
BİR LAMBANIN HİKÂYESİ
Üzeyir İKİZOĞLU
Geçen günlerde birkaç arkadaşımla birlikte Nevşehir ilinde bulunan dostlarımıza bir ziyarette bulunduk. Akşam saatlerinde yola düştük. Şehirleri aydınlatan ışıklarını seyrederek yol alıyor ve ışıklardan hareket ederek şehirlerin büyüklüğü konusunda yorumlar yapıyorduk. Bir tane ışık merkezinden sağa, sola, öne ve arkaya doğru yaydığı ışık ortalama 4 adımlık alanı ışıtıyordu. Bundan dolaylıda yetkililer sokak lambalarını belirli aralıklarla yerleştirerek şehrin her noktasını aydınlatmayı başarıyorlar.
Yol ilerledikçe gözlerimiz farklı farklı ışık toplulukları ve yerleşkeler gördü. Nihayet yol bitmiş Nevşehir’e dostlarımıza kavuştuk. Sohbet muhabbet ilerlerken ister istemez Kayseri ve Nevşehir kıyaslamaları yapıyorduk. Çocukluğumda etrafında fır döndüğüm, sıcaklığından yanaklarımı kızartan sobanın etrafında yaptığımız doyumsuz muhabbette Kayseri’nin bulunduğumuz ile göre çok geliştiği sonucuna vardık. Muhabbet ilerleyen saatlere kadar sürdü ayrılık zorunluydu. Geç saatlerde vedalaştık ve ayrıldık. Tekrardan Kayseri’ye doğru yola koyulduk. Yine lamba topluluklarına bakarken aklıma dostlarımızla yaptığımız muhabbette geçen Kayseri’nin gelişmişliği geldi. Herkesçe bilindiği gibi ilimiz Kayseri, komşu illere göre ışığı daha parlak olan bir şehir. Özellikle ekonomisiyle gücünü ön plana çıkara Kayseri, Erciyes Dağı’nın katkılarıyla da komşu illerinin önüne geçiyor. Bunları düşünürken farkında olmadan kafamı arabanın camına dayamış ve öylece izliyorum. Sonra karşımızda ki lamba topluluklarının içinde ki en parlak olanları aradı gözlerim. Ve buldum. Bulduktan sonrada işte Kayseri bu lamba dedim. Fakat bu düşüncelerimin sonu değildi, sürekli yeni bir şey geliyordu aklıma. Beni düşünmeye sevk ediyordu bir şeyler. Bu sevk karşısında kendimi yine ışıklarda buldum. Gözlerim yine lambalara kaymıştı. Lambaların altında bir şehir vardı. Lambaların içinde de kayseri gibi diğerlerine göre parlak bir lamba vardı. Hayal dünyamda, bir anda Kayseri’ye benzettiğim lamba haricindekilerin elektriğini kestim. Kayseri daha da bi parlamıştı sanki. Fakat diğer az ışık saçan lambalar söndükten sonra 100 metrelik şehir 5 metreye düştü. Eee, şehrin geri kalan 95 metresi nere? Işığıyla, bakanın gözlerini kamaştıran Kayseri neden şehrin tamamını ışıtmıyordu? Adına Kayseri’yi yakıştırdığım lambanın yerini değiştirdim yine şehrin 5 metresini ışıttı. Daha sonra küçük büyük diğer lambalara elektrik verdim ve tüm şehir aydınlandı.
Ondan sonra düşler âleminden gerçekler âlemine ger, döndüm. Biraz önce düşler âleminde hayalini kurduğum olayı gerçek hayata ve gerçek Kayseri’ye uyarladım. Karşımda ki şehrin yerine ülkemizi, lambaların yerine de illerimizi koydum. Biz koskoca bir ülkeyiz. Şehirlerimizde ülkemizi aydınlatıyor. Fakat her şehrimizin ışığı aynı oranda güçlü değil. Bunun için şehirleri belirli bir sisteme yerleştirerek ülkeyi aydınlatmaya çalışıyoruz. Lakin gözden kaçırmamamız gereken bir nokta var. Bazı illerimiz sürekli güçlenirken hemen yanı başında ki illerimizde bir gelişim olmuyor. Biraz öneki düşümde yaptığım hareketi şehirlerimize uygulayalım. Örneğin İç Anadolu bölgesini ele alalım. Bölgede ki illerin ışıklarını söndürelim ve sadece Kayseri kalsın. Böyle bir ortamda bölgeden ne kadar faydalana biliriz. Kayseri bölgenin ne kadarını aydınlata bilir?
Böyle bir olayda koskoca bölgenin çok az bir noktasını değerlendire biliriz. Topyekûn kalkınma, aydınlanma için illerimizin hep birlikte gelişim göstermesi gerekiyor. Gelişen Kayseri, aynı zamanda civarında ki gelişmekte sıkıntı yaşayan illere destek olmalı. İller arasında organize projeler hayat bulmalı. Bu sayede ülke olarak daha parlak günlere kavuşa biliriz. Her bir şehir kendisini ülkemizin bir lambası olarak görmeli. Ülke topraklarında aydınlattığı alanı genişletmek için uğraşmalı. İllerimizin ışıklarının bir biri ile yarışacağı günü görme ümidiyle hoşça kalın.