1960 darbesiyle bu irade baltalanmıştır. O günlerde kalemini ve karakterini eğmeyenler, şahsiyetli direnişin ilk kıvılcımlarını yakmışlardır. Bu kıvılcımlar, zamanla fikrî bir meşaleye dönüşmüş ve sonraki yıllarda daha gür bir alev olarak kendini göstermiştir.
1971 muhtırasıyla beraber Türkiye, sağ-sol kamplaşması içinde fikrî kargaşaya sürüklenmiş olsa da, Müslüman Türk kimliğini ve inancını koruyan bireyler, bu fikrî kuşatmaya karşı kalemiyle direniş göstermiştir. Necip Fazıl gibi fikir öncüleri, manevi cepheyi inşa eden sözcüler olarak sahneye çıkmıştır.
1980 darbesiyle birlikte artık zindanlar, baskılar ve fişlemeler gündeme gelmiştir. Mamak ve Diyarbakır zindanlarında sabırla direnen inançlı münevverlerin hikâyeleri, şahsiyetin zulümle nasıl pekiştiğini göstermektedir. Konya Kudüs Mitingi gibi olaylar, İslami kimliğin doğrudan hedef alındığı bir dönem olduğunu teyit etmektedir. Bu süreç, Müslüman Türk’ün sabırla şahsiyetini nasıl koruduğunun bir göstergesidir.
1997 yılında yaşanan postmodern darbe süreci ise sessiz çığlıkların dönemi olmuştur. Başörtüsü yasağıyla üniversitelerden, kamu alanlarından dışlananlar; eğitim hakları ellerinden alınan imam hatip öğrencileri; inanç sahibi öğretmenler ve sivil toplum mensupları… Hepsi, açık bir direniş değilse de sessiz ve kararlı bir duruş ortaya koymuş, o dönemi bir şahsiyet imtihanına çevirmiştir.
15 Temmuz 2016 ise artık sadece fikirle değil, bedenle yazılan bir şahsiyet manifestosudur. Bu kez millet sahneye çıkmış, tankların, mermilerin karşısına gövdesini siper etmiştir. Söz konusu vatan olduğunda, tüm bağlarını, unvanlarını, konumlarını bir kenara bırakıp “canım feda olsun” diyen adam gibi adamlar yeniden tarih sahnesindedir. Bu gece, şahsiyetin tarihten bugüne gelen en güçlü yankısıdır; hem kolektif bir duruş hem bireysel bir direniştir.
Bu duruşun ete kemiğe büründüğü örneklerden biri de Gazi Musa İlhan’dır. 15 Temmuz gecesi trafikteyken darbe girişimini radyodan öğrenir öğrenmez Afet Koordinasyon Merkezi'ne yönelmiştir. Orada darbeci askerlerin açtığı ateş sonucu kalbinin 2 milimetre altına isabet eden bir kurşunla yaralanmış, cerrahi müdahale riski nedeniyle kurşun vücudunda kalmıştır. O günden bu yana, 9 yıldır göğsünde bu mermiyi taşımaktadır. İlhan, “Gazilik nişanı Müslüman Türk milleti için şehitlik düğünüdür” diyerek sadece bir bireyin yaşadığı travmayı değil, milletin ruhundaki direnişi özetlemektedir.
Her darbe, Müslüman Türk milletinin vicdanında bir kırılma değil; şahsiyetin yeni bir tezahürü olarak karşılık bulmuştur. Bu metin, sadece tarihsel bir anlatı değil; şahsiyetle yazılmış bir millet portresidir.
---
???? Kaynakça
- SonDakika.com – 15 Temmuz Gazisi Musa İlhan Röportajı
- Yeni Akit – 15 Temmuz Gazisi 9 Yıldır Kurşunla Yaşıyor
- Millî Gazete – 12 Eylül Darbesi'nin Gerçek Nedeni: Kudüs Yürüyüşü
- Türk Tarih Kurumu – Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Darbeler Kitabı
- Necip Fazıl Kısakürek – Benim Düşünce Hayatım
- D. Mehmet Doğan – Dil ve Kültürün Gücü
-