90 derste Kur'an eğitimi
'Sizin en hayırlınız Kur'an'ı öğrenen ve öğretendir' hadisini kendisine düstur edinmiş olan Nezir Ergenç, Kur'an'ın anlaşılması için 7'den 77'ye bu önemli hizmeti hiçbir maddi karşılık beklemeden gerçekleştiriyor. 90 derste Kur'an'ın öğrenilmesini ve anlaşılmasını sağlayan bir metot gerçekleştiren Ergenç, Kur'an ile ilgili yanlış algıları yıkmak istiyor.
İlk önce yapmış olduğunuz çalışmaları öğrenebilir miyiz?
Burada yaptığımız iş Kuran'ı Kerim'i okumaya anlamaya yönelik bir çalışmadır. Bu çalışmanın temel mantığı Kuran'ı yüzünden okumaya ve onu anlamaya yöneliktir. Bu amaç doğrultusunda yaklaşık doksan derslik bir program oluşturduk. Bu doksan dersi alan bir insan çok rahat Kuran'da okuduğunu anlayabilir. Bunun yanında kendisine yetecek kadar bir Arapça öğrenebilir ve konuşabilir.
Bu eğitimi veren çeşitli kurumların hangi eksikliğinden dolayı böyle bir eğitim vermeye ihtiyaç duydunuz.
İslam dünyasında Kur'an'la ilgili bir yanlış algılama var. Bu yaklaşık bin yıldır gelen yanlış bir algıdır. Bu algı Kur'an'ın dokunulması, anlaşılması ve yaklaşılması mümkün olmayacağı bir kitap olduğu algısıdır. İnsanlarımızın büyük bir kısmı kur'an'ı Kerim'in okunamayacağını, anlaşılamayacağını ve okunsa bile yüzüne okunmanın yeterli olacağına inanır. Bu anlayış bir nevi Yahudilik ve Hıristiyanlık anlayışı gibidir. Çünkü Tevrat ve İncil sadece papaz ve rahiplerin anlayabileceği bir kitaptır düşünesi hakimdir. İnsanlar bu kitapları anlamak için papaz ve rahiplere giderler. Kur'an-ı kerim ise tam tersi bir iddiada bulunuyor. Bu ideayı Bakara Suresi'nin birinci ayetinin şu ifadesinde görüyoruz; ''Bu kitap Allah'tan geldiğine şüphe olmayan ve takva sahiplerinin Allah'tan sakınanlara, korkanlara bir cevherdir.'' Şimdi Kur'an rehber olduğuna göre o zaman Kuran'ın bir hedefi var. Bu hedef ise insanları, Allah'ın muradına erdirmek, rızasını almak ve böylece öbür dünyada ebedi bir yaşam kazandırmaktır. Bu hedefin gerçekleşmesi için Kur'an'ın insanlara rehberlik etmesi gerekiyor. Rehberlik edebilmesi içinde insanın rehberini tanıması ve dinlemesi lazım. Doğal olarak eğer siz kendinize rehberlik edecek birinin söylediğini anlamıyor ve yaptığı işaretlerden bir istifade etmiyorsanız, o rehberi nasıl takip edecesiniz. Biz böyle bir yanlış algının olduğunu gördük ve algının düzeltilmesi için bir çabaya giriştik. Hem Arapçayı hem de Kur'an'ı öğrenme ve anlama yöntemi geliştirdik. Doksan derslik bir program hazırladık ve bu programı alan insanlar Kuran'ı çok iyi anlayabilirler. Ben okumaktan bahsetmiyorum. Kur'an okumak demek yüzüne okumak demek değildir. İnsanlar Kur'an okumayı, yüzüne Arapça harflerle okumak anlıyor. Hlbuki okumak kelimesi anlamaktır. Eğer bir şeyi okuyorsanız onu anlıyorsunuz demektir. Okuduğunuzu anlamıyorsanız, okuduğunuz şeyi aslında okumuyor ezberlemiş oluyorsunuz. Aslında sadece göz aşinalığınızdan harfleri tanıdığınızdan dolayı bir ses çıkarıyorsunuz. Papağana ezberlediği kelimeleri tekrar etmekten farklı bir şey yapmış olmuyorsunuz. Dolayısıyla burada okumaktan kasıt anlamaktır. Kur'an'ın anlaşılabileceğini ve yedi yaşındaki bir çocuğunda yetmiş yaşındaki bir insanında