
Reise selam, halimize devam!
Ahmet TAŞ
Sivil toplum denince Türkiye kamuoyunda bugüne kadar özellikle devlet bürokrasisi gözünde devlet destekli yarı resmi kurumlar akla geliyor. (Sanayi Odası, Kızılay, Ticaret Odası, Diyanet Vakfı gibi) bu kurumlar bir bakıma yarı resmi kurumlar olduğu için sivil toplum kuruluşu sayılma yerine meslek kuruluşları olarak tanımlansa daha isabetli olur.
1990’lı yıllardan sonra yasalara uygun olarak kurulan devlet destekli olmadığı için devletten emir de almayan eğitim, kültür, insan hakları, insani yardım ve diğer alanlarda faaliyet gösteren sivil kurumların sayısı oldukça arttı. Bugünde yurt içi ve yurt dışı faaliyetleri ile oldukça etkin bir noktaya geldiler.
Memur Sen, Kamu Sen, Kesk gibi memur sendikaları, Türk İş, Hak İş gibi işçi sendikaları, Mazlumder, Özgür Der ve insan hakları derneği gibi hak arama dernekleri, Müsiad, Tüsiad, Askon, Gesiad ve Tümsiad gibi meslek kuruluşları, Türkiye Gönüllü Kültür Teşekkülleri Vakfı, İHH, Yardımeli, Verenel, Hayrat İnsanı Yardım Vakfı ve İyilik Der gibi yardım kuruluşları bu dönemde maddi olarak devlet desteksiz ama millet destekli, devletinde önlerini açmasıyla güçlenen sadece Türkiye insanına değil dünya insanına hayırlı hizmetler götüren sivil toplum kuruluşları olmuşlardır.
Yıllardır cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar gerek Ankara’da gerekse Anadolu’nun farklı illerinde sivil toplum yöneticileri ile toplantılar yaparlar. Bunların önemli bir kısmını devlet bütçesinden hazine yardımı alan AKP il yönetimleri organze ederler. Ne gariptir ki bu teşkilatların önemli bir kısmı masraflı olan bu toplantıları kendi bütçelerinden harcama yapıp düzenleme yerine sanayi odası, ticaret odası veya ekonomik imkanları olan meslek gruplarına siparişle organize ettirirler.
Bu kurumlarda kendi açılarından haklı olarak çoğunlukla kendi üyelerini ve parti teşkilatına mensup üyeleri toplantıya davet ederler. Ama cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar sivil toplum kuruluşları ve kanaat önderleri toplantısı gibi tabelalar altında sivil toplumun çoğu zaman temsil edilmediği bu gruplara konuşma yapmak zorunda kalırlar. Yani göstermelik, sivil toplumun olmadığı ama sivil toplum toplantısı adlı, devlet yetkililerinin gözünü boyayan toplantılar yapılmış olur. Türkiye’nin farklı illerindeki sivil toplum temsilcisi dostlarımla yaptığım görüşmelerde o illerde de durumun göstermelik olmanın dışına çıkmadığını öğrenmiş oluyorum.
Ülkemizde 2002 yılından bu yana iktidarda olup büyük hizmetlere imza atan Adalet ve Kalkınma Partisi 14 ağustos 2017 günü Ankara’da kuruluş yıldönümünü kutladı. Cumhurbaşkanı ve AK Parti genel başkanı Recep Tayyip ERDOĞAN Türkiye’yi 2019 seçimleri ve 2023‘e taşıyacak AK Parti kadroları ve bu kadrolarda bulunması gereken özellikleri anlatan anlamlı bir konuşma yaparak parti tabanına ve kadrolarına önemli mesajlar verdi.
Cumhurbaşkanının parti kadrolarında yer alacak insanların fedakar, vatansever, topluma yakın duran, vatan millet için gece gündüz çalışan bir anlayışın temsilcileri olmasını istedi.
AK Parti yetkilileri cumhurbaşkanından, başbakan, bakanlar, milletvekilleri, yerel yöneticiler ve teşkilat mensuplarına kadar çalışmalarında sivil topluma yakın, bunlarla istişare içinde yürümek istediklerini, geleceğin inşasında birlikte olmak istediklerini dile getiriyorlar. Eğer bu söylemler ve temenniler pratikte de uygulanabilirse elbette güzel ve yerinde temennilerdir.
Şu anda AK Parti kendini önce 2019’da yapılacak yerel yönetimler, millet meclisi ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine daha sonra ülkemizi Cumhuriyetin kuruluşunun 100. Yılı olan 2023 hedeflerine hazırlayacak kadroları işbaşına getirmek istiyor. Bakalım sivil toplum kuruluşlarından siyaset yaparak memlekete hizmet etmek isteyenler Ak Parti kadrolarında yer bulabilecekler mi? Ya da Ak Parti kadroları parti yönetimlerini belirlemede belediye seçimleri adaylarını belirlemede, milletvekili adaylarını belirlemede sivil toplumdan talepte bulunup onları kadrolarına davet edebilecekler mi? Elbette bunu zaman gösterecek.
Yeni parti yönetiminin oluşmasında ve adayları belirlemede sivil kurumların kapısı çalınırsa AKP’nin sivil toplumla istişare ve kendini halka açma iddiaları anlam kazanmış olacaktır diye düşünüyorum. Sanırım benim gibi düşünenlerin sayısı azımsanmayacak kadar fazladır.
Geçmiş yıllarda bazı AK Parti müfettişlerinin Kayseri’ye gelerek sivil toplum temsilcileriyle görüşerek nabız yoklaması yaptığı iddia edilmiş ama hangi sivil toplum kuruluşlarıyla görüştüğü anlaşılamamıştı ve olayın aslı çıkmamıştı. Eğer AK Parti’yi geleceğe hazırlayacak kadroların seçiminde yine aynı asılsız uygulama yapılır ise “REİSE SELAM, BİLDİĞİMİZE DEVAM” olur ki bu da 15 yıldır ülkeyi yöneten Ak Parti vizyonuna hiçte yakışmayan bir uygulama olur.