
Özgecan ve Cansel
Cafer HİMMETOĞLU
Ülkemizde hiç istemediğimiz menfur olaylar peş peşe yaşanmaya başladı. Bunlardan birinden ders aldığımızı düşünemeden yeni biri yaşanır oldu.
Geçtiğimiz sene hepimizin yüreklerini burkan Özgecan’ın tecavüze uğramasının ardından vahşice katledilmesi iğrençliğini üzerimizden atamadan kendi şehrimiz Kayseri’de Cansel’in ölümü hepimizi derinden sarstı.
Özgecan’ın katili cezaevinde, yine kendisi gibi mahkûm olanlar tarafından öldürüldü ve bu üzücü olay, cezasını devletin veremediği, insaf sahibi ve namuslu insanlar tarafından bileti kesilen bir hadise olarak belleklerimizdeki ve tarihteki yerini aldı.
Özgecan’ın katilinin, devlet tarafından değil de vatandaşlar tarafından cezalandırılması ülkemizdeki adalet anlayışını ve idam cezasını tekrar tartışmaya açtı. Ben, her ne kadar Özgecan’ın katilinin öldürülmesi ile vicdanım rahatlamış olsa da suçlu birisine verilecek cezanın vatandaşlar tarafından değil de devlet tarafından verilmesi gerektiği kanaatindeyim. Hiçbir kişi kendi başına ceza verme yetkisine sahip değildir. Ceza verme işi devletin yetkisindedir. Ancak devletin kanunları suçluları cezalandırmak yerine ödüllendirme olarak kabul ediliyorsa, ceza kanununda mağdurların aleyhine ciddi sıkıntılar olduğu ortaya çıkar ki tez zamanda bunu düzeltmek gerekir.
Özgecan’ın katilinin öldürüldüğü haberinin ardından şehrimizde yaşanan Cansel hadisesinin sanığı öğretmenin serbest bırakıldığı haberi geldi. Cansel’in babası içinde yaşadığı burukluk ile tahliye haberini alınca oldukça büyük bir çöküntü yaşadı. O sırada kendisine Özgecan’ın katilinin cezaevinde öldürüldüğü haberi verilerek duygularını öğrenmek isteyen gazetecilere, amacını aşan bir söz söyledi ve “Ben, Özgecan’ın babası gibi mezhebi geniş değilim” dedi.
Cansel’in babası, elbette yaralıdır, dertlidir. Hakkında ne hayaller kurduğu kızını bir anda kaybetmiştir. Acısının büyük olduğunu biliyor ve kendisini anlıyoruz. Ancak yine de söylemlerine dikkat etmelidir. Daha önce, Cansel’in ölüm haberinin geldiği günlerde de “Her şeyimi satıp bu şehri terk edeceğim” şeklinde bir açıklaması basına yansımıştı. Ben o zaman bu sözü de amacını aşan bir söz olarak değerlendirmiştim. Çünkü bir insanın bir suç işlemesi, onun yaşadığı şehirdeki bütün insanların da suçlu ve tecavüzcü olduğunu göstermez.
Biz Cansel’in babasının acısını anlıyoruz. Elbette ateş düştüğü yeri yakıyor. Ama ateş, düştüğü yeri yaktıktan sonra çevresine de yayılıp başkalarını yakmamalıdır. Hele hele kendi mesleği polislik olan ve mesleği gereği böyle durumlarla çok fazla karşılaşan birinin daha dikkatli olması gerektiğini düşünüyorum.