kendi kafasındaki ilme göre kuranı anlayabileceğini insanlara göstermek istiyoruz. Neden kur'an'ı anlaşılmasını istiyoruz? Aslında mesele bu. Okuduğumuz ayeti kerime bir rehber olduğuna göre o zaman Kur'an insanla Allah arasındaki hatta Kuran'la eşya arasındaki ilişkiyi doğru olarak belirleyen bir rehber olmuş oluyor. Bu anlamada Kuran ilahi bir kitaptır. İlahi kitap demek; Allahın insanla konuşmasıdır. İnsanla Allah geçmişte de mesela peygamberler vasıtasıyla fiili olarak direk bir ilişki kurmuştur ve konuşmuştur. Bu bazen şifahi, bazen kalbe gelen ilham şeklinde bazende melek vasıtasıyla olmuştur. Allah aynı zamanda güneşle, ayla, yıldızla ve tabiatla da konuşmuştur. Mesela Allah, arıya vahyettiğini söylüyor Allah varlıkla konuşur. Bu konuşma hitap şeklinde biz insanlara kuran vasıtasıyla olmuştur. Peki, mademki Allah bizimle konuşuyor o zaman bizim ilk yapmamız gereken şey, rabbimizin bizimle konuştuğu şeyleri anlayabilmektir. Onun bizimle konuştuğu şeyi anlamıyorsak, aslında biz onu dinlemiyoruz demektir. Dinlemiyor ve anlamıyorsak o zaman Allah'ın bizimle konuşmasının bir anlamı kalmaz.
Allah bize hitap ediyorsa, onu anlamalıyız
Allah benimle konuşuyorsa bana kuranla hitap ediyorsa onu anlamam lazım. Yoksa Allah'la bu anlamada bir diyalog kurmam mümkün değildir. Biz bunu aşmaya çalışıyoruz. Malum her türlü ilim öğrenimi veya yabancı bir dilin öğrenilmesi zordur. Bu bütün dinler için de geçerlidir. Bunun okuluna gitmeniz gerekiyor. Ortalama bir ilmi öğrenmek için iki yıl boyunca her gün beş altı saat çalışmak kaydıyla ciddi bir zaman harcamanız gerekiyor. Bu İngilizce, Arapça, Fransızca, Türkçe, Çince vb. için geçerli olandır. Arapça içinde bu geçerli olduğuna göre günümüzde insanların bir kısmı iki yılını verip Arapçayı öğrenmesi neredeyse mümkün değildir. Onun için Türkiye'de her vakıf ve dernek yılbaşında yılın belli bir zamanında Arapça kursları açar. Elli, yüz kişi başvurur beş-altı ay sonra bir bakarsınız bunların sayısı üçe-beşe inmiştir. Yani o eğitim süresini beş altı kişi tamamlarsa eyvallah. Bu Arapça eğitiminin yanlış yapılmasından kaynaklanıyor. Bu imam hatip okulları ve ilahiyat fakülteleri içinde geçerlidir. Bizim derslerimize gelen imam hatipten ve ilahiyattan da öğrenciler var. Arapçanın ne kadar kuralı varsa bunların hepsini ezberletmişler. Fakat bir Arapça metnini veya Kur'an'ı önüne açtığımızda neredeyse hiçbir şey anlamıyor. Bu şuna benzer ehliyet almak isteyen birisine ehliyet sınavını ezberletip, ondan sonra araba sürebileceğini söylemenizdir. Halbuki kitabı ezberleyen bir insan araba süremez. Biz bu anlayışı tersine döndürdük. Kitabı ezberlemeye gerek yok. Direksiyon başına oturacaksınız. Oturduğunuz andan itibaren sürme işlemi başlayacak. Bu şekilde vatandaş arabayı sürmeye başlayarak sürmeyi öğreniyor. Aynı zamanda o ehliyet kitabındakileri de öğrenmeye başlıyor. Bizde aynen böyle yapıyoruz. Kur'an'ı Kerim'i açıyoruz o metin üzerinden Arapça dil bilgisini anlatıyoruz. Dolayısıyla ayeti okudukça tıpkı arabayı sürmeye başlayan birisi gibi hem kelimenin kökenini anlıyor hem de dil bilgisi kurallarını anlıyor. Böylece birçok işlemi birlikte yapmış oluyor.
Bu doksan saat içerisinde Kuran'ı Öğrenen aynı zamanda Arapçayı da öğrenmiş oluyor mu?
Eğitim çerçevesinde pratik olsun diye ek bir kitap kullanıyoruz. Kur'an'ı sadece kur'an üzerinde öğretmek zor. Bu yardımcı kitapla birlikte çalışıyoruz. Bu şekilde pratiğin yanında teoriyi de öğretmiş oluyoruz. Yaklaşık dört yıldır yapmış olduğumuz bu eğitim çalışmasını bitirenler oldu. Çok rahat bir şekilde kur'an'ın her hangi bir yerini açtığınızda eğer o kelimeyi biliyorsa kur'an'ın mealini yapabiliyor. Biz Arapçayı öğretirken meali nasıl yapılır, onu da öğretiyoruz. Müthiş bir beyin jimnastiği oluyor, o beyin üzerinde meal karşılaştırmaları yapılıyor. Bu aşamada Kur'an'ı okuyan kişi kur'an'ın ne demek istediğini de anlayabiliyor
Arapça yanında Türkçe meali olan Kur'anlar var. Bunları yeterli görmüyorsunuz?
Yeterli görmüyorum. Meal yazanların büyük bir kısmı da meallerin başında şunları söyler; yaptığımız bu meal kur'an değildir. Dolayısıyla meal okuyan bir insan kur'an okumuş olmaz. Çünkü meali yazan kişi onu anlıyor. Fakat yazdıkları diğer okuyuculara yetersiz kalıyor. Bunun için meal okumak kur'an okumak değildir. Biz bu nedenle insanlara kendilerinin okuyup anlaması için hizmet veriyoruz. Doksan ders veriyoruz ve bu üç ay sürüyor. Esnaf boş zamanlarında geliyor. Öğrenciler öğle arasında geliyor. Derse gelenler bir kişide olabiliyor, beş kişide olabiliyor. Biz belirli bir sayıya kendimizi endekslemiyoruz. Dersi tahtada da anlatmıyoruz. bizzat Kur'an üzerinden anlatıyoruz. Grup oranı ne kadar azsa anlama ve başarı oranı o denli artıyor. En verimli olanı da iki kişinin katılım sağlamasıdır. Öğrendiklerimizin pratiğini yaptığımız için dersi alanların sayısının iki kişi olması daha sağlıklı oluyor.
Dersi almak için belli gün ve saatleriniz var mı?
Aslında yok. Gelenlerin meşguliyetine göre zaman ayarlamaları yapıyoruz. Tabi benim diğer derslerimle de çakışmaması kaydıyla. Derse gelenler her gün devam ediyor. Kimisi Haftada bir kimisi ise haftada iki gün veya üç gün geliyor.
Bu şekilde doksan dersi nasıl tamamlıyorsunuz?
Haftada bir gün gelen doksan hafta gelmiş oluyor ve bu iki yıla tekabül eder. Haftada iki gün gelen bir yıl ve haftada üç gün gelen altı ay gelmiş oluyor ve eğitimini tamamlamış olur.
O zaman siz tüm vaktinizi buraya ayırıyorsunuz değil mi?
Evet, Sabah saat 07.00'dan akşam 09.00'a kadar her gün bu dersleri yapıyoruz.
Dört yıl boyunca bu eğitimi verdik dediniz peki bu dört yıl boyunca ne kadar mezun verdiniz?
Bu anlamda bir sayı vermek istemiyorum. Ama şu anda bu eğitimi tamamlamış arkadaşlarımız var. Kur'an canlı bir kitaptır. Kur'an'ı Kerim yaşayan insanlarla birlikte tamamlanmış bir kitaptır. Dolayısıyla bir bakıyorsunuz iki kişi tartışırken vahiy iniyor. Ya da karı koca arasındaki meseleye vahiy iniyor veya savaş esnasında vahiy gelmiş oluyor. İki insan birbiriyle konuşurken vahi gelmiş yani canlı bir güncel olaylar üzerine gelmiştir.
Kur'an eğitimini bu düzeyde vermek için hangi eğitimlerden geçtiniz?
Bazı insani mevzuları konuşurken hocalarımızla hiç alakası yokken işte şu Arapça kitapları okudun mu diye sorarlardı. Okumadığımı söylediğim zaman konuşmaya hakkın yok derlerdi. Bu benim Arapçayı öğrenmeme sebep oldu. Ben herhangi bir kursa giderekde Arapçayı öğrenmedim. Ayrıca düz lise mezunuyum ve işletme fakültesi okudum. Ama kendi çabalarımla dil bilgisi kitaplarını karıştırıp öğrendim. Arapça kitapları ve bazen internetten eğitim programları derken kendi gayretimle bu öğrenimi gerçekleştirdim. Aslında hala öğrendim diyemem. Çünkü dil sürekli öğrenilmeye devam edilir. Ben öğrendikçe öğretiyorum. Öğrettikçe de öğreniyorum. İnsanlarda şöyle kötü bir algı var; 'İslam sanki imam hatiplilerin ilahiyatçıların işi diye bir algı bu… Bu çok yanlış bir algıdır. Her Müslüman rahat bir şekilde Arapça öğrenebilir, Kur'an'ı anlayabilir ve Kur'an üzerine konuşabilir. Çünkü Kur'an tüm insanlara inmiştir. Rabbimle bu anlamda herkes bir bilgi alışverişi içerisinde olabilir. Seviyesine göre yani bir profesörün anlayabileceği ile ilkokul mezununun veya lise mezununun anlayacağı tabiî ki farklıdır. Ama Kur'an'ın anlaşılması ne yedi yaşındaki çocuk için ne de yetmiş yaşındaki insan için engel değildir.
Bu eğitimi almaya gelenlerin profili nasıl?
Yedi yaşında çocuk da var ki benim oğluma da aynı eğitimi veriyoruz. Yedi yaşındaki bir çocuk ne kadar anlayabilir diyebilirsiniz? Ama amaç çocukların anlamalarını sağlamaktır. Bu anlamda ilkokul öğrencilerinden tut üniversite öğrencilerine kadar fabrikada çalışan işçiden üst düzey bürokrata kadar herkes var.
Kur'an'ı öğrenmek için gelenler arasında on beş civarında ilahiyat fakültesinden ve On civarında da imam hatip mezunu arkdaşımız var. Diğerleri esnaf, memur ve işçi.
Biz bu işi biraz daha geliştirip, akademik düzeyde yapmaya çalışacağız. Böyle bir projemiz var ve akademi olduğunda artık resmi olarak belge de vereceğiz. Belge önemli değil ama bir resmiyet kazanmak için bunu yapmak istiyoruz. Kur'an'ı Kerim derslerinin yanında usul dersleri de veriyoruz. Aynı zamanda hadis usulü ve fıkıh usulünü de veriyoruz. Böylece bu eğitime geçmiş bir arkadaşımızı İslami ilimlerin çoğunu en azından usul olarak tamamlamış oluyor.
Söyleşi: Bünyamin Gültekin