13-21 Eki 2018 tarihleri arasında, İlimizde bir kitap fuarı yapıldı. Fuar, ülkemizin büyük kitap fuarlarından. Kadir Has Kültür merkezi, fuar alanında yapılan faaliyet, ufak tefek eksikleri dışında, gerçekten başarılıydı. Düzenleyen ve katkısı olan herkese teşekkürlerimizi bir borç biliyoruz. Yaklaşık 680 bin kişinin ziyaret ettiği açıklandı. Böylesine güzel bir çalışma, ulusal TV lerde yeterince yer almadı. Fuarın, öncesinde duyuru ve tanıtımın ve salonun havalandırmasının yeterli olmadığı kanaatindeyim. İnşallah seneye daha güzeli olur. Bunun dışında her şey çok güzeldi.
Fuarda, daha önce okuduğum bir kitaba, yıllar sonra tekrar rastladım ve aldım. Gerçekten de, batıyı medeniyet diye, doğuya ve Müslümanlara yutturanların, gerçekte medeni olmadıklarını, bu kitabı okuyanlar görecektir. Yazarın hayatı ve yaşadığı dönem roman olarak kaleme alınmış. Kitap iki cilt ve 1920-30’lu yıllarda, Avrupa da ki hayatı anlatıyor. Yazar, İrlanda dan, ekonomik sorunlar nedeniyle Amerika ya göçmelerini ve tekrar irlanda ya dönmelerini, Amerika’nın ve Avrupa’nın hayat tarzının nasıl vahşi olduğunu, medeniyetten çok uzak kalmış, geri kalmış toplumlar olduğunu anlatıyor. (Alıntı; Yazar; Frank Mc Court- Angela’nın Külleri). Sosyal hayatın alkol ve şiddet, toplumsal yapının kavga ve savaş şartlarından beslendiği, yokluk ve sefaletin diz boyu olduğu yıllar. Sömürü topraklarından sağlanan kaynaklarla yapılan fabrikalarda, insanların köle gibi çalıştırıldığı, kölelik sisteminin uygulandığı, hatta bazı bölgelerden getirilen kölelerin ve pigmelerin, hayvanat bahçesi benzeri yerlerde teşhir edildiği, hayvan muamelesi yapıldığı görülüyor. Para karşılığında sergilenen bu köle insanları seyretmeye gelenlere, bunlar sizin atanız maymunlar diyorlar. Sınıfsal yapılar oluşmuş, zenginler her şeyin sahibi, alt tabakalar ise perişan. Evlerde ve sokaklarda temizlik diye bir şey yok. Yine, evlerde banyo ve tuvalet yok. Yılda 2 defa, noel ve paskalya dışında, yıkanmak diye bir şey yok. Her sokak başına (40 ev)bir tuvalet düşüyor. Oda, normal ihtiyaç gidermek için değil, yatak odalarında bulunan çinko hacet kapların, birkaç günde bir boşaltılması için. Her yer çöplük görünümünde, kokudan sokaklara çıkılmıyor. Akşama kadar çalışanlar, günlük ve haftalıklarını sabaha kadar alkole veriyor. Namus ve can güvenliği hak getire. Üstün ırk ve sınıf kabul edilenler, her türlü vahşeti insanlara uyguluyor. Sömürü düzenleri arttıkça, gelişen ve belirli bir refah yakalayan batı, kendini bir medeniyet, medeniyetin beşiği olarak göstermeye başlıyor. Oysa medeniyet dedikleri, şurda 80-90 sene önce yoktu. Tamamen geri kalmış topluluklardan oluşuyorlardı. Bu günkü sahte medeniyetlerinin altında, sömürdükleri diğer milletler var. Gerçek medeniyet olan, doğunun medeniyetinin üstünü örtmüşlerdir. Müslümanların, Türklerin ve doğunun diğer medeniyetlerinin, binlerce yıl geriye, tarihin derinliklerine dayanmakta iken, batının uydurma medeniyeti temelsizdir. Gerçek insan hakları, kültür sanat, mimari ve bilimsel gelişmeler doğunun medeniyetlerini oluşturur. Tarihe medeniyeti ile iz bırakan, gittiği yerleri imar eden, önce insan diyen ecdadımız, Selçuklu ve Osmanlı, medeniyetin asıl kaynağı ve beşiği olan doğunun burçlarıdır. Sosyal yapı ve yaşantıdaki tertip, düzen İslam’ın intişarıyla taçlanmış, zulmün karşısında insanlığa kalkan olmuşlardır. Batıda hastalar tedavi edilmek yerine öldürülürken, ateşe atılırken, dinden aforoz edilenler diri diri gömülürken, doğuda hastaneler, şifahaneler vardır. Sokaklar ve evler tertemiz, her evde banyo suluğu ve tuvalet vardır. Kanalizasyon sistemleri, hanlar ve hamamlar vardır. Yaşlı ve muhtaç bakımevleri, hayvan koruma vakıfları, sokakları temizleyen görevliler vardır. Batı saraylarında bile, pislik içinde bir yaşantı var iken, doğuda her ev temizlik timsalidir. O zamanın şartları göz önünde bulundurularak, bu gün, medeniyet tanımlaması, bilimsel olarak yapılacak olursa, batı bir medeniyet değil, insanlığın üzerine kurulmuş sömürüyle refah yaşayan karabasan toplumlardır. Dünya üzerine kurulmuş sistemleriyle, insanlığa zulmetmekte ve sömürmekteler.
Gerçek ve bilimsel bir medeniyet tanımı yapılacaksa, konulan ölçülere; insanlık, tarih ve gerçeklik maddesi, en başta eklenmelidir. Sadece, bu üç soru sorulduğu zaman bile, görülecektir ki, batı sahte bir medeniyettir. Güçten beslenmektedir. İnsan haklarıyla alakaları yoktur. Tarihi temelleri çürüktür, gerçeklerden uzak, sadece uydurulan hikaye lerden ibarettir. Sahte hikaye lerinin ve uydurdukları tarihin kaynağı, tahrif edilmiş incil ve tevrattır. Tahribatla ekledikleri, akla ve bilime uyumsuz hikâyelerin aslı, bir gün anlaşılacak ve sahte, materyalist medeniyetleri çökecektir. Allah, milletimizin ve ümmetin yardımcısı olsun. Amin. Vesselam